Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kürt sorununun "iç cephesinde" tartışmalar devam ederken, "dış cephesinde" çok önemli ve Türkiye'nin kontrolü dışında önemli bir gelişme yaşanıyor. Bu gelişmenin sorunun "iç cephesine" şu veya bu şekilde yansıması kaçınılmaz. Onun için bu gelişmenin adını şimdiden koymakta yarar var. "Kürt realitesi"nin tanınmasının üzerinden yıllar geçtikten sonra, "Kürt sorunu"nun adı da konmuş oldu. Ancak, öyle anlaşılıyor ki, bu sorunla ne yapacağımızı kararlaştırana kadar yine yıllar geçecek. Zira, sorunun "realitesini tanımak" ve bunu "adlandırmak" için "siyasi cesaret" bulunsa da bir sonraki adım için gerekli "siyasi irade" henüz yok. Burada, elbette ki, Iraklı Kürtlerin, Türkiye'den üstelik TBMM'nin onayı ile - 10 yılı aşkın bir süredir sağladıkları korumanın ardından, Irak'ın ABD tarafından işgali ile ortaya çıkan konjonktürü iyi değerlendirerek girdikleri "uluslaşma sürecinden" söz ediyoruz. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekiyorsa, burada sınıraşan bir "Kürt kimliği şahlanışından" bahsediyoruz. Bu "şahlanışın" yaratmakta olduğu "dinamiğin" bölgesel etkileri ise Iran ve Suriye'de daha şimdiden görülüyor. New York Times'da dün çıkan ve Iran'ın Kuzey batısından "Kürdistan" diye söz eden haberden de anlaşılacağı gibi, konunun sadece "bölgesel" değil "global" bir boyutunun olduğu da malum. Kürt kimliği sınırları aşıyor Bugüne kadar kurulmuş olan tek "bağımsız" Kürt devletinin Sovyet Rusya'nın koruması altında 1941'de ortaya çıkan "Mahabad Cumhuriyeti" olduğunu, bunun da -bugün Batı ile kavgalı olan - İran'ın topraklarında yer aldığını düşünürsek, bu gelişmenin önemi kendiliğinden ortaya çıkıyor. O cumhuriyetin başında, bugün Kürtlerin liderliğine soyunan Mesud Barzani'nin babası Molla Mustafa Barzani'nin olması ise sorunun "sınıraşan" boyutunu sergilemeye yetiyor. İran Şahı ile flörte giren Moskova'nın işine artık gelmediği için bu cumhuriyet Tahran tarafından 1946'da kanlı bir şekilde bastırılmıştı. Bugün ise konjonktür tümüyle Kürtlerden yana. Zira, ABD ve Avrupa arkalarında. Moskova'nın ise kendileriyle özel bir sorunu yok. Bu nedenle, ne İran'ın, ne de Suriye'nin yeni Halepçeler yaratmaları kolay değil. Konjonktür ilk kez Kürtlerden yana Türkiye'nin, "Kürt sorunu"nun bu "dış cephesi" ile ilgili siyasetinin ne olacağına gelince, bu hâlâ bir merak konusu. Bugün açıklanması beklenen, ancak açıklanıp açıklanamayacağı bilinmeyen, yeni Irak Anayasası açısından bir şey artık belli oldu. Bu ülke bundan böyle "federal" olacak. Ankara'nın gönlünde yatan "Bağdat'tan yönetilen Irak" ise tarihe karışıyor. Sünnilerin itirazlarına gelince, bunlar da bu aşamada bir işe yaramıyor. Onların da sonunda federal yapıyı kabullenmekten başka bir çareleri yok. Çünkü, arzularını bir iç savaşla gerçekleştirecek güçleri yok. Tek araçları terör. Bunun, Irak'taki federalleşme sürecini durduramadığı, aksine hızlandırdığı ise ortada. Bağdat'ın yönettiği Irak tarih oldu Hal böyle olunca, sınır komşularımızdan birinin artık, federal bir Irak içinde olsa bile, siyasi kimliği "Kürt" olan özerk bir yapılanma olduğunu kabul etmek durumundayız. Peki, buna, vatandaşlarımızın önemli bir bölümü ile olan soydaşlık nedeniyle, "dost ve kardeş" gözüyle mi, yoksa "düşman" gözüyle mi bakacağız? İkincisi doğruysa, o zaman bu "düşmanın soydaşı" olan vatandaşlarımızın statüsü ne olacak? Bu "düşman"ın arkasında duran güçlerle ilişkimiz ne olacak? Özetle, o durumda kendimizi neye hazırlamalıyız? Toplumsal barış ve huzur için ortaya atılan aydınlara, gerçekleri gözardı ederek, acımasızca saldıranlar bizi bu konularda da "aydınlatırlarsa" memnun oluruz. semihi@cnnturk.com.tr Onlar düşmansa, Türkiye'deki Kürtler?