İşi daha da zorlaştıran faktör ise yasalarla uygar kuralların, düzenli ordularla güvenlik güçlerini bağlamasıdır. Bu kuralların dışına çıkılması ise teröristin işine gelir. Zira eylemlerini haklı gösterme bahanesini yakalar. Kendisine yeni destekçi sağlar.İsrail'e karşı düzenlenen terör saldırılarını sadece Arap kamuoyu için değil, Türkiye'de bile birçok kişi için "haklı" kılan da zaten bu ülkenin "misilleme" olarak Filistinlilere karşı uyguladığı yöntemlerdir. Günümüzde teröre karşı mücadele "asimetrik" bir çabadır. Konunun uzmanlarından en çok duyduğumuz ifade budur. Kısacası, modern teknolojiyle donatılmış, dünyanın en güçlü ordularından birine sahip olsanız dahi terörizm karşısında işiniz zor demektir. Teröristin ise yasalardan ve uygarlıktan yana bir kaygısı yoktur. Hatta başarısının derecesi bunların dışına çıkmasıyla ölçülür. Hedefi ise "düşmanı" tahrik edip tuzağa düşürmektir. Bunun en somut örneği de 11 Eylül'dür. O eylemi yapanların Amerikalıları istedikleri "kıvam"a getirip ardından bu süper gücü tuzağa nasıl düşürdüklerini gördük. Ebu Gıreyb Hapishanesi'nde yaşananlar, CIA'nın işkence uçakları ile en son patlak veren "Blackwater skandalı" ise teröristlere sempati, ABD'ye antipati sağlamıştır. Bu skandallar Irak'ta teröristlerin yandaşlarını artırarak El Kaide'yi daha da güçlendirmiştir. "Asimetrik" olması nedeniyle Amerika'nın bu mücadeleden arzuladığı başarıyla çıkması da zor görünüyor. Teröristin kaygısı yok Türkiye'ye dönecek olursak, özellikle askeri kanattan önemli açıklamalar geliyor. Örneğin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, onca çabaya rağmen PKK'ya katılımların bir türlü engellenemediğini itiraf ediyor. ABD ile terör konusunda koordinasyon sağlamak için atanan, ancak kısa bir süre önce bu işi bırakan emekli Orgeneral Edip Başer ise Kuzey Irak'a düzenlenecek bir sınır ötesi operasyonun sorunu halletmeyeceğini söylüyor. Genel ifadelerden sıyrılıp bu söylenenlerin içini doldurma zamanı gelmiştir. PKK'ya katılım durdurulamıyorsa bunun siyasi ve sosyoekonomik nedenleri tespit edilmelidir. Bunun genel adının ise "Kürt sorunu" olduğu malum. Milliyet'in önceki günkü başmakalesi de bu çerçevede somut bir gerçeğe parmak basıyordu. Öcalan'ın yakalanmasından bu yana geçen 8.5 yıl Kürt sorununun çözümü açısından büyük bir fırsat olarak gerçekten de değerlendirilememiştir. Sınır ötesi operasyon Türkiye bugün giderek büyüyen çok ciddi bir güvenlik sorunuyla karşı karşıyadır. Ancak buna çare ararken PKK'nın tahriklerine kapılıp tuzağa düşmemelidir. Biz de, Türk olsun Kürt olsun, insan hayatına zerre kadar saygı duymayan PKK'nın, Kürt halkının itibarına hiçbir şey katmayan bu saldırılarla Türkiye'yi ateşin içine çekmeye çalıştığına inananlardanız. Bu nedenle, bu aşamada en çok ihtiyaç duyulan şey fevri adımlar değil, soğukkanlılıktır. Soruna sadece askeri değil, sosyoekonomik boyutları da olan geniş kapsamlı bir yaklaşım gerekiyor. Bu kesin gerçek önümüzde duruyor. Nitekim bu işin sadece askeri yöntemlerle çözülemeyeceğini söyleyenler arasında ülkenin en kıdemli askerleri de bulunuyor. Bunu da unutmamakta yarar var. sidiz@milliyet.com.tr Ateşin içine çekmek istiyor