Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

"Bu zihniyetteki bir parti AB konusunda ciddi olamaz" düşüncesi tekrar ön plana çıkıyor. Hükümetin amacı, tüm AB ülkelerinde olduğu gibi, alkollü içki satışını güncel kural ve koşullara bağlamak olsaydı buna kimse bir şey diyemezdi. Bu zaten "uyum sürecimizin" bir gereğidir. Fakat amaç bu değil. O besbelli. AB yolunda gösterdiği çabalar nedeniyle hükümete verdiğimiz kredi galiba tükenmek üzere. Bu destek zaten koşulsuz değildi. Zina tartışmaları sırasında yazdıklarımız bunun kanıtıdır. Alkollü içki satışıyla ilgili olarak yapılmaya çalışılan ise hükümetin iyi niyeti konusunda gerçekten de ciddi soru işaretlerine neden oluyor. AB ülkelerinin bu konudaki ortak yanları, alkollü içki üretiminin ve satışının izne tabi olmasıdır. Ancak, izni veren merci ile bunun veriliş şekli ülkeden ülkeye değişiyor. Öte yandan, AB'de kesin olarak "olmayan" iki şey varsa, bunlardan ilki içki satışının dini gerekçelerle engellenmesi, ikincisi de içki satışının yapıldığı yerlerin bir "kırmızı bölge" zihniyetiyle sınırlanması.Bizdeyse bu konuda son günlerde hararetlenen tartışmalara "haram" ve "günah" kavramları şu veya bu şekilde girmeye başladı. Kimi AKP'lilerin konuya "turist kaçar" perspektifinden yaklaşmaları, ancak "Türklerin içki içme hakları" sorulduğunda kem küm etmeleri ise bana başımdan geçen bir olayı anımsattı.Dört yıl önce Pakistan'ın Karachi kentinde bir konferansa katılıyordum. Az içerim. Ancak, uzun günün gecesinde "aperitif"imi severim. Otelin oda servisini aradım ve istedim. Biraz sonra geri aradılar ve "Türk pasaportunuz varmış, istediğinizi veremeyiz, çünkü Türkiye Müslüman ülke" dediler. Karachi'de Türk'e içki yok Kızgın boğalar gibi santralı arayıp derhal genel müdürü istedim. Bağlandığımda da, "Nedir bu rezalet" diye konuya sinirli bir şekilde girdim. Efendim, yasa gereğince "Müslüman ülke pasaportu taşıyanlara içki verilemez"miş. Bu kez iyicene bağırarak, "Türkiye Müslüman ülke değil, halkının büyük bölümü Müslüman olan laik bir ülkedir. İstediğimi derhal göndermezseniz lobiye inip yerli yabancı herkesin önünde rezalet çıkarırım" dedim. Kararlılığımı gören müdür sindi ve istediğim oldu. Ama, "Ne olur kimseye söylemeyin, başımız belaya girer" telkinleriyle. Daha sonra içkimi yudumlarken kendi kendime, "Ne mutlu bana ki buralarda değil de Türkiye'de yaşıyorum" diye düşündüm. İyi ki Türkiye'deyim Şimdi bizde bu konuda geliştirilen kimi argümanları duydukça, Karachi'de olanlar aklıma geliyor. Konuyu "turist kaçar" eksenine oturtup Türklerin içme hakkı konusunda sessiz kalanlar ise, aynen Karachi'de olduğu gibi, insanın kanını kaynatıyorlar. Onlara bu durumda söylenecek tek şey var: Arkadaş, içki haram, içmek de günahsa o senin değil benim derdim. İçip ortalığı karıştırıyorsam o da senin değil, polisin derdidir. Yok ısrarla, "güç bende ve senin yaşam türüne karışacağım" diyorsan, o zaman bu ülkede çok farklı ve tehlikeli bir mücadeleden söz ediyoruz. Bu saçmalıklara soyunmadan önce bunu hiç düşündün mü? semihi@cnnturk.com.tr Senin değil polisin derdi