Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ahmet Davutoğlu, Başbakan Erdoğan’ın başdanışmanı sıfatıyla, Barack Obama’nın Başkanlık koltuğuna oturmaya hazırlandığı günlerde Washington’u ziyaret etmiş ve oradayken, iki ülke arasındaki ilişkilerin “en mükemmel döneme girmekte olduğunu” söylemişti.
Dışişleri Bakanı sıfatıyla geçen hafta başında ziyaret ettiği Tiflis’te, Gürcistan’ın çeşitli ülkelerdeki büyükelçilerine yaptığı konuşmada da, Türkiye ile ABD’nin Ortadoğu sorunlarına bakışlarının “yüzde yüz uyum içinde olduğunu” vurgulamıştı.
Ortadoğu, Türk-ABD ilişkilerinde sorun yaratma potansiyeline en çok sahip olan bölge olduğuna göre, Ankara ile Washington’un Balkanlar ve Kafkasları ilgilendiren konularda da “yüzde yüz uyum içinde oldukları” varsayılabilir.

Batarya sistemleri için izin

Özetle, Türk-ABD ilişkilerinin, AKP iktidarı sırasında, daha da stratejik bir hal almaya başladığına dair sinyaller artıyor. Bunun son ve en somut göstergesi ise, Obama yönetiminin Kongre’den, Türkiye’ye 7.8 milyar dolar değerinde “Patriot PAC3” füze batarya sistemlerini satmak için izin istemesidir.
Bu son model sistemlerin Türkiye’ye satılması konusunun dışarıda bu kadar çok dikkat çekmesinin başlıca nedeni ise tabii ki, ABD ile İran arasında süren gerginliktir.
Türk tarafı bunu inkâr etse de, bu satışın arkasındaki temel nedenin, İran’ın nükleer programı ve geliştirmeye çalıştığı füze sistemleri olduğu varsayılıyor.
Bunun kısmen doğru olduğunu da kabul etmek gerekiyor.
Nitekim Ankara -Davutoğlu’nun geçen hafta ziyaret ettiği- Tahran ile çok iyi ilişkiler sürdürüyor olsa bile, TSK, İran’ın nükleer silah taşıyabilecek füze sistemleri geliştirmesini bir “tehdit” olarak algıladığını hiç gizlemedi.

Dengeleyici tedbir istemi

Öte yandan, Suriye’nin de füze envanterini modernleştirmek istediğine dair emareler de askeri kanatta not edilmiş bulunuyor. Bu arada, Türkiye’nin, birinci ve ikinci Körfez savaşları sırasında, güvenliği için NATO’dan Patriot füzeleri istemek zorunda kalması da unutulmuş değil.
Özetle, çevremizde bir “füze yarışı” sürerken, TSK’nın buna karşı “dengeleyici” tedbirler istediği sır değil.
Gerçi nihai karar Ankara’ya ait olacak, ama buradaki tercihin, Obama’nın satışı için izin istediği Patriot füze sistemlerinden yana olacağına kesin olarak bakmak mümkün.
Bunun nesnel nedenlerine girmeye burada yerimiz yok, ama bu nedenlerin birçoğunu tahmin etmek güç değil. Burada altı çizilmesi gereken hususa gelince o da şudur:
ABD bu satışı Türkiye’ye empoze etmiyor, bu sistemleri TSK, dolayısıyla Türkiye istiyor.
Bunu istemesinin bazı nedenlerini yukarıda sıraladık. Başka nedenleri de var tabii.
Birinci Körfez Savaşı sırasında Ankara’nın NATO’dan Patriot bataryaları istemek zorunda kaldığını yukarıda belirttik. Fakat bu sorunlu olmuştu. Başta Almanya olmak üzere bazı müttefikler bu konuda ayak sürmüşlerdi.

Bağımlılık azalacaktır

ABD’nin baskısıyla sorun aşılmıştı, ama TSK bu gelişmeyi yine de bir yana not etmişti. Patriot füzelerinin TSK’nın envanterine girmesiyle, en azından bu konuda NATO’ya olan bağımlılık azalacaktır. Öte yandan elde edeceği bu önemli savunma kapasitesi sayesinde Türkiye’nin NATO için önemi de artacaktır.
Bitirmeden şunu da söylemeden edemeyeceğiz: Gönül, bölgemizin hem kitle imha silahlarından hem de bunlarla ilgili sistemlerden arındırılmasını, burada sözü geçen devasa tutarların da kalkınma projelerinde kullanılmasını arzu ediyor.
Ancak, bölgede hızlanan silahlanma yarışı karşısında Türkiye’nin de bu işin içine çekileceği belliydi.
Bizce en hayırlı gelişme, TSK bu savunma kapasitesini elde ederken, AKP iktidarının bölgenin kitle imha silahlarından arındırılması için diplomatik çabalarını arttırması olacaktır.