Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Özetle, Türkiye Irak'taki gelişmeleri bir türlü etkileyemiyor. Diplomatlara göre, bunun başlıca nedeni, Ankara'nın konuya bölge gerçekleri açısından değil, öznel bir açıdan bakmasıdır. Örneğin, sınır ötesi operasyonu için istenen "açık çek"in bir hukuki altyapısının olmadığı belirtiliyor. Mevcut emsallerin ise İsrail ve Amerika'nın uluslararası hukuku yok sayarak yarattıkları "oldubittiler" olduğu söyleniyor. Bağdat ile imzalanan ve kimilerine göre "iyi", kimilerine göre "ehveni şer", kimilerine göre de "skandal" olan güvenlik anlaşması etrafındaki gelişmeler Irak'taki gerçekleri açıkça yansıtıyor. ABD Kongresi'nde kabul edilen ve Irak'ın "federal görüntü" altında bölünmesini öneren tasarı ise tartışmaya yeni bir boyut getiriyor. Burada akla BM Şartı'nın 51'inci maddesi geliyor. Buna göre, sınırları ötesinden saldırıya uğrayan ülkeler savunma amacıyla her türlü tedbiri alabilirler. Ancak bu da yasal bir boşlukta olmuyor. Türkiye, BM'ye bildirimde bulunduktan sonra, Güvenlik Konseyi gerekli tedbirleri alana kadar Kuzey Irak'a girip orada kalabilir. Fakat bunun ardından Güvenlik Konseyi'nde "uluslararası barış ve istikrarı sağlamak amacıyla" alınacak kararlar da Ankara'yı bağlar. Özetle, bu yoldan gitmek Türkiye'yi Kürtlerle görüşmeye zorlar. Ankara'nın bunu reddetmesine rağmen Iraklı Kürtler de BM sayesinde uluslararası statülerini daha sağlam bir zemine oturturlar. Türkiye de kısa bir zaman içinde tekrar "işgalci" ilan edilebilir. Kürtlerle görüşme Aslında Irak ile imzalanan güvenlik anlaşması beklediğimizin ötesinde maddeler içeriyor. Bu anlaşmayla Irak, PKK'nın askeri, siyasi, ve mali faaliyetlerini engelleme zorunluluğuyla karşı karşıya bulunuyor. Fakat, Bağdat'ın da rızasıyla, kendi bölgelerinde yönetimi ve asayişi sağlama görevini üstlenmiş olan Iraklı Kürtlerin bu konuda nasıl ikna edilecekleri belli değil. Ankara'daki gergin müzakerelerin en önemli boyutu da zaten, Kürtlerin Irak'taki güçlerini ortaya koymalarıydı. Kürtler böylece, "Mademki Ankara güvenlik görüşmelerinde bizi istemiyor, biz de müzakerelere dışarıdan müdahil olup varlığımızı gösteririz" mesajını vermiş oldular.ABD Kongresi'nde kabul edilen tasarıdaki "tavsiye" de hayata geçerse -ki birçok gözlemciye göre bu tasarı "malumun ilamından" ibaret- o zaman Türkiye'nin "muhatabımız Bağdat'tır" argümanı iyice zayıflayacaktır. Irak'a PKK'yı engelleme şartı Uzun lafın kısası, yeni Irak'ın aslında Kürtler ve Şiiler tarafından oluşturulduğu gerçeği bizde ısrarla görmezlikten geliniyor. Bu ısrar Ankara'yı istenmedik durumlarla karşı karşıya bırakma potansiyeline sahip. Tüm bunlara rağmen Türkiye elbette ki seçeneksiz değil. Güçlü bir devlet olarak -aynen 1974'te olduğu gibi- uluslararası camiadan gelecek telkin, baskı ve tehditlere rağmen gerekli gördüğü adımları atmakta tümüyle serbesttir. Ama bunu yaparken "kazanç-maliyet" hesabını da iyi yapmak zorundadır. Kişisel inancımız, akıntıya karşı kürek çekmekle ortaya iyi bir hesabın çıkmayacağı yolundadır. Amerika'nın Irak'ta, İsrail'in de Lübnan'da içine düştükleri durum ise bunun kanıtıdır. sidiz@milliyet.com.tr Ankara'nın görmezden geldiği