Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Lean burada sanki, 'Arap ayaklanması' hakkında özellikle İngiltere'de var olan 'romantizmi' silmeye çalışmaktadır. Zira, Osmanlı'ya başkaldırmalarından bu filmin yapımına kadar geçen 50 yıl zarfında Arapların modern bir devlet kuramadıklarını bilmektedir. Irak'ta tanık olduğumuz anayasa karmaşası insana bu filmin sonunu anımsatıyor. Bırakın - federal olsa dahi - işlevsel bir cumhuriyet için çaba sarf etmeyi, taraflar bariz bir şekilde kendi avantajlarını artırma yarışı içindeler. Ne Kürtlerin, ne Şiilerin, ne de Sünnilerin 'Yeni Irak' için fedakârlıkta bulunmaya razı oldukları söylenebilir.Şimdiye kadar kazançlı çıkan tarafların Kürtlerle Şiilerin olması ise normal sayılmalı. Sünni Baas rejimi altında çektikleri acılar bunu adeta kaçınılmaz kılıyor. Özetle, hem Kürtler hem de Şiiler 'tarihi bir fırsat'ı ellerine geçirdiklerini bilerek davranıyorlar. Azınlıkta olmalarına karşın daha önce ülkenin efendisi olan Sünniler ise 'tarihi bir hezimet' ile karşı karşıya olduklarını hissediyorlar. David Lean'in 'Arabistanlı Lawrence' filmini seyredenler son sahneleri anımsayacaklardır. Türkler yenilerek 'Arabistan'dan atılmıştır. Sıra 'bağımsız' Arapların 'vatanlarını' kurmaya gelir. Ancak, Arapların bu aşamada tek yapabildikleri şey kavga etmektir. Onun için, Amerikan işgaliyle testi kırılınca, Türkiye'nin arzuladığı bir Irak'ın ortaya çıkmasına zaten imkân yoktu. Türkiye açısından gelişmeleri özetlemek gerekirse şunlar söylenebilir: 'En iyi hal senaryosuna' göre Irak 'zayıf merkezli federal bir ülke' olacak. Bu yapı içinde Şiilerle Kürtler ülkenin ağırlıklı kesimlerini oluşturacaklar. Anayasa taslağına göre 'mevcut' petrol rezervleri 'ortak' olacak. Yani, yeni rezervler kimin bölgesinde bulunursa ona kalacak. Bu arada, peşmergeler kalacak. Bu durumda Şiilerin de kendi milis güçlerine resmi statü isteyecekleri belli. Ne güçleri ne de destekçileri kalmış olan ve ortaya çıkan anayasa taslağını reddeden Sünnilere kalan tek seçenek ise 'direniş' kisvesi altında terörizm. Bu arada işler tabii ki ABD açısından da ters gidiyor. Bush yönetiminin, daha önce hararetle karşı çıkmasına karşın, Irak anayasasının şeriata referansta bulunmasını şimdi kabul etmesi bile bunu gösteriyor. Testi kırılınca Türkiye için en önemli konulardan biri olan Kerkük'ün statüsü ise belirsizliğini korumaya devam ediyor. Anayasa çalışmalarını daha fazla sekteye uğratmaması için bu konu şimdilik arka plana itilmiş görünüyor. Ancak, Kerkük'ün 'Kürtleştirilmesi'nin, sadece Türkiye ve Türkmenler değil Araplar tarafından da reddedilmesi, bu sorunun patlamaya hazır bir barut fıçısı olarak ortada durmaya devam edeceğini gösteriyor.Anayasa çalışmaları, ABD baskısıyla şu veya bu şekilde tamamlanacak. Ardından 15 Ekim'de referanduma sunulacak. Ancak taslakta o kadar çok açık var ki, referandumda kabul edilse bile, ciddi sorunların devam edeceği anlaşılıyor. Peki bu gelişmeler karşısında Türkiye ne yapmalı? Fırtına anında öznel tercihlere yer olmadığı için, Ankara'nın gerçekleri gözeten soğukkanlı bir politika oluşturması gerekiyor. Bu durumda, öncelikli olarak, Iraklı Kürtlerle iyi komşuluk ve içişlerine karışmama esasına dayalı, iki tarafa hizmet eden bir ilişki geliştirmenin zorunluluğu kendiliğinden ortaya çıkıyor. semihi@cnnturk.com.tr Kerkük belirsiz