Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Duayenimiz Sami Kohen'e bu açıdan katılmamak mümkün değil. Türkiye'deki seçim sonuçlarına ağırlıklı olarak din-laiklik, asker-sivil açısından bakanlar yargılarında gerçekten yanılıyorlar. Bu çerçevede özellikle Fransız basınında yer alan "İslamcılar kazandı, laikler kaybetti" manşetleri dikkat çekiyor. Bu manşetlerin, Türkiye ile ilgili gerçekleri yansıtmaktan çok, Fransızlarda yaygın olan İslam korkusuyla ilgili olduğu apaçık ortada. Türklerin yeterince tanımadıkları Batı ile ilgili birçok yargılarını yüzeysel varsayımlar üzerine kurdukları kesin. Ancak bu seçimler, Batılıların da Türkiye'yi hiç tanımadıklarını, anlayamadıkları şeyler karşısında basit varsayımlara sarıldıklarını gösterdi. Yoksa hem Fransız gazeteleri hem de diğer Avrupa ülkelerindeki gazeteler, bal gibi, "AKP Kürt oylarını da aldı" veya "Merkeze geçen AKP'ye laik kesimden destek" türünden manşetler de atabilirlerdi. Avrupa'da derin bir bilgisizliğe dayanan bu hava yayılırken, AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Franco Frattini'nin Türkiye'de, "hakları korunması gereken laik azınlıktan" bahsetmesine ilk bakışta şaşmamak gerekiyor. "Adam kendi basınında ne okuyorsa ona göre tepki gösteriyor" diye düşünmek bu durumda normal geliyor insana. Ancak Frattini'yi anlamak gene de güç. Zira kendisi, bilgilerini sokaktaki adam gibi, sadece medyadan almıyor. Elinin altında AB Komisyonu'nun en büyük temsilciliklerinden biri olan Ankara'daki temsilciliği var. Başka bir deyişle, "laik azınlık" kavramının Türkiye açısından ne denli saçma bir yakıştırma olduğunu görebilmesi gerekirdi. 'Laik azınlık' vurgusu Dahası, önemli bir koltukta oturan biri olarak seçim sonuçlarının ince nüanslarını da takdir edebilmesi gerekirdi. AB'yi de yakından ilgilendiren bu nüansların bazılarından yukarıda söz ettik. AKP'nin Kürt oylarını da alabilmiş olması son derece önemli bir gelişmedir. "Milli görüş" kökenlileri büyük ölçüde tasfiye ederek seçime girmesinin AKP'yi laik kesimden birçok seçmene de cazip hale getirdiğini anlaması gerekirdi.İşin temelinde yatan sorun belli. "İslamofobi" Batı'yı öyle bir sarmış ki, "ılımlı İslam modeli"ne hayati bir ihtiyaç duyuluyor. Bu model ise Türkiye üzerinden oluşturulmaya çalışılıyor. Türkiye'nin "ılımlı bir Müslüman ülke" olarak, "medeniyete avdet etmesi için" geri kalmış İslam dünyasına "öncülük" etmesi isteniyor. İş böyle basite indirgendiğinde de Türkiye ile ilgili siyasi ve sosyal gerçekler görülemiyor. AKP'nin başarısını anlamalıydı Bir başka örnek de Batı'nın "Türkiye'de artan tehlikeli milliyetçilik" söylemi oldu. Bu iddia seçimler yaklaştıkça daha çok işlendi. Tandoğan, Çağlayan mitingleri de bu çerçevede değerlendirildi. Ama ne oldu? Aşırı milliyetçiler tarafından adeta "PKK yandaşı" ilan edilen AKP yine de neredeyse her iki oydan birini aldı. Oysa "tehlikeli milliyetçilik" gerçekten "şahlanmış" olsaydı, bunun olmaması gerekirdi. Ancak Batı basınında bu konu nedense irdelenmiyor. Bu seçimler her şeye rağmen Batı'da Türkiye'ye dönük ilgiyi görülmemiş şekilde artırdı. Bu ilginin sürmesiyle Türkiye'nin gerçeklerinin de zamanla daha iyi anlaşılacağı kesin. sidiz@milliyet.com.tr Seçimler Batı'nın ilgisini artırdı