Peki bu sonuçtan ne çıkar? AB açısından bakacak olursak, kim ne derse desin, bu sonuç siyasi açıdan tam bir felaket anlamına geliyor. Maastricht, Amsterdam, Nice anlaşmaları derken, bu anayasa ile AB'nin 'kurumsal evriminin' tamamlanması ve 'Avrupa Birleşik Devletleri' düşüne doğru önemli bir adımın atılması bekleniyordu. Bu düşün şimdi ertelenmesi ve 25 üyeli AB'nin -tüm yetersizliklerine rağmen- mevcut yasal altyapısı üzerinden çalışması gerekecek. Bu yazıyı yazdığımız sıralarda haber merkezlerine ulaşan kesin olmayan -ancak tüm gözlemcilere göre 'kesine yakın olan'- sonuçlara göre, Fransız seçmeninin yüzde 56'sı Avrupa Anayasası'nı reddetmiş bulunuyor. Fransızların referanduma yüksek oranda katılmaları ise bu işi gerçekten ciddiye aldıklarını gösteriyor. Gerçi, AB Komisyonu'nun Ankara Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer, AB'nin geçmişte bu tür krizlerle çok karşılaştığını ve bunları aşmasını bildiğini söylüyor. Ancak bu seferki durum eskiden yaşanmış olanlara benzemiyor. Zira ortaya AB'nin temel mantığının sorgulanmasına kadar giden bir yola girilmiş bulunuyor. Bu yolda yeni formüllerin üretileceği kesin. Sonuçta şu veya bu şekilde çalışması gereken bir birlik söz konusu. Ancak, zaten fazla gerçekçi olmayan, 'Avrupa Birleşik Devletleri' fikri, bu sayede uzun bir süre için derin dondurucuya sevk edilmiş bulunuyor. Yeni formüller üretilecek Bu neticeden çıkacak önemli bir diğer sonuç ise, Fransa'da haftalarca, hatta aylarca sürebileceği tahmin edilen siyasi kriz olacaktır. Zaten bir kimlik bunalımında olan Fransa'nın bu sonuç ile 'kendi kendini vurduğuna' inanan gözlemci sayısı hiç de az değil. BBC'de dün gece konuşan bir Fransız yorumcunun söylediklerine bakacak olursak, 'popülizm denizinin sığ sularında yüzdürülmüş olan Fransızları çok ciddi bir ayılma dönemi bekliyor.' Peki bu sonuç Türkiye açısından ne anlama geliyor? Buna geçmeden önce şunu belirtmekte yarar var: Avrupa'da bu sonuçtan çok memnun olan çok ülke var. Bunların başını ise 'Avrupa Birleşik Devletleri' fikrine her zaman soğuk bakmış olan İngiltere çekiyor. Kendi kendini vurmak Avrupa Anayasası'nın kabul edilmesi AB açısından 'genişleme' olduğu kadar kurumsal 'derinleşme' anlamına da gelecektir. Bu nedenle bu anayasanın kabul edilmesi ilk bakışta Türkiye açısından iyi bir gelişme olarak görülebilir. Ancak, Türkiye de, sonuç itibariyle, 'egemenlik transferi' fikrine soğuk bakan bir ülke. Oysa bu anayasa Avrupa Komisyonu ve Parlamentosu'na daha geniş yetkiler öngörüyor.Türkiye'nin bu açıdan 'İngiliz kampına' ait olduğu söylenebilir. Fransa'nın bu referandumdaki açmazı da zaten buradan kaynaklanıyordu. Fransızlar, aslında 'federalist' olmamalarına rağmen, Avrupa'daki federal bir yapılanmada Fransa'nın en ağırlıklı AB üyesi olacağı varsayımı yüzünden 'federalist' görünmeye çalıştılar. Fakat, AB'nin büyümesi ve hele hele Türkiye gibi büyük bir ülkenin de ileride üye olması olasılığının Fransa'nın etkinliğini iyice zayıflatacağını anladıkları için, sonunda özlerine dönerek onlar da 'federalist' yaklaşıma soğuk bakmaya başladılar. 'İngiliz kampı' Avrupa Anayasası, AB kriterlerini yerine getirmekte şimdiden zorlanan Türkiye için çıtayı aslında daha da yükseltiyor. Öte yandan, Fransa'nın bu anayasayı reddetmiş olmasıyla, 'İngiliz modeli' diye tanımlayabileceğimiz, yani ulusal egemenliğin ön planda olduğu, yapılanmaya yöneliş olacaktır. Türkiye'nin sosyoekonomik ve jeostratejik gerçeklerine baktığımızda bu tür bir Avrupa'nın, en azından mevcut egemen erkimiz açısından, çok daha 'makbul' olacağı malum. Başka bir ifadeyle, 'Hayır derseniz, Türkiye'ye de hayır demiş olursunuz' demagojisi ile yola çıkmış olan Fransızlar, aslında, bilmeyerek, Türkiye'ye iyilik dahi etmiş olabilirler. semihi@cnnturk.com.tr Türkiye'nin çıtası yükseldi