* * *Bu son sözü açmadan önce bazı tarihi anımsatmalarda bulunmakta yarar var. Talabani yıllar yılı Ankaraya sevilmeyen biri olarak gelip gitti. Her ne kadar dünyaya açılabilmesi içi kendisine Türkiye tarafından diplomatik pasaport verildiyse de, bunun kendisine duyulan büyük bir sevgiden olmadığı, daha çok pragmatik nedenlere dayandığı herkesçe biliniyordu. Sevilmemesinin nedeni ise PKK ile olduğu söylenen yakın irtibatıydı. Bu terörist örgütü Türkiyeye muhatap yaparcasına, taraflara, sık sık, "oturun sorunlarınızı barışçıl bir şekilde halledin" telkinlerinde bulunması ise kendisine duyulan kızgınlığı sadece arttırmıştı.* * *Kaldığı Ankaranın İçkale Otelinde kendisini korumakla görevlendirilen bir polisin zamanında "görevimi yapıyorum, ama inanın içim kan ağlıyor" sözleri kulaklarımda hala çınlar. O yıllarda Talabani değil, ezeli rakibi Mesut Barzani Ankarada daha makbul sayılırdı. Nedeni ise ortada. Barzaninin, kendisine tehdit olarak gördüğü, PKKya karşı - üstelik Türk güvenlik güçlerinin de katılımıyla - savaş açmış olması. * * *Ancak Türkiye, kimi askeri ve sivil yetkililerin kişisel duyguları ne olursa olsun, Kuzey Iraklı Kürtler ile doğrudan veya dolaylı ilişki sürdürme gereğini hep duydu. Bu nedenle kendilerine Türk diplomatik pasaportu vermekle yetinilmemiş, Barzaninin Irak Kürdüstan Demokrat Partisi ve Talabaninin Irak Kürdistan Yurtseverler Birliğine Ankarada birer büro açmaları için izin de verilmişti. Herhangi bir diplomatik statüleri bulunmamasına rağmen bu büroların başına gelen temsliciler de anında Ankaradaki diplomatik hayatın birer ayrılmaz parçası haline galmişlerdi.* * *Bu arada, IKDP ve IKYP 1990lı yılların ortasında kanlı bir savaşa giriştiklerinde, Türkiye arabuluculuk yapmış ve Ankara süreci denen süreç sayesinde tarafları barıştırmıştı. Bu sayede Türkiyenin Kuzey Iraklı Kürtlerle aslında ne kadar içli dışlı olduğu da bir kez daha ortaya çıkmıştı. Tabii, Iraklı Kürtlerin, Ankaranın izniyle İncirlikten kalkan uçakların koruması sayesinde kendilerine Kuzey Irakta bir tür özerklik sağlamış olamaları da işin cabası.* * *Gelen zaman, git zaman, durum bugün de - Ortadoğunun kaygan zeminini yansıtırcasına -değişmiş bulunuyor. Bugün Ankara için makbul olan kişi, Irak özel temsilcimiz Büyükelçi Osman Korutürke de kısa bir süre önce, "Ben önce Iraklı sonra Kürtüm" diyen Celal Talabanidir. Kuşku ile izlenen kişi ise "bağımsız Kürdistan" hayalini ağızından düşürmeyen Mesut Barzanidir. İşte bunun için Talabaninin Devlet Başkanlığı Türkiyenin işine geliyor. Zira, Türkiyenin büyük önem verdiği ve şimdi yazılacak olan yeni Irak Anayasasında da "kodifiye" edilecek olan "Irakın toprak bütünlüğü"nu koruma ve kollama görevi, ilk etapta, ülkenin Devlet Başkanına, yani "önce Iraklı sonra Kürtüm" Celal Talabaniye ait olacak. semihi@cnnturk.com.tr Tarihi bir dönemden geçtiğimiz inkar edilemez. İsmine merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal sayesinde 1980li yılların sonunda birden bire aşina olduğumuz Celal Talabaninin bir gün Irakın devlet Başkanı olacağını o yıllarda söyleyen çıksaydı, kendisine gerçekten "meczup" gözüyle bakılırdı. Oysa bugün olan aynen budur. Yani bir Kürt ilk kez, "Kürt kimliği" ile nüfusunun büyük kısmı Arap olan bir ülkenin devlet başkanı oldu. Üstelik de o ülkedeki Arapların desteği ile ve Türkiyenin de işine gelen bir şekilde.