Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Her şeyden önce Erdoğan, hoşgörü açısından Türkiye'nin imajına büyük darbe indiren Rahip Santoro cinayeti ve Malatya katliamı sonrasında ülkemizde yok sayılabilecek kadar az olan Hıristiyan vatandaşlarımıza sahip çıkamadı. Kendilerine güven aşılama çabasına giremedi. Başbakan Erdoğan'ın, her fırsatta büyük övgüyle söz ettiği, "medeniyetleri barıştırma misyonu"nun çok fazla bir ilerleme kaydedemediği ortada. Kanımca bu durumdan asıl kendisi ve AKP sorumlu. Bunun da çeşitli nedenleri olduğunu düşünüyorum. Onlarla birlikte görünmekten çekinmesi bir yana, Malatya katliamı sonrasında Türk Protestanlarının yaptıkları ve o koşullarda doğal sayılabilecek duygusal açıklamaları "kışkırtıcı" bile ilan etti. Kısa bir süre önce bir grup Gürcü rahibin Artvin'de dövülmesinin ardından da sessiz kalmayı yeğledi. Oysa Gürcistan ile sözde iyi ilişkilerimiz var. Bu gelişmenin Gürcülerde nasıl tepki yarattığını Türkiye'de pek fark etmedik.Son olarak da Ermeni Patriği Mesrob Mutafyan'ın, "Ölüm tehditleri alıyoruz", gençlerimiz ülkeyi terk ediyor uyarılarını, "Ne olmuş yani, biz de tehdit alıyoruz" gibi sözlerle azımsama yolunu benimsedi. Oysa tüm yaşananlar sonrasında bu sözlerin son derece ciddiye alınması gerekiyor. Sözde iyi ilişkiler var Erdoğan fark etmiyor olabilir. Ama Türkiye'de Hıristiyanlara karşı gerçekleştirilen saldırılar ve her kesimden gelen Hıristiyan aleyhtarı söylem dünyada büyük yankı buluyor. Bu saldırılara ve söylemlere karşı Türkiye'de gösterilen tepkisizlik de aynı şekilde ilgi çekiyor. Bu durumda, özellikle Batı'da, AKP'nin "İslami kimliği" ve "gizli gündemi" konularında spekülasyonun artması da doğal sayılmalı. Nitekim bunu bugünlerde İsviçre'de yaşanan ateşli "minare tartışması"nda da görüyoruz. Sağcı Halk Partisi, ülkedeki Müslüman göçmenlerin minareli cami taleplerine karşı bir kampanya yürütüyor. Bu çerçevede de Erdoğan'ın, "Camilerimiz kışlalarımız, minarelerimiz süngülerimiz" konuşmasını kullanıyor. İsviçre'deki minare tartışması "Algılama" olgusunun medyanın bu kadar güçlü olduğu küresel dünyamızda ne denli önemli olduğunu söylemeye gerek yok. Erdoğan'ın Türk Protestanları veya Ermeni ve Rum Patriği ile birlikte görünüp hoşgörü ve barıştan yana vereceği mesajların Türkiye konusunda olumlu algılamalara neden olacağını anlamak için de halka ilişkiler uzmanı olmak gerekmiyor.Ama "medeniyet misyoneri" Erdoğan ile AKP bunu bir türlü yapamıyorlar. Hal böyle olunca da Müslümanlara karşı Avrupa'da artan bariz hoşgörüsüzlük örnekleri karşısında inandırıcı bir pozisyon alamıyorlar. Bu arada kendileri hakkında yapılan olumsuz spekülasyona da gerekçe sağlamış oluyorlar. Barış mesajları verilmeli Sonuçta Türkiye'de bile AKP'nin "gizli gündemi" argümanıyla milyonlarca kişi sokağa dökülüyorsa, dışarıdaki insanın aynı kuşkuları artan bir şekilde paylaşmasında garipsenecek bir durum olmasa gerek.Onun için, Erdoğan, gerçekten de "medeniyetleri barıştırmayı" arzuluyorsa, bunun ilk adımının Türkiye'de atılması gerektiğini bilmeli. Yoksa bu "misyonu"nun içi boş bir "siyasi şovdan" ibaret olduğuna dair izlenimin önüne geçmesi mümkün değil. sidiz@milliyet.com.tr İlk adım Türkiye'de atılmalı