Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

IŞİD ve bölgedeki gelişmeler üzerine eleştirilerin odağında olan Davutoğlu muhalefetin tutumundan yakındı. Davutoğlu, rehine Türk vatandaşlarının durumuna ilişkin “Kurtarsak şov yapmış olacağız, Allah muhafaza vatandaşlarımızın başına bir şey gelse, onları kaybetsek üzerimize yüklenecekler” dedi...

Cumhurbaşkanlığı seçimine sadece saatler kala Konya’dayız. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yerel seçimlerde son mitingini yapmayı planladığı ancak sesinin kısılması nedeniyle yapamadığı Konya’da, Cumhurbaşkanlığı seçiminin son mitingini gerçekleştirdi. Mitingten saatler önce, gazetelerin Ankara temsilcileriyle Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde Başbakanlık koltuğuna oturabilecek isimler arasında ismi iyice öne çıkan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Meram’daki evine konuk oluyoruz. Irak’taki IŞİD tehdidi, IŞİD’in Musul’u ele geçirdikten sonra başkonsolosluğumuza baskın yaparak alıkoyduğu 49 Türkiye vatandaşı, ABD’nin başlattığı operasyon, milyonları bulabileceği söylenen göç dalgası riski gibi sorunlarla boğuşan Davutoğlu, Meram’da, birkaç saatliğine de olsa çocukları ve torunlarıyla stres atarken, sorularımızı da yanıtladı.
Davutoğlu’nun, eşi Sare Davutoğlu, çocukları ve torunları ile birlikte bizleri ağırladığı evindeki görüşmenin önemli bir bölümüne Başbakan Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan da katıldı. Gündem elbette IŞİD ve Davutoğlu’nun olası başbakanlığıydı. En kritik soruyu, engelli koşucu örneğini vererek, “Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlanıncaya kadar böyle bir şeyin şehvetine kapılmamak lazım. Sonrasında ne olacak sorusu zihinleri dağıtır” ifadeleriyle yanıtladı.
Davutoğlu ile sohbetimize IŞİD ve bölgedeki gelişmeleri anımsatarak başladık. Sorulara muhalefetin tutumundan yakınarak yanıt verdi. “10 Ekim 2013’te biz IŞİD’i terör örgütü ilan edip, Resmi Gazete’de yayınlamışız. IŞİD ile ilgili bizim tutumumuz belli” ifadeleriyle, öncelikle Türkiye ile IŞİD arasında bir bağ olduğu iddialarını yanıtladı. Kendisini Türkiye’yi savaşa sokmakla suçlayan muhalefete ise şöyle tepki gösterdi:

‘Etrafımız savaş alanı’
“Böylesine kritik bir dönemde benimle ilgili gensoru veriyorlar. Burada Türkiye’yi savaşa sokmakla suçlanıyorum. Zaten Türkiye’nin etrafı savaş alanı. Türkiye kamu düzenini koruyor ve bir savaşa müdahil olmuş değiliz. Bu önemli bir başarı. Türkmenlere müdahil oluyoruz. Bir yandan neden Türkmenlere yeterli koruma sağlamıyorsunuz diye soruyorlar. Bir yandan da neden bölge ile ilgileniyorsunuz diyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti, ‘Müdahil olurum ama sadece Türkmenler için’ diyebilir mi? Ezidiler, Hıristiyanlar, Araplar insan değil mi? Hem etkin şekilde soydaşlarımızı koruma politikası izliyoruz hem de savaşın dışında kalıyoruz. Ama bir yer var ki, o hakkı kuyumcu titizliği ile kullanırsın. İnsan canı, Türkiye’nin stratejik çıkarları.

‘Bizi kıskaca alıyorlar’
Muhalefet reddedileceğini bile bile niye gensoru getiriyor. Bu gensoru alıkonulan vatandaşlarımızın güvenliğine halel getiriyor. Bu bile sineye çekilebilir ama tek bir insanın can güvenliğine hassasiyet göstermeden, siyasi saik ile hareket edilmesi sineye çekilemez. Tansiyonun yükselmesinin vatandaşlarımızı nasıl tehlikeye attığını biliyorlar ama bizi kıskaca almak istiyorlar. Kurtarsak şov yapmış olacağız, Allah muhafaza vatandaşlarımızın başına bir şey gelse, onları kaybetsek üzerimize yüklenecekler. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde bizi zora sokmak için kullanacaklar. Tahliyeyi geciktirdiğimiz iddiası da yalan, kadın ve çocukları getirme teklifini reddettiğimiz de yalan. Vatandaşlarımız açısından bir tehlike yok.”

Haberin Devamı

Vatandaşlarımız tehlikede değil

ABD’nin IŞİD’e başlattığı operasyon ve Türkiye’ye yönelik göç dalgası riski gibi kritik konularla gündemi bir hayli yoğun olan Davutoğlu Konya’daki evinde gazetelerin Ankara temsilcilerini ağırladı.

Haberin Devamı

‘Parti Genel Başkanı ile Başbakan aynı kişi olmalı’

Haberin Devamı

Davutoğlu’na, son olarak, “Yeni dönemde, cumhurbaşkanı ile başbakan ilişkilerinde çatışma çıkıp çıkmayacağını sorduk. Dışişleri Bakanı, bu soruyu da Ak Parti’deki kişiler arası iletişime dikkati çekerek yanıt verdi. Erdoğan gibi, Genel Başkan ve Başbakan’ın aynı kişi olmasının önemine işaret ederek, şunları söyledi:
“Bunun garantisi var. Bir gerçek garanti, o süreçle ilgili. İkincisi yapısal tedbirlerle ilgili. Burada psikolojik faktör çok önemli, esas teminat kişiler arası iletişim, güven, sadakat, ortak vizyon, ortak bir siyasi mücadele, ortak bir kavgaya girme duygusudur. Bu olmazsa, anayasal, yasal ne önlem alırsanız alın, kristal çatlar. Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki ilişkiler yamalı Anayasa ile düzenlenmiş kurallarla değil, kişiler arasındaki bir psikoloji ile ilgilidir. İkincisi yapısal tarafı... Bunun da başında Anayasa reformu geliyor. Cumhurbaşkanı ile aynı siyasi tercihlerle oy almış bir başbakanın varlığı, çatışmayı önler, bilakis bir güç birliği ve sinerji sağlar. Genel başkan ile Başbakan ayrı isimler olmamalı. Aksi takdirde güç parçalanması olur, bunu da sistem kaldırmaz.”

Teamüller partiyi korur

Başbakan Erdoğan’ın seçilmesi durumunda, Ak Parti’yi nelerin beklediğini sorduğumuzda, Davutoğlu, partisinin hiç muhalefet tecrübesi yaşamadan geldiği iktidarda atlattığı badireleri sıralayarak, “Oluşan o teammüller Ak Parti’yi korur. Hem Başbakan’ın bizzat kendisinin hassasiyeti korur hem de onunla birlikte oluşan psikoloji, Ak Parti’de herhangi bir sarsıntıya meydan vermez” dedi. Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Kolay dönemlerden geçmedik. 2007 öncesini düşünün, Nisan ile Temmuz arası şimdikinden daha zor bir dönemdi. Genel seçime gidiliyor, etrafta e-muhtıralar, darbe senaryoları dolaşıyor. Ak Parti’de beklentileri fazla, korkuları derin olanların koptuğu bir süreç yaşandı. Oradan hiçbir sarsıntı yaşamadan geçmiş ve iki seçim daha kazanmış bir parti bunu çok daha rahat atlatır. Büyük bir iktidar birikimi de sağlamış bir partiyiz. O bakımdan hiçbir sıkıntı olacağını düşünmüyorum.”

‘Engelli yarışa benziyor’
Erdoğan’ın Köşk’e çıkması halinde kimin başbakanlık koltuğuna oturacağı Ankara’da yanıtı en merakla beklenen soru. Geçen sürede, oluşan uzun liste oldukça kısalmış durumda. Kısa listedeki en favori isimlerden biri de Davutoğlu. Davutoğlu, bu durum anımsatıldığında, seçim sonrasını işaret ederek, “engelli koşucu” örneğini verdi ve şunları söyledi:
“Bu konuyu herhangi birisi gelip bana açmadıkça veya istişare zarureti oluşmadıkça kimseyle konuşmadım. Bu şuna benziyor. Engelli bir yarışta, engelden hemen önce zihninizin karışmasına benzer. Sporcu engelli yarışta koşuyor, önünde bir engeli aşacak, tam engele yaklaşırken, ‘Acaba sonra ne olur’ dediği anda, tereddüt ettiği anda, engele takılır düşer. O koşucunun zihnine, hele bu bir bayrak yarışıysa, bir engeli aşarken ‘Acaba sonraki engeli aşabilir miyim’ diye bir düşünce girerse, o koşucu düşer. Örneğin 30 Mart seçimlerinden önce parti içinde birileri ‘Acaba yüzde 40’ın altına düşer miyiz’ diye düşünse, bunlar bize dışarıda kumpas kuranlardan daha tehlikeli. O zaman insanların zihnini bulandırıyorsunuz. Kilitlenmek lazım. Başbakan’ın liderliği de orada. 30 Mart bir engeldi ve aşıldı. O engelden 3 gün önce bizim bakanlıktaki dinleme olayı oldu. Bizim zihnimizde, ‘Yahu sonrası ne olacak’ diye bir şey olsa, ‘Yahu bu kadar da sızmış, acaba ne olacak’ diye bir soru olsa, o sızma değil, o ‘acaba’ bizi yıkardı.

‘Partide bölünme yok’
30 Mart’tan sonra hemen bir Cumhurbaşkanlığı tartışması başlatıldı. Cumhurbaşkanı Başbakan mı olacak, Cumhurbaşkanı mı kalacak? Bu yaygınlaştırıldı ki, 30 Mart’ın hezimeti unutturuldu. Ne oldu? Ak Parti içinde hiçbir dalgalanmaya sebebiyet vermeden Başbakanımız Cumhurbaşkanı adayı oldu. Bu sefer Ak Parti Erdoğan’dan sonra nasıl bir şekil alacak tartışması başladı. İşte bu da bir engel. Beklendi ki, o iki engel arasında bu partinin yönetici kadroları ya da ismi geçenler hemen aynen daha önce ANAP’da, CHP’de olduğu gibi fraksiyonlaşsınlar, şucular densin, bucular densin, şucular şuculara karşı densin. Bu fraksiyonlaşma doğdu mu? Doğmadı. Görüş beyan edenler oldu, ona karşı görüş beyan edenler oldu. Ama şu anda Ak Parti’de şu fraksiyon, bu fraksiyon diye bir şeyden söz edebilir miyiz? Hayır. İşte tam bu engelin öncesinde, benim zihnimde, ‘Benim adım çok ortalıkta dolaşıyor’ diye bir an odağımı kaybetsem, Gazze ile Irak ile Türkmenler ile uğraşmak yerine Ankara’da oturup kulis yapmaya başlasaydım, vazifeme ve partime ihanet etmiş olurdum. Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlanıncaya kadar böyle bir şeyin şehvetine kapılmamak lazım. Sonrasında ne olacak sorusu zihinleri dağıtır.

‘Engelleri birer birer aşarız’
Biz iktidar partisiyiz. CHP bunu yapabilir çünkü çözeceği bir sorun yok ki. Bunlar gruplaşsınlar... CHP’de adrenalin orada. Parti içi mücadele dışında Türkiye’de iktidar mücadelesi verecekleri kudretleri olmadığı için onlar için adrenalin orada. Şimdi 10 Ağustos’a geldik, bu engeli de aşacağız. Ondan sonra yeni engel Ak Parti içinde ve hükümet ile ilgili görev dağılımıdır. O da, o engeli aşmaya öncülük yapan kimse, onun düşüneceği bir şeydir. Başbakanımızın yeni Cumhurbaşkanı olarak kapsamıyla ele alacağı bir konudur. Bu sefer başka tartışmalar başlatıyorlar.
Seçimden sonra başbakanlık görevi hemen sona ereceği için ‘Ne olacak’... Yine bir kaos senaryosu. Son bir yıldır, Gezi’den bu yana, ‘Acaba Erdoğan’ı şöyle bir kenara koyabilir miyiz?’... Hedef bu. O kenara çekildiğinde, öbür tarafta kavga veya ganimet kavgası olur mu?.. Olmaz. Ne vefa duygusuna sahip Ak Parti kadroları Sayın Erdoğan’ın kenara itilmesine izin verir, ne siyasetin doğası buna imkan tanır, ne de daha 2023 ideali gibi bir dava varken tutup da gereksiz bir tartışmanın içine girerler. Engelleri biz birer birer aşarız, sonunda menzile ulaşırız.”