Tüm dünyada yakından ilgilenilen ve hakkında ciddi analizler yapılan bir ülke haline geldik. Biz kendi içimizde boğuşurken, başkaları burada nelerin olup bittiğini anlamaya çalışıyorlar. Bunu yaparken de Türkiye üzerinde çeşitli fikirler üretiyorlar. Bugün -özellikle İslam dünyasında ya kızgınlıkla ya da ilgiyle izlenen- önemli bazı kanaat önderlerinden alıntılar içeren ve okuyucunun ilgisini çekeceğini düşündüğüm bir demet sunmak istiyorum. Sekülarizm dini ve siyasi kurumları birbirinden ayırırken, dini kuruma mensup olanların veya dini eğilimleri olanların vatandaşlık haklarını kullanarak siyasete girmelerini engelleyemez. Ancak bu kurumlar ve kişiler de iktidara geldiklerinde inançlarını topluma ve devlete dayatmaya kalktıklarında demokrasi ve sekülarizmden oluşan liberal değerleri ihlal etmiş olurlar. Türkiye'de bu olmamıştır. Anayasa'nın koruyucusu olan Türk ordusunun sekülarizme karşı ihlallerin gerçekleşmesi durumunda müdahale etme hakkı vardır. Ancak ihlaller söz konusu değilse o zaman bu müdahalenin kendisi demokrasi açısından bir ihlal olur. (Aşark al Avsat, 9 Mayıs 2007) (Suudi Arabistanlı siyaset araştırmacısı) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve iktidardaki partileri AKP gibi İslamın savunucusu olanlar son derece başarılı olmuşlardır. Güçlü bir strateji uygulayarak demokrasiyi zayıflatmak için demokrasinin alet edilebileceği gerçeğini kullanmışlardır. İyi niyetli fakat saf Avrupalı liderler de iktidardaki İslamcılar tarafından kullanılarak Türk ordusunun sivillerin kontrolüne geçmesini gerektiğini söylemişlerdir. (Los Angeles Times, 9 Mayıs) (Somali asıllı Hollandalı siyasetçi) Batı'daki liberallerin Türk ordusunun (27 Nisan'daki) müdahale etme şeklini alkışlamalarında mide bulandırıcı bir ikiyüzlülük var. Bu, on yıllardır Kürtlere karşı uyguladığı siyasetinden ve Ermeni soykırımını reddetmesi -hatta tartışılmasına dahi karşı çıkması- yüzünden suçlanan ordunun ta kendisidir. Batı, ordunun bu müdahalesinden güven hissetmiş olabilir. Ama bu, Türkiye'deki çatlakları daha da derinleştirecektir. Bunun sonucunda da ılımlı Müslümanların çaresiz bırakıldıkları ülkeler listesine bir yenisi eklenmiş olacaktır. (Derginin 'ön tarihli' 14 Mayıs 2007 sayısından) (New Statesman dergisi yorumcusu) (Cumhurbaşkanlığı seçimi çerçevesinde yaşananlar) Türkiye'de yedi farklı olgunun tek bir devlet kimliği altında tarihi bir senteze ulaştırılmaya çalışılması çabalarının odağını teşkil ediyor. Bu çabalar bugüne kadar istenen ölçüde sonuç vermemiştir. Sözü edilen olgular ise İslam dini, Türk milliyetçiliği, siyasi sekülarizm, demokratik yönetim, vatandaşlık hakları, çok etnikli bir toplumda çoğulculuk ve bu altı olgu karşısında ordunun oynadığı rolüdür. (5 Mayıs 2007)Bu demeti, beş sütunumu dolduracak şekilde uzatmam mümkün. Yer darlığı nedeniyle bunlarla yetiniyorum. Fakat sunduğum demet bile Türkiye üzerinde yürütülen fikirlerin çeşitliliğini ortaya koymaya yetiyor sanırım. sidiz@milliyet.com.tr (Middle East Online yorumcusu)