AB'nin 'federalist' ülkeleri 29 Mayıs'ta yapılacak referandumdan 'hayır' çıkması halinde bunun 'Avrupa Birleşik Devletleri' hayaline son vereceğini düşünüyorlar. Başta İngilizler olmak üzere bu hayali paylaşmayanlar için böyle bir sorun zaten yok. Hatta Fransızların 'hayır' demeleri onları fazlasıyla memnun eder. Zira onlar, Brüksel'e önemli ölçüde hükümranlık transferi getiren Avrupa Anayasası'nı zaten kabul etmiyorlar. Avrupa'yı bir 'Fransız referandumu' telaşı sarmış durumda. 10 gün sonra yapılacak referandumda Fransızlar Avrupa Anayasası'na 'evet' mi, yoksa 'hayır' mı diyecekler? Yoklamalar 'hayır'dan yana bir eğilim gösterirken, uzmanlar 'evet'çilerin durumu kıl payı kurtarabileceklerini söylüyorlar. Fransa'da referandum öncesinde yapılan ateşli tartışmaların odağını ise anayasadan çok, Türkiye konusu oturmuş bulunuyor. Üstelik 'histerik' boyutlarda. Ortalık popülizm ve demagojiden geçilmiyor. O kadar ki, bazı Fransız politikacıları Türkiye konusunda, 'ayıldıklarında' utanacakları şeyler söylemekten çekinmiyorlar. Ağırlıklı olarak sağda duran bu politikacılar, halka, anayasaya 'hayır' demekle Türkiye'nin AB üyeliğine de hayır diyeceklerini anlatmaya çalışıyorlar. Bu bağlantıyı nasıl kurduklarını ise ortaya koymuyorlar. Popülist demagojinin özü de zaten budur. Demagojiden geçilmiyor Peki Fransızların Türkiye'yi bahane ederek Avrupa Anayasası'na 'hayır' demeleri, iddia edildiği gibi, Türkiye için gerçekten kötü mü olur? Olması için bir neden yok ki. Denebilir ki, 'Anayasayı reddeden Fransızlar, ileride Türkiye'nin üyeliği için referanduma gittiklerinde bunu da reddederler.' Ancak, en az 15 yıl sonra geçerli olacak bir durumdan söz ediyoruz. Bırakın Türkiye'yi, Avrupa'nın dahi o gün nerede olacağını kestirmek mümkün değil.Sonuçta Türkiye'nin AB perspektifi, Fransa'daki histeriye bağlı olan bir husus değil. Bu daha çok, Türkiye'nin bu perspektif içinde ne kadar hızlı veya ne kadar yavaş ilerlemek istediğine bağlı olan bir şey. Tüm kriterleri yerine getirmiş bir Türkiye'ye günü geldiğinde 'hayır' demeleri ise Türkiye'den çok Fransızlara zarar verir. O denli kalkınmış bir Türkiye'nin ise Fransa'ya zaten ihtiyacı yok demektir. Kısacası, Türkiye'nin AB perspektifi, her zaman olduğu gibi, belli bir rayda, kendi mantığına göre ve 'kendi istemiyle' ilerliyor. 'Hayır' kötü olur mu? Fransızların Avrupa Anayasası'nı reddetmeleri aslında kendilerine ve AB'ye zarar verir. Hatta zarar tüm AB'nin değil, 'bir kısım AB'nin' olur. Zira, belirttiğimiz gibi, bu anayasaya hiç de hoş bakmayan üyeler var bugün. Onların istedikleri ve daha gevşek bağlara dayanan AB ise aslında Türkiye'nin arzularına çok daha yakın. Anayasayı reddetmesi Fransa açısından acı bir ironiyi de beraberinde getirecektir. Çünkü, Almanya gibi AB'deki 'geleneksel ortağıyla' ters düşerek, kendisini, AB üyeliğine zaten başından beri soğuk baktığı bir İngiltere ile aynı kampa itmiş olacak. Bu da Fransa için 'yalnızlık' anlamına gelecektir. Kendilerine zarar verir Öte yandan, 'evet' yanlısı 'akıllı' Fransızların 'Türkiye demagojileri' de şekillenmeye başladı. Onların durumu da ilginç. Onlara göre Avrupa Anayasası'na 'evet' demek, Türkiye'yi AB'den uzak tutmanın tek yolu. Çünkü mevcut koşullara bile zar zor uyan Türkiye'nin, yasal kriterleri iyice zorlaştıran ve ciddi ölçüde hükümranlık transferi içeren bir anayasayı kabul etmesi imkânsız. Bu kamptaki varsayım da bu. Anlaşılacağı gibi, işin içinde her halükârda bir 'Fransızlık' var. Fakat bunlar Türkiye açısından önemli değil. Önemli olan bizim ne istediğimizi bilmemiz ve o yolda yürümemizdir. Gerisi, eskilerin ifadesiyle, 'lafügüzaftan ibaret.' semihi@cnnturk.com.tr Türkiye için önemli olan