Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkileri normalleştirme çabasının ilk ayağı sancılı doğdu. İmza töreninde Ermenistan Dışişleri Bakanı Eduard Nalbantyan’ın suratından düşen bin parça, sürecin karşılaşacağı zorlukların habercisi gibiydi.
Nalbantyan’ın, Annan Planı süreci sırasında son dakikada oyunbozanlık yapan Rum lideri Tassos Papadopoulos’un durumuna düşmesine bizce ramak kalmıştı. Ancak o sırada Rumların elinde olan büyük avantaj Ermenistan’ın elinde yoktu.
Başka bir ifadeyle oyunu bozsaydı Nalbantyan’ın elinde, Papadopoulos’un aksine, “AB üyeliği” gibi medet umacağı bir “ödül” yoktu. Zürih’te yaşanacak fiyaskonun bedeli de büyük ölçüde Ermenistan’a çıkarılacaktı.
Protokolün ruhunu bozacaktı
Nalbantyan’a pres yapan ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın da, eşyanın tabiatı gereğince, bunu söylediğini tahmin ediyoruz. Nitekim, Nalbantyan’ın imza törenindeki yüz ifadesi, hemen arkasında duran dünyanın en önemli ülkelerinin ve örgütlerinin temsilcilerine, “zorla buradayım” türünden bir mesaj gönderir nitelikteydi.
Öte yandan, Nalbantyan’ın imza töreninde yapmayı planladığı konuşmasına protokollerin ruhunu bozacak ciddi bir şeyler eklemiş olması gerekiyor ki, ABD tarafı böyle müdahale etme gereğini duydu.
Bu arada, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun da konuşmasına Karabağ hakkında eklediği sözlerin sorun yarattığı belirtiliyor. Ancak bu sürece önem veren Türkiye’nin bundan vazgeçmesi için fazla çaba sarf edilmesinin gerekmediği anlaşılıyor. Zürih’te yaşanan kriz sırasında da gözler zaten Davutoğlu değil, Nalbantyan’ın üzerindeydi.
Sarkisyan’ın yerine oynama
Sonunda çözüm iki konuşmadan vazgeçmek suretiyle bulundu. Ancak Nalbantyan’ın tutumu her iki taraftaki sertlik yanlılarına malzeme sağladı. Ermenistan’ı bilen bir tanıdığa göre, Nalbantyan’ın diaspora desteği ile Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın yerine oynadığına, Zürih’te bu nedenle kriz çıkardığına dair spekülasyon Erivan’da şimdiden başlamış.
Endişemiz, Zürih’te yaşanan krizin imzalanan protokollerin iki ülke meclisinde onaylanması sürecini olumsuz etkilemesidir. Bu nedenle, ortamın yatışması için protokollerin meclise gönderilmesine kadar aradan bir sürenin geçmesi yararlı olabilir.
Bu süre zarfında Karabağ görüşmelerinde de olumlu bazı gelişmeler şekillenebilir. Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev aksini savunsa da, Türk-Ermeni sürecinin Karabağ sorununun çözümünü hızlandıracak özelliklere sahip olduğu da aşikâr.
Nitekim cumartesi günü yapılan törenin en önemli unsuru bizce, imza sırasında arkada destek için ayakta duran dışişleri bakanlarıydı. Rusya, ABD, Fransa ve İsviçre dışişleri bakanlarının yanı sıra, 27 ülkeyi temsil eden AB’nin dış politika sorumlusu Javier Solana’nın da hazır bulunması, Türk-Ermeni uzlaşmasına uluslararası düzeyde verilen desteği gösteriyordu.
Dünyanın ilgilendiği aşama
Bu görüntünün, Ermenistan üzerinde olduğu kadar, hem Batı, hem de Rusya ile yakın ilişkileri olan hatta zaman zaman birini ötekisine karşı kullanmaya çalışan Azerbaycan üzerinde de etki yaratacağı kesin.
Zürih’teki imza töreninden derin hoşnutsuzluk duysa da, Bakü’nün, bu genel görüntü karşısında, bu tutumunu nereye kadar sürdürebileceğini iyi hesaplaması gerekecek. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un Zürih’te bulunmasının Bakü’deki bazı hesapları bozacak nitelikte olduğu ise aşikâr.
Bize göre, ilk adımı sağlıksız bir şekilde atılmış olsa da, Türk-Ermeni ilişkilerinde önemli ve dünyanın yakından ilgilendiği bir aşamaya girmekte olduğumuzu kabul etmek durumundayız. Fakat yolun kolay olmayacağı daha ilk dakikada görüldü.
Onun için, uzlaşma konusunda samimiyseler, her iki ülkedeki iktidarın bundan böyle daha güçlü bir siyasi irade sergilemeleri gerekecek. Ne yazık ki, Nalbantyan’ın tutumu bu açıdan güven sarsmıştır.