Bu başarının en önemli göstergesi ise, Fransızların adeta matem havasına bürünmüş olmalarıdır. Zira, tüm dünya Türkiye ile AB arasında tam üyelik müzakerelerinin başladığını konuşuyor. Bundan, "dünyayı yeniden şekillendirecek bir gelişme" olarak bahsediyor. Fransızların başından beri yayılmasını istemedikleri algılama da bu. CHP'nin Lüksemburg'daki başarıyı gölgeleme çabalarını sürdüreceği anlaşılıyor. Lüksemburg'dan çıkan sonuç ile ilgili olarak haklı bazı eleştiriler elbette ki yapılabilir. Biz de alınan sonucun ideal olmadığını söylüyoruz. Fakat nesnel düşünerek insaflı olmak da gerekiyor. Bu sonucu bir "mağlubiyet" olarak göstermenin hiçbir adaletli yanı yok. Fransız hükümetinin müzakere sürecini yavaşlatmak için elinden geleni yapacağını şimdiden görür gibiyiz. Fransızların keyfini kaçıran önemli faktörlerden biri de ABD'nin kritik bir anda devreye girip gelişmelere yön vermiş olmasıdır. Bunun kendileri için "sindirilmesi zor" bir durum olduğu aşikâr. Bu arada, Paris-Londra hattı da galiba çok huzurlu olmayacak. Zira Fransızlar, AB'de olmalarından zaten hoşlanmadıkları İngiltere'nin Lüksemburg'da oynadığı belirleyici rolü de affetmeyeceklerdir. Fransa ve onun gibi düşünenlerin şimdiki ilk hedefi kuşkusuz 9 Kasım'da açıklanacak olan, AB Komisyonu'nun Yıllık İlerleme Raporu olacaktır. Söz konusu rapor, Türkiye'nin Ekim 2004'ten bu yana kaydettiği ilerlemelere ve halen var olan eksikliklerine işaret edecek. Kısacası, müzakereleri yavaşlatma veya hızlandırma potansiyeline sahip olacak. Fransızlar zor sindirir AB yetkilileri rapora girecek konuların bazılarını aslında önceden duyurdular. Bunların arasında şunların olacağı anlaşılıyor: Yapılan reformlar konusunda bürokrasinin direniyor olması.Dünya Kadınlar Günü'nde kadın göstericilere karşı kullanılan şiddetin, söz konusu reformların ruhunun devlet birimleri tarafından henüz anlaşılmadığını göstermesi.Orhan Pamuk'un yargılanıyor olmasının, "fikir özgürlüğüne saygı" kriteri gereğince üstlenilen taahhütlerin henüz yerine getirilmediğini ortaya koyması. Bu üç madde bile AB ile yaşanacak potansiyel gerginliği sergilemeye yetiyor. Fransa'nın, Ermenistan sınırının hâlâ kapalı olması ve Ankara'nın Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanımama konusundaki kararlılığı gibi hususların da raporda yer alması için çalışacağı kesin. Rapordaki olumsuzluklar Yalnız unutmayalım; önümüze konan her engeli aştıkça bundan daha zayıf değil, daha güçlü çıkıyoruz. Bu engelleri geçmişte aşıp buralara geldik, bundan sonra da aşarız. Cumhurbaşkanı Chirac, Türkiye'nin AB üyesi olması için bir "kültürel devrimden" geçmesi gerekeceğini söylüyor. Mantık dışı bir Türk aleyhtarlığı sergileyen Fransızları yatıştırmak için, "Bunu nasıl olsa başaramazlar" demeye getiriyor. Ancak, Türklerin Atatürk sayesinde bunu zaten yaptıklarını ve tekrar yapabileceklerini ya unutuyor, ya da bunu halkından kasıtlı olarak gizliyor. Onun için, Avrupa'nın malum kesimlerinden gelecek moral bozucu çıkışları ciddiye almadan bu girilen yolun sonunu getirmeye bakalım. Bu arada, biz de bazılarının yansıtmaya çalıştıklarının aksine, Avrupa'da o kadar yalnız olmadığımızı Lüksemburg'daki gelişmeler sayesinde gördüğümüzü de unutmayalım. semihi@cnnturk.com.tr Atatürk'ü unutmasınlar