Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İşte bu hususta kendisine pek katılamıyorum. Zira, "durumdan vazife çıkarıp" kendilerine "Türklüğü kurtarma" misyonu biçen ve bu cinayetten aklınca siyasi avantaj sağladıklarına inanan çok sayıda kişi ve odak aklıma geliyor. Son iki yıl zarfında yapılan önemli reformların hayata geçirilmeye çalışılması süreci çerçevesinde bu ülkede yaşananları takip etmiş olmak bile bunları "deşifre" etmeye yetiyor. Sevgili dostumuz Hrant Dink'in vahşice katledilişine hepimiz gibi üzülen ve haklı olarak ülkemizin dünyanın gözünde küçük düştüğüne inanan Melih Aşık, "Bu olay Türkiye'de hiç kimseye siyasi avantaj sağlamaz" demiş. "Görmüş ve geçirmiş" bir büyüğümüz olan Çetin Altan ise dünkü yazısında bu kişi ve odakları güden şeyi çok güzel tarif etmiş: "Oldum bittim 'Türk düşmanlığı' suçlaması, İttihatçı politikalarından uzantılı ucuz bir tırpan savurmasıdır, uydurma 'resmi tarih'lerle, kutsallaştırılmış içi boş hamasi kavramları fiskelemeye kalkanlara karşı."Altan'ın "İttihatçılara" yaptığı gönderme tabii ki boşuna değil. Gazeteci Ahmet Emin Yalman, "Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim" başlığı altında topladığı anılarının "Tehcirde Taşkınlıklar" bölümünde, Ermenilerin yurtlarından sürülüşünde "ölçünün bir tarafa bırakıldığını" ve uygulamanın "resmi bakımdan çok sert yürütüldüğünü" yazar.Tehcirin baş uygulayıcılarından, acımasız "İttihatçı" ve "Teşkilatı Mahsusacı" Bahaettin Şakir hakkında da şunları söyler: Çetin Altan çok güzel tarif etti "Dr. Bahaettin Şakir şöyle düşünmüştür: '(Ermeni tehlikesini) ortadan kaldırmak için ne mümkünse yapmak, milli selametin icabıdır. Bu yolu tutmak belki de milli ve insani kanunlara karşı gelmek demektir. Bunun vebalini canımla ödemeye hazırım (nitekim ödedi de S. İ.). Hedefe varsam da, varmasam de beni ayıplayanlar çok olacaktır. Bunu biliyorum, fakat pek uzak bir istikbalde benim memlekete hizmet için kendimi feda ettiğini anlayanlar da çıkacaktır."Bir avuç hayranını bir yana bırakacak olursak, Şakir bugün temenni ettiği gibi anılmıyor, tahmin ettiği gibi ayıplanıyor. Kendisine hayranlık duyan "zamane Yakup Cemilleri" ise Susurluk'tan bu yana tanıyoruz. Devletin içine de sızmış olan bu kişilerin, özü itibariyle "hümanist" olan Atatürk'ün adını utanmadan anarak, ortaya attıkları düşünceleri de biliyoruz. Hayranlık değil ayıplama Bu noktada şunu sormak lazım: "Milli ve insani kanunlara karşı gelmekle" Türklüğe nasıl hizmet edilmiş olunuyor? "Türklük" kavramı "insanlık" kavramından önce mi geliyor? Buna olumlu yanıt veriyorsak, o zaman "insanlığın" da Türkü sevmesi ve sayması için ne gibi bir nedeni olabilir?Ayrıca, sözünü ettiğim kişi ve odakların iddia ettikleri gibi, "Türkün", gerçekten de "Türkten gayrı dostu yok" ise, bunun "insanlığı arka plana itmekle" bir ilgisi olabileceği hiç akıllara gelmiyor mu? İçimizi yakan bu cinayetten sonra gerekli dersleri çıkarmak zorundayız. Yoksa hem Hrant pisi pisine ölmüş olacak, hem de "Türklüğü" korumak "milli ve insani kanunlardan" nasibini almamış kanlı ellerde ve siyasi mürtecilerde kalacaktır. Öyle olursa, bir Türk olarak da bunda övünülecek bir şey göremiyorum. sidiz@milliyet.com.tr Türklüğe nasıl hizmet bu?