Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kongre'yi ele geçiren Demokratlar bu tasarıyı Washington'un Mart 2008'e kadar Irak'tan askerlerini çekmesi koşuluyla kabul ettiler. Cumhuriyetçiler bunu "savaştaki kahraman Amerikan askerine karşı ihanet" olarak değerlendirirken, Başkan Bush da vetosunu kullanacağını duyurdu. Sadece içerde değil, dışarıda da işler karışık. Her şeyden önce, "kan gölü" olmayı bırakıp "kan deryası"na dönüşmekte olan Irak'a bakalım. ABD Senatosu'nda sunulan ve Başkan Bush'un Irak için ek tahsis isteğini içeren tasarının geçmesi ezberleri bozacak nitelikte. Nedeni de malum. Ancak Bush ve Cumhuriyetçilerin sorunu şu: Halk Irak konusunda Demokratların pozisyonuna daha yakın. Geri dönen ceset torbalarının sayısındaki artışı ve Irak savaşı ile ardı ardına patlak veren skandalları kollayarak askerlerin bir an evvel geri çekilmesini istiyor. Irak'ta artan kaos ise umurunda değil. Hal böyle olunca Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari'nin, Türkiye ve İran'ın 3-4 Mayıs'ta Şarm el Şeyh'te dışişleri bakanları düzeyinde yapılması planlanan Irak konferansına katılmaları için telaşla Tahran'a, ardından da Ankara'ya uçmasının nedeni de daha iyi anlaşılıyor. Irak krizinin çözümünde bölge ülkelerinin katkılarının kaçınılmazlığı artık iyice belirginleşiyor. Kürtlerin hoşuna gitmeyebilir ama duvardaki yazı giderek netleşiyor. Türkiye'den, dışişleri bakanı düzeyinde olmasa bile, bu toplantıya katılımın olacağı sinyalini alan Zebari, İran'ı henüz ikna edebilmiş değil. Bu da haliyle telaşını artırıyor. İran ikna edilemedi Bölgedeki gelişmeler AB'yi de günden güne daha önemli bir bölgesel oyuncu haline gelen İran'a bakışında revizyona gitmeye zorluyor. İran'ın nükleer konulardaki Başmüzakerecisi Ali Laricani ile AB'nin Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Komiseri Javier Solana'nın Ankara'daki buluşmalarının arkasındaki neden de bu.Özetle, AB İran'a nükleer konusunda bazı tavizlerin verilmesi gereğini kabul etme noktasına yaklaşıyor. ABD'yi de bu yönde ikna etmeye çalıştığı belirtiliyor. Bunun nedeni de malum. Dediğimiz gibi, başta Irak'ta olmak üzere, Ortadoğu'da istikrar sağlanacaksa İran'ın katkılarının kaçınılmazlığı artık anlaşılmaya başlandı. Öte yandan, Rusya Devlet Başkanı Putin'in ABD'ye ve Avrupa'daki eski "Sovyet peyklerine" karşı giderek sertleşen söylemi ise artan küresel istikrarsızlığa farklı bir boyut katarak yeni bir silahlanma yarışının haberciliğini yapıyor. Moskova, Washington'a, "İran'ı bahane ederek Avrupa'ya yerleştirmeye çalıştığın savunma sistemlerine karşı tedbir almayacağımızı sanıyorsan, rüya görüyorsun" diyor. AB taviz verilmesi noktasında ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın dilinin bu tartışma çerçevesinde sürçmesi ve Rusya'dan söz ederken yanlışlıkla "Sovyetler" demesi de zaten gelişmekte olan ortamı bir "şuuraltı sızıntısı" olarak ortaya koyuyor. Tekrarlamak gerekirse, işler sadece içeride değil, dışarıda da artan bir şekilde karışıyor. Bu durumda herkesin, içeride siyasi krizlere davet çıkarılmasının böyle bir tehlikeli dış ortamda Türkiye'ye ne yarar getireceğini çok iyi düşünmesi gerekiyor. sidiz@milliyet.com.tr Dil sürçmesi ve 'şuuraltı sızıntısı'