Ancak, bu görüşmenin de sokağın öfkesini dindirme ihtimali sıfıra yakındır. Nitekim, ABD'li yetkililerin de dahil oldukları Irak heyetiyle Ankara'da yapılan müzakereler, Türkiye'nin bu meseleye atfettiği hayati önemin karşı tarafta hâlâ anlaşılmadığını ortaya koydu. Aslında bu başarısız görüşmelere farklı bir açıdan bakmak da mümkün. Uluslararası medyada çıkan "Türkiye-Irak barış görüşmeleri çöktü" haberleri ne demek istediğimizi ortaya koyuyor. Kısacası, konu hızla, "Terör örgütü PKK'ya karşı operasyon" algılamasından, "Irak ile savaş" algılamasına kayıyor. "Ankara'nın ayağına giden Irak heyetinin barışçıl çağrıları Ankara tarafından reddedildi" izlenimi ise Türkiye aleyhinde kullanılmaya çalışılıyor. Irak heyetiyle Ankara'da yapılan görüşmelerin başarısızlığı Kuzey Irak'a dönük bir askeri harekât olasılığını artırmıştır. Şu anda "fren" görevini gören tek şey Başbakan Erdoğan'ın 5 Kasım'da Başkan Bush ile yapacağı görüşmedir. Başka bir ifadeyle, Irak siyasetini güden iki temel unsurdan biri olan Iraklı Kürtler, Türkiye'nin büyük askeri gücüne karşı propaganda silahına sarılıyorlar. Barzani'nin, "Türkiye'nin derdi PKK değil, Kürtler" şeklindeki demeçleri de zaten bunun bir parçası.Bu arada, PKK'yı "terörist" yerine "gerilla", hatta "direnişçi" olarak görme eğilimi de artıyor. Dış haberler müdürümüz Kadri Gürsel, dünkü yazısında, Batı basını açısından bunun nedenlerini ortaya koydu. Ancak, "Doğu basını"nda da durum pek farklı değil. Buna PJAK ile mücadele eden İran da dahil. Tehran Times'ın konuyla ilgili yazılarında PKK için "terörist" tanımlamasını kullandığını görmedim. El Cezire'nin İngilizce kanalı ise "Kürdistan İşçi Partisi savaşçıları" ifadesini kullanıyor.Hizbullah ve Hamas'ı "terör örgütleri" olarak görmeyen Arap kamuoyunun "terörizm" tanımı da zaten bizimkine pek uymuyor. Gürsel'in ifadesini kullanacak olursak, "gerilla romantizmi"nin Ortadoğu'da çok daha yaygın olduğunu söyleyebiliriz. Bu arada uluslararası basında Kürtler için, "Zulüm gören, dünyanın tek vatansız milleti" türünden ifadelerin çoğalması dikkat çekiyor. Aynı şekilde, BBC muhabiri Sarah Rainsford gibi bazılarının Kürt asıllı Irak Dışişleri Bakanı Zebari'nin ağzıyla konuşmaları da dikkat çekiyor. Dış basında eğilim değişiyor Örneğin, "Dağlıca baskını konusundaki gerçeklerin hâlâ net olmadığını" savunan Rainsford, 27 Ekim tarihli "From Our Own Correspondent" adlı programda, "Resmi kanallardan alabildiğimiz bilgiler, açtığınızda askeri marşlar çalan Genelkurmay'ın internet sitesindekilerden ibaret" ifadesini kullandı. Rainsford gibilerinin, "PKK'nın Kürtleri ve haklarını savunduğuna" dair görüşlere daha çok yer vermeleri ise meselenin hangi istikamete çekilmeye çalışıldığını gösteriyor.Uzun lafın kısası, savaşlar artık sadece top, tank ve tüfekle yapılmıyor. En güçlü silah bazen medya kanalıyla yapılan propaganda olabiliyor. Askeri stratejler de zaten "propaganda" boyutunun göz ardı edilmesinin sakıncalarını çok iyi biliyorlar. Kuzey Irak'a operasyon konusu tartışılırken bu gerçeğin de hesaba katılmasında yarar var. sidiz@milliyet.com.tr 'Dağlıca baskını hâlâ net değil'