Bu da bir tarafın mutlaka kazanması, diğer tarafın mutlaka kaybetmesi anlamına geliyor. Güzel de, işlerin bu kadar basit olduğunu pek sanmıyorum. Yabancılar da zaten Türkiye'nin ne denli karmaşık, kendi ifadeleriyle, ne denli "komplike" bir ülke olduğunu öğrenmeye başladılar.Seçim kampanyaları zamanında her türlü vaadin yanı sıra her türlü suçlamanın havada uçması son derece doğaldır. Bunun Türkiye'ye has olduğuna inanan varsa dünyayı pek bilmiyor demektir. Bu, demokrasinin özünde var. Seçimlerin erken yapılmasına yol açan gelişmeler zinciri dünyada "iki Türkiye"nin olduğuna dair bir izlenime neden oldu. Kısacası "bölünmüş bir millet" görüntüsü veriyoruz. Yabancı basında peş peşe gelen yorumlara bakacak olursak, bu seçimlerin -Amerikalıların kumardan aldıkları bir siyasi deyimle- "sıfır yekûnlu bir oyun" olduğu izlenimine kapılabiliriz. Seçmene cazip görünmek için kendinizi cilalayıp rakibinizi kötüleyeceksiniz. Oyunun kuralı budur. Seçmenin kimi nasıl cezalandırıp kimi nasıl ödüllendireceği ise peşinen belli olmaz. Sadece tahminler yürütülebilir.İngiltere gibi siyaseten "sofistike" olan bir ülkede bile John Major'ın 1992 seçimlerini kaybedeceğini kesin olarak iddia eden birçok "kamuoyu yoklamacısı"nın sonradan nasıl rezil olduğu hâlâ hafızalardadır. Bu yüzden seçimler bitince herkesin gerçek dünyaya dönme gibi bir zorunluluğu vardır.Bizde de pazartesi sabahı Türkiye için "yeni bir gün" olacaktır. Fakat Latince bir ifade kullanacak olursak, "tabula rasa" olmayacaktır. İngiltere'de rezil oldular Başka bir ifadeyle, Türkiye'nin karatahtası sıfırdan başlanmak üzere silinmiş olmayacak. Kim kazanırsa kazansın, bugün var olan sorunlarla karşılaşacak. Önünde yine, terörizm ve Kürt sorunundan türban meselesine, ekonomik adaletsizlikten kadınların ezilmesine, Kuzey Irak sorunundan AB ve ABD ile çalkantılı ilişkilere, birtakım sorunları bulacak.Türkiye ileri gidecekse, kavga dövüşe son derece müsait olan bu sorunların hepsi ileri görüşlü çözümler gerektirecektir. Bunun da ötesinde, belli bir kesimin çıkarlarını değil Türkiye'nin kolektif çıkarlarını gözeten çözümler gerektirecektir. Bu da "uzlaşma" demektir. Pazartesi sabahı uyanacağımız yeni günün en temel gereği bu olacaktır. Halkın da istediği budur. Bu da her şeyden önce cumhurbaşkanlığı seçiminin bir "rövanş oyununa" çevrilmemesini gerektirecektir. Halk uzlaşma istiyor Aksine, siyasi görüşü ne olursa olsun, herkesin özveride bulunup Türkiye Cumhuriyeti'ni layıkıyla temsil edecek birleştirici bir isim üzerinde mutabakat sağlamasını gerektirecektir. İkincisi TBMM'nin bir "etnik çatışma arenasına" çevrilmemesi gerekecektir. Bu ise daha da fazla hoşgörü ve özveri demektir. Kısacası Türkiye'nin, "çalkantılı sularda rotasını şaşmış geminin kaptan köşkünde kavga edenler ülkesi" görünümünden çıkıp sürdürülebilir siyasi, ekonomik ve soysal kalkınma sürecini yakalamış bir ülke olarak yoluna devam etmesi şarttır.Onun için, yarın yapılacak seçimlerle ilgili soru, kimin kazanıp kimin kaybedeceği sorusu değildir. Çünkü kimin kazanması gerektiği ortadadır. O da Türkiye'dir. sidiz@milliyet.com.tr Meclis'te etnik çatışma olmasın