Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Belki konuya vakıf olmayanları kandırabilirler. Ancak, gençliğinin önemli bölümünü, üstelik IRA terörünün dorukta olduğu bir sırada o ülkede geçirmiş olan; ayrıca dedesi IRA tarafından öldürülen Katolik asıllı İrlandalı eşinden dolayı o ülkeyle yakın akrabalığı süren birisi olarak beni maalesef ikna edemezler. PKK yandaşları gönderdikleri mesajlarda IRA meselesini yanlış anlattığımı, bugün yalnız Kuzey İrlanda'da değil, İrlanda Cumhuriyeti'nde de bu eli kanlı örgüte çok büyük sempati duyulduğunu belirtiyorlar. Onlar öyle sanmaya devam ededursunlar. Belli ki buna inanmaya ihtiyaçları var. Çünkü eli kanlı örgütlerine legal bir zemin arayışı içindeler. İrlanda örneği PKK için bir zemin kaybı temsil ediyorsa, Belçika'nın aldığı son karar da bu zemin kaybının Avrupa sathında süreceğini gösteriyor. Bu yazının yazıldığı sırada tüm ayrıntılarını öğrenememiş olmakla birlikte, Brüksel'in PKK/KONGRA-GEL'e geçit vermeme yolunda önemli bir adım attığı anlaşılıyor. Bu adımı, zamanında topraklarında kurulmasına izin verdiği 'Sürgündeki Kürt Parlamentosu'nun önde gelen şahsiyetlerinden biri vesilesiyle atması ise ayrı bir ironi sayılmalı.Tabii Belçika'dan beklentilerimiz bununla bitmiyor. Fehriye Erdal meselesi Brüksel açısından bir 'yasal ayıp' olarak ortada duruyor. Türkiye'deki yasal reformlardan sonra Erdal'ı Türk adaletine teslim etmemeleri için bir neden kalmadığı düşünülürse, ayıbın büyüklüğü daha net ortaya çıkıyor. PKK zemin kaybediyor Ancak bazı şeylerin Avrupa'da yavaş yavaş anlaşılmaya başlanması yine de olumlu bir gelişme sayılmalı. Zübeyir Aydar'ın basın toplantısının yasaklanması, ayrıca Belçika'da ortaya çıkması durumunda tutuklanacağının duyurulmasını bu çerçevede değerlendirmemiz gerekiyor.Bu değerlendirme yapılırken, Brüksel'in niçin böyle bir karar aldığına ilişkin spekülasyon da kuşkusuz yapılacaktır. Üstelik, Belçika'nın geçmişte bu konularda Türkiye'ye fazla yardımcı olmadığı düşünülürse. Dışişleri'ne yakın arkadaşlardan edindiğim bilgiye göre, Aydar'ın basın toplantısının yasaklanması için girişimde bulunan Ankara da zaten, geçmişe bakarak, bu girişimden sonuç alınabileceği konusunda başta fazla umutlu değilmiş. Ama dediğim gibi, gecikmeli olsa bile, bazı şeyler Avrupa'da da anlaşılmaya başlandı. Ankara umutlu değildi Peki, Brüksel bunu niçin yaptı? Kanımca bu İspanya ve ardından İngiltere'deki İslami kökenli terör saldırılarıyla doğrudan ilintili. Türk polisinin, Suriyeli El Kaide'ciyi hızla derdest edip büyük bir faciayı önlemiş olması Avrupa'ya bu işin Ankara'sız olamayacağını gösterdi. Hal böyle olunca işin 'diğer boyutu' devreye giriyor. Yani, Türkiye'den destek istiyorsanız o zaman en azından Türkiye'nin taleplerine de kulak vermek zorundasınız. Hele hele o Türkiye, ciddi reformlarla hukukunu Avrupa hukuku ile uyumlu hale getiriyorsa.Düzeltme: İsmini esirgeyen Diyarbakırlı bir okurum, Mahabad Cumhuriyeti'nin, 15 Ağustos tarihli yazımda yazdığım gibi 1941'de değil, 1946'da kurulduğunu belirtiyor. Bunun başkanının da, yazdığım gibi Molla Mustafa Barzani değil, Gazi Muhammed olduğunu, Molla Mustafa'nın genelkurmay başkanı olduğunu haklı olarak bildiriyor. Kaynaklar, bölgenin, Moskova'nın kontrolüne geçtiği 1941 yılında "fiilen" bağımsız olduğunu yazıyor. Ama doğrudur, "Mahabad Cumhuriyeti", Moskova'nın bölgeden çekilmesiyle Ocak 1946'da ilan edildi, Aralık ayında da Tahran tarafından yıkıldı. "İran ve Suriye'nin yeni Halepçeler yaratamayacaklarına" ilişkin sözlerimi ise okurum, "Kürtlerin topyekûn yok edilmesi arzuma" bağlamış. Bunu kesinlikle reddederken, hakkımda nahoş görüşler içerse de, gönderdiği düzeltme için kendisine teşekkür ederim. semihi@cnnturk.com.tr Türkiye'den destek için...