Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Avrupa'daki tepki, "AB üyeliğine oynayan, üstelik laik olduğunu ısrarla vurgulayan bir ülke nasıl olur da fikir özgürlüğü konusunda Avrupa'nın ilkelerine ters düşen bu toplu girişime katılır?" şeklindeydi. Danimarka'da yayımlanan Jyllands Posten gazetesinin "karikatür krizi"ne neden olmasından sonra, Türkiye'nin Kopenhag Büyükelçisi'nin de Müslüman meslektaşlarıyla birlikte Danimarka Dışişleri Bakanlığı nezdinde protestoda bulunması Ankara'yı zor durumda bırakmıştı. Ancak Türkiye'nin yapabileceği fazla bir şey yoktu. AKP değil de başkası iktidarda olsaydı durum değişmezdi. Zira nüfusu Müslüman olan bir ülke olarak Türkiye bu tepkiyi göstermeseydi, söz konusu karikatürleri onayladığı anlamı çıkarılır ve içeride ciddi sorunlar yaşanabilirdi. Özetle, bu kriz Türkiye'nin "kimlik" ekseninde yaşadığı çelişkileri ortaya koymaya yetmişti. "Batı'ya dönük" laik bir ülke olsa da din gibi "öze matuf" konular gündeme geldiğinde, Türkiye'nin "Müslüman Doğu" ile birlikte hareket ettiğini göstermişti.İşte bu çelişkiyi tekrar gündeme getirebilecek yeni gelişmeler yaşanıyor şu anda. Seçimler, Kuzey Irak derken içe kapandığımız için bunu pek göremiyoruz tabii. Bu gelişmelerden ilki, Gazze'yi eline geçiren Hamas'ın burada şeriata dayalı bir düzen kuracağını duyurmasıdır. "Hamasistan" korkusuna kapılan ve Ramallah'ta alternatif hükümet kuran El Fetih'e, İsrail ve ABD'den ve Mısır gibi ABD yanlısı Arap ülkelerinden şimdi siyasi ve maddi destek yağıyor. Türkiye'ye döndüğümüzde, AKP'nin Hamas sempatisi, terörü siyasi araç edinmiş olan bu örgütün sürgündeki lideri Halid Meşal'in, Hamas'ın 2006'daki seçim zaferinden hemen sonra Ankara'da peyda olmasıyla ortaya çıkmıştı. Bugün de, AKP tabanının "İsrail ve ABD ile yatıp kalkan El Fetih" yerine "İsrail zulmüne kahramanca direnen Hamas"tan yana olduğu kesin. Yeniden işbaşına gelirse AKP iktidarının önüne çıkacak ve "iç boyutu olan" dış politika sorunlarından biri de işte bu olacaktır. Kısacası, yeni bir AKP hükümeti, devlet katında hâlâ "stratejik" olduğu iddia edilen Türk-ABD ve Türk-İsrail ilişkileri ile tabanının Hamas sempatisi ve El Fetih antipatisi arasında sıkışıp kalacaktır. Ankara'yı zorlama potansiyeli olan ikinci gelişme ise İngiltere Kraliçesi'nin kendisine"şövalyelik" payesi vermesi nedeniyle tekrar patlak veren "Salman Rushdie" krizidir. Rushdie'ye bu payenin verilmesinden sonra İslam âlemindeki radikal güruh tekrar sokağa döküldü. Pakistan'ın din işlerinden sorumlu bakanı Muhammed İcaz ül Hak'ın Rushdie'ye verilen bu payenin bir intihar saldırısını haklı kılabileceğini söylemesi ise işin nerelere varabileceğini gösteriyor. İçe kapandığımız dönem Bu krizin büyümesi durumunda -ki gelişmeler büyüyebileceğini gösteriyor- Ankara'nın çok ihtiyatlı bir tutum takınması gerekeceği ortada. Zira Rushdie'ye arka çıkıyor görünmeden, hatta bir ölçüde onu lanetleyerek Pakistanlı bakanınki gibi çağrılara da karşı olduğunu göstermek zorunda. Medeniyetler çatışması büyüdükçe, düzeni laik fakat nüfusu Müslüman olan Türkiye'nin kimlik çelişkilerinin giderek daha fazla dikkat çekeceği kesin. sidiz@milliyet.com.tr İhtiyatlı olunmalı