"Lozan hassasiyetimiz" böylece bir kez daha görülmüş oldu. Türkiye ile AB ilişkilerinin "yumuşak karnı" da daha netleşmiş oldu. Ancak, Kretschmer'in sözlerini bir yana bırakıp, Lozan'ı nasıl yorumladığımıza baktığımızda ortaya ilginç bir durum çıkıyor. AB Komisyonu Türkiye Temsilcisi Hansjörg Kretschmer ile hafta içinde yaptığımız söyleşi tepki topladı. Lozan'ın azınlıklar konusunda Türkiye tarafından "dar anlamda" yorumlandığını, AB üyeliği yolunda bu durumun değişmesi gerekeceğini belirten Kretschmer topa tutuldu. Örneğin, "Batı Trakyalı Türklerin azınlık haklarının ihlal edilmesinden" söz ederiz. Bu hakların ihlal edildiği de zaten kuşku götürmez. Ancak, daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, salt Lozan açısından bakıldığında, bu azınlığın "Türklükten" doğan değil, "Müslümanlıktan" doğan hakları ihlal ediliyor. Çünkü Lozan'da Batı Trakya'daki "Türk azınlıktan" değil, "Müslüman azınlıktan" söz ediliyor. AB üyesi olmasına karşın, Atina'nın niçin "Azınlıkların Korunması Çerçeve Anlaşması"nı onaylamadığı da böylece anlaşılıyor. Zira, bunu yaparsa, Yunanistan'daki Türklerin "dini" değil "etnik" kimliklerinden kaynaklanan haklarının ön plana çıkacağını biliyor. "Kürt sorunu" açısından baktığımızda, bu yaklaşımın -en azından dayalı olduğu temel korku itibariyle- Türkiye için çok şaşırtıcı olmaması gerekiyor. Din ve milliyet Öte yandan, ana metni okuduğumuzda, "Ankara Lozan'ı dar anlamda mı yorumluyor?" sorusu gerçekten gündeme geliyor. Örneğin, antlaşmanın azınlıklarla ilgili III. bölümünde yer alan 39. maddeye bakalım. Orijinal metindeki Türkçesiyle, bu maddede şunlar belirtiliyor:"Her hangi Türkiye tebaasının, gerek münasebatı hususiye veya ticariyede, gerek din, matbuat veya her nevi neşriyat hususunda ve gerek içtimaatı umumiyede, her hangi bir lisanı serbestçe istimal etmesine karşı hiç bir kayıt vaz'edilemeyecektir. Lisanı resmi mevcut olmakla beraber, Türkçeden gayrı lisan ile mütekellim bulunan Türk tebaasına mehakim huzurunda kendi lisanlarını şifahi surette istimal edebilmeleri zımnında teshilatı münasibe ibraz olunacaktır." Yani, herhangi bir Türk vatandaşının, özel yaşamında, ticarette, ibadetinde, toplum içinde veya her türlü "matbuat" ve "neşriyat" açısından herhangi bir dili serbestçe kullanması engellenemez. Resmi dil Türkçe olmakla birlikte, hâkim önünde anadilini kullanabilmesi için isteyene her türlü yardım gösterilir. Dil konusu Bu "yorumda" yanılıyorsak, okurlarımızı aydınlatabilmemiz için niçin öyle olduğunu uzman birilerinin anlatması gerekiyor. Aksi takdirde, bırakın başkalarını, Lozan'ın Türkiye tarafından ihlal edildiği anlamı çıkıyor. Unutmayalım ki Lozan ile eklerinde Türkiye dışında, 10 ülkenin imzası var. Bu ve bunun gibi maddeleri biz görmesek bile başkaları görüyor. Bu nedenle Lozan'ın nasıl yorumlandığı konusuna "duygusal" değil "nesnel" olarak bakabilmemiz çok önemli. Bu arada, anlamlı yorumlarda bulunabilmek için, Lozan'ı başından sonuna en az bir kez okumuş olmak gerekiyor. Bu konuda somut ve kızgın fikirler beyan eden "kanaat önderleri" ve siyasetçilerin kaçı bunu yapmış acaba? İşte bu meçhul... semihi@cnnturk.com.tr 10 imza var