Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türkiye, sonu neye varacağı belli olmayan bir sürece girdi. Yabancı diplomatların peş peşe arayıp “Neler oluyor?” diye sormaları bile merkezlere “acil” kodlu kriptoların geçtiğini kanıtlıyor. Genel kanı, Türkiye’nin “kaygan bir yokuşta hızla aşağıya doğru gittiği” şeklinde.
Yanıtı bilinmeyen ise “Nereye kadar gider ve gittiği yerde ne olur?” sorusudur. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un, birilerinin TSK’nın birlik ve beraberliğini bozmaya dönük bir komplo içinde olabileceğini söylemesi bile durumun vahametini gösteriyor.
Yargıya da, “Senin yargıcın, benim yargıcım. Senin savcın, benim savcım” gözüyle bakılmaya başlanması bunalımın derinliğini ortaya koyuyor. Burada olan ne orduya ne de yargıya oluyor. Olan Türkiye’ye oluyor. Siyasiler ise birliğin değil, bölünmenin aracı haline gelmiş durumdalar. 

Siyasetin çelişkili tutumu
Komik değil, ama önceki gün komiğimize giden şey AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın, Ergenekon soruşturması çerçevesinde gerçekleşen gözaltına almalardan sonra yaptığı “yargıya saygı” açıklaması oldu. AKP için kapatma davasında “taraflı” olan yargı,  burada nasıl oluyorsa birdenbire “tarafsız” oluyor.
CHP Başkanı Deniz Baykal’ın tutumu da yadırganacak nitelikte. O da son gelişmeleri Nazi döneminin “Uzun Bıçaklar Gecesi”ne benzeterek, ülkemizin saygınlığına verdiği zararın farkında değil. Özetle, Baykal, “yatıştırıcı” değil, “karıştırıcı” olma konusunda kararlı görünüyor
Belli ki, Anayasa Mahkemesi’nde açılan kapatma davasından gizli gizli haz duyan CHP lideri,  Ergenekon soruşturmasından aynı hazzı duymuyor. Orada ”tarafsız” olan yargı, burada “taraflı” oluyor. 

Gözaltı şekline tepkiliyiz
İnsani tepkiyi tabii ki anlarız. Biz de dostumuz ve meslektaşımız Mustafa Balbay’ın gözaltına alınış şekline tepkiliyiz. Kendisinin iddia edilen işlere karıştığına da inanmıyoruz. Adaletin temel kuralıdır. Suçlamalar kanıtlanana kadar bireyler masum sayılır. Biz de bu tepkimizi buna dayandırıyoruz.
İster kapatma davası, isterse Ergenekon soruşturması olsun, adaletin üstün geleceğine de inanmak istiyoruz. Zira bu inanç sarsılırsa ve iş gerçekten “Senin yargıcın, benim savcım” raddesine gelirse, bu durumda sadece ve sadece demokrasimizin, yani hepimizin kaybedeceği ortada.
Siyasilere şimdi düşen sorumluluk, memlekette giderek büyüyen tehlikeli saflaşmanın önüne geçecek olan “Önce Türkiye” anlayışına dayanan olumlu ve yapıcı yaklaşımlardır. Mevcut ortamda bunu beklemek hayal gibi görünüyor, biliyoruz. Ama “Alternatifi nedir?” diye sorduğumuzda, olumsuz bir dizi seçenekten başka bir şey göremiyoruz. 

Elysee Sarayı’ndan yansıyanlar
Bu arada, önceki gün Elysee Sarayı’ndan yansıyan ve “gelişmelerin Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin Türkiye hakkındaki görüşlerini haklı çıkardığını” iddia eden açıklamaların, bu genel olumsuz durumdan dışarıda kimlerin yararlandığını net bir şekilde ortaya koyuyor.

Haberin Devamı

Düzeltme:
Son yazımda “Rauf Denktaş’a danışmanlık yapan emekli büyükelçi Tugay Özçeri” ifadesi yer alıyor. Sayın Denktaş’a danışmanlık yapan emekli büyükelçi Tugay Uluçevik’tir. Sayın Uluçevik’ten ve değerli diplomatlarımızdan rahmetli Tugay Özçeri’nin ailesinden özür dilerim.