Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gündemi bu kez ABD Başkonsolosluğu’na düzenlenen saldırı “gasp etti.” Konu hâlâ çok sıcak ve bu yazı kaleme alındığında ayrıntılar henüz ortaya çıkıyordu. Onun için şu aşamada teröre bir kez daha lanet okuyarak şehit düşen polislerimize Allah’tan rahmet dilemekten öteye gitmenin doğru olmayacağını düşünüyoruz.
Bu nedenle, bugün yazmak istediğimiz konuyla devam ediyoruz. İnsan haklarını savunuyorsanız, bizde bazıları için hemen “bölücü” veya “birisinin uşağı” olursunuz. Şehit cenazelerinde de “İnsan hakları savunucuları nerede?” türünden sloganlara maruz kalırsınız.
Fakat “taraf” olanlar asıl bunu söyleyenlerdir. Bu kişiler insan haklarının “bölünmez bir bütün” olduğunu görmek istemezler. Ta ki kendi hakları ihlal edilene kadar. Oysa uygar toplumlarda her bireyin doğuştan gelen temel hakları var. Milyonlarca insanın hayatına mal olan savaşlardan sonra bu haklar artık Avrupa müktesebatının da odağındadır.

Dernek, Okkır’a destek vermeli
Bizde ise hukukumuzun bu haklara ne denli duyarsız olduğunu yılların deneyimi ortaya koydu. Bu yüzden, Türkiye’nin de kabul ettiği Avrupa müktesebatının değeri insanlarımız için giderek artıyor.
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu’nu imzalamıştır. Devletimiz de bu konvansiyona uyacağını taahhüt ederek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargı yetkisini tanımıştır.
Ancak, AİHM’de insan hakları davalarına en çok maruz kalan ve bugüne kadar bu yüzden toplam tutarı bilinmeyen büyük cezalar ödemiş olan Türkiye’nin bu taahhüde ne kadar uyduğu ortadadır.
Tüm bunları, Ergenekon soruşturması çerçevesinde tutuklanarak aylarca hapishanede kaldıktan sonra, neyle suçlandığını bilmeden hastalığı nedeniyle hayatını kaybeden Kuddusi Okkır için yazıyoruz. Dışarıdan bakan herhangi biri Okkır’ın insan haklarının ihlal edildiğini görür.
Bu nedenle, “Ergenekon bakış açısı”nın nefret ettiği İnsan Hakları Derneği’nin, Okkır’ın eşi Sabriye Okkır ile, “Evrensel İnsan Hakları Deklarasyonu’nun ülkesi” olan Fransa’da yaşayan oğlu Oytun Okkır’a bu konuda destek vermeleri çok önemlidir. 

Vakıf çağrıda bulundu
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Yavuz Önen’in, Okkır’ın içine düştüğü durumdan sorumlu olanlar hakkında soruşturma başlatılması için çağrıda bulunmasının da her zaman “İnsan hakları savunucuları nerede?” yaygarasını koparanlarca not edileceğini umuyoruz.
Sabriye Okkır AİHM’ye gitmek zorunda kalabileceğini söylüyor. Bundan da “üzüntü” duyduğunu belirtiyor. Bizce üzülmemeli. Sonuçta AİHM, Türkiye’nin, yargı yetkisini kabul ettiği, saygın bir kuruluştur. Türkiye’de bulamadığı adaleti orada aramak zorunda kalırsa,  bunu yapan ilk Türk de olmayacaktır.
Ola ki Türkiye’yi yargılatıp ceza yemesine neden oldu. Bunu da “Türkiye’ye karşı bir hareket” olarak değil, adalet düzenimizin AİHM’ye başvurma gereğine neden vermeyecek şekilde işlemesine sağlayacağı katkı açısından bakmalı.
AİHM yolu, tabii ki, gözaltındaki paşalardan ATO Başkanı Sinan Aygün’e kadar herkese açık. Askerlere yakın dostlarım “Paşalar ölürler de AİHM’ye gitmezler” diyorlar. Bu tabii ki kendi tercihleridir.
Ancak, Ergenekon soruşturması bile insan haklarının her eve ne kadar lazım olduğunu ortaya koymuştur. Ayıp olan ise AİHM’ye gitmek değil, bu hakların Türkiye’de saygı görmemesi, hatta “zül” olarak kabul edilmesidir.