Türkiyenin bu çerçevede -son derece ihtiyatlı bir şekilde olsa bile- "Ermeni meselesi" üzerindeki peçeyi yavaş yavaş kaldırmaya başlaması ve iktidarı ve muhalefetiyle bu konuda alışagelinmiş yaklaşımın dışına çıkmaya hazır olduğunun işaretlerini vermesi, Ermeni diasporasında derin hoşnutsuzluğa yol açmış bulunuyor. Nisan ayı Ermeni soykırımı iddialarının Ankaranın başını artan bir şekilde ağrıttığı bir aya dönüşmüş bulunuyor. Dünya Ermenileri, 1915 trajedisinin 90ıncı yıldönümü nedeniyle bu yıl büyük bir anma atağına geçerlerken, Türkiyenin de konuya yeni bir yaklaşım getirme çabasında olduğu gözden kaçmıyor. Hadiseyi somut bir "jenosit" eksenine kilitleme peşinde olan diaspora önderleri, bu vesileyle asıl baklayı da ağızlarından çıkarmaya başladılar. Başka bir ifadeyle, konuya "Ermeni soykırımına adil çözüm" başlığı altında yaklaşan diaspora, amacın Türkiyeye sadece "tarihi bir gerçeği" kabul ettirmek değil, aynı zamanda bir "diyet ödetmek" olduğunu açıkça ifade etmekten artık çekinmiyorlar.Kendi tanımlamasına göre "Amerikalı Ermenilerin en büyük ve en etkin kuruluşu olan" Amerikan Ermeni Ulusal Komitesinin (ANCA), ülkedeki tüm Ermeni örgütlerine geçen hafta gönderdiği bir mektup, bunu, daha önce görülmemiş bir netlikle, ortaya koyuyor. Diyet ödetme itirafı Avrupadaki Ermeni örgütleriyle de yakın işbirliği içinde olan ANCAnın mektubuna göre, Türkiye, "ABD Dışişleri Bakanlığı ve Pentagondaki yandaşlarıyla hareket ederek", Ermeni davasının kazandığı ivmeyi kırmak amacıyla kurnaz bir kampanya başlatmış bulunuyor.Bu kampanyanın özünde ise "herhangi bir yasal sorumluluk taşımadan soykırımı tanıma" taktiğinin (recognition without consequence) yattığı iddia ediliyor. ANCAya göre, ABD Dışişleri Bakanlığının girişimiyle birkaç yıl önce kurulan ve "kendilerini kullandıran bazı Ermenilerin" de dahil olduğu Türk-Ermeni Uzlaşma Komitesi (TARC) tarafından yaptırılan bir araştırma bunun en büyük kanıtı. Mektuptaki plan Eski TARC üyesi emekli büyükelçi ve dış politika yazarı Gündüz Aktanın da hafta içinde Radikaldeki sütununda sözünü ettiği New York merkezli "Uluslararası Geçici Adalet Merkezi"nin (International Center for Transitional Justice) 3 Şubat 2003 tarihli raporu özetle şu sonuca varmıştı:"1915 olayları meydana geliş şekli itibariyle soykırım tanımlamasına girmektedir. Ancak 1948 tarihli BM Soykırım Konvansiyonu bu konuda retroaktif olarak (yani geriye dönük olarak) işletilemez."Aralarında emekli Büyükelçi Özdem Sanberk ve emekli Korgeneral Şadı Ergüvençin de yer aldığı TARCın Türk üyeleri bu bulguyu, bekleneceği gibi, reddetmişlerdi. Ancak, işin ilginç yanı, soykırımın olduğunu belirtmesine rağmen, ICTJnin bu raporuna en hararetli karşı çıkış, Taşnakların güdümündeki diaspora Ermenilerinden gelmişti. Geriye dönük olmaz Nedenini ise ANCA adına geçen hafta yapılan açıklamadaki şu satırlar net bir şekilde ortaya koyuyor:"Ermeni cemaatinin önderleri olarak bizler bu sorumluluk taşımadan tanıma formülünün ahlaki ve yasal temelden yoksun olduğunu biliyoruz. Günümüz Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğunun vârisidir... Bu sıfatıyla da, katliama uğratılan, mallarına el konan ve 3 bin yıllık topraklarından sürülen Ermeni milletinin zararlarını telafi ve tazmin etmek konusunda yükümlüdür."ANCAya göre, 1948 Soykırımı Konvansiyonu da hiç de öyle iddia edildiği gibi "geriye işletilemez" değildir. ANCAnın mektubuna göre bunu söyleyenler arasında, başta BM İnsan hakları Komitesi eski Genel Sekreteri Dr. Alfred de Zayas olmak üzere, "çok sayıda saygın bilim adamı" bulunmaktadır. Ermeniler itiraz etti İyi de, ANCA yetkililerinin bilmedikleri bir şey var. Almanya daha geçen yıl, 1904te -o sırada kendi kolonyal idaresinde olan- Namibyadaki Herero milletine karşı soykırım uyguladığını resmen kabul etmiş, ama Hereroların bugün istedikleri 4 milyar dolar tutarındaki tazminatın ödenemeyeceğini, çünkü 1948 Konvansiyonunun geriye dönük olarak işletilemeyeceğini belirtmişti. Batı âlemi de bunu sessizce kabul etmişti.Her zaman savunduğum bir şey olmuştur. Ermeni meselesinin üzerindeki sis perdesi kalktıkça biz Türkleri memnun etmeyecek çok sayıda gerçekle karşılaşacağız. Ancak, hiçbir tarihi konu siyah-beyaz değildir. Ermeniler de, bugün varoluş nedenlerini bağladıkları tarihe daha nesnel bir açıdan bakmaya başladıklarında, 1915 olaylarının doğru anlaşılması için kaçınılmaz olan çok sayıda gerçekle karşılaşacaklar. Almanya örneği var Sonuçta, Kafkasyadan Kilikyaya uzanan ve Taşnaklarla Hınçakların hiç de o kadar masum olmadıklarını ortaya koyan bir tarihten söz ediyoruz burada. Bütün bunların belgeleri de ortada. Tarih "bütünlüklü" olarak ortaya çıkacaksa bunların da hesaba katılması gerekecek. Bu da zaten tarih yazmanın "metodolojik" zorunluluğudur. Türklerle Ermeniler arasındaki uzlaşma gerçekten olacakta, bu karşılıklı olarak gerçeklerle yüzleşmenin "travmasından" doğacaktır. Şu anda belli bir hedefe kitlenmiş olan Ermeni diasporasının paniği işte bundan kaynaklanıyor. semihi@cnnturk.com.tr Gerçekle yüzleşme