Güney Kore’nin dizilerine hadi ‘tamam’ diyorum. Bizim milletin duygularına hitap ediyormuş vs... Bir de kore tarzı güldürmenin formatlanması yok mu lahmacun ustasının pizza yapması gibi... Nasreddin Hoca’nın evlatlarına, çekik gözlü Koreli’nin ‘güldürme formatını’ satmak. Böyle bir hissiyata kapıldım. ‘Eğlendirme Dairesi’ Star TV’nin işi, bir Kore formatı ve BKM imzalı...
Ülke televizyonunun gülme tekeli onların elinde. ‘Buyur Burdan Bak’ , ‘Güldür Güldür’ ve şimdi ‘Eğlendirme Dairesi’...
BKM fabrika, üretiyor. Oynayan bol, peki ya güldüren? Dedim ya güldürmek için elalemin
formatına ihtiyaç var mı? Fazladan şarkı söyleyen kardeşimiz var.
Uluslararası Seul Dizi Ödülleri 2015’te, Engin Akyürek ‘En İyi Aktör’ ödülünü aldı. ‘En İyi Aktris’ ödülünü alan Çek oyuncu Simona Stasova’ nın geçmişine baktım. Konservatuar mezunu, sonrasında Güzel Sanatlar Akademisi’nde okumuş. 1970’li yıllardan bu yana film dizi ve tiyatro oyunlarından oynamış, Avrupa’nın önemli oyuncularından biri.
Geçen yıl Engin Akyürek’in aldığı ödülü alan oyuncuya baktım; Edgar Selge. Tiyatro, müzik eğitimi almış. Tiyatro oyunları, filmler ve dizilerin yanı sıra, radyo tiyatro oyunları da var. Akyürek, bu anlamda daha çok yol alacak bir isim.
Kıvanç’tan daha şanslı
Engin Akyürek için şöyle bir durum var; bundan sonra yapacağı dizi yine çok izlenecektir. Kıvanç Tatlıtuğ’un ‘Kurt Seyit ve Şura’ durumuna düşmeyecektir.
“Bunu nereden biliyorsun?” diye soracaksınız. Hissettiğim, Engin Akyürek’in Kıvanç Tatlıtuğ’dan daha ‘sempatik’ bulunduğu. Oyunculuk kıstası bu mu?
Dizi ve ‘reyting’ ikilisi bir araya gelince böyle durumlar önem kazanıyor, seyirci nezdinde. ‘Kurt Seyit’ Engin Akyürek olsaydı mesela, dizinin ömrü bu kadar kısa olmazdı. Bu bir saptama.
Zaten doğru olup olmadığını zaman gösterecek. Kıvanç da, Engin kardeşimiz de, daha çok dizi ve film çevirecekler.
‘Güllerin Savaşı’nda ‘Gülru’ bebeğinin cinsiyetini öğrenmek istemiyor. Doktor “Ya babası?” diye sorunca, eski günlere gidiyor!
‘Ömer’ valizi yapmış, ‘Gülru’yu terk ediyor. “Biz yokuz ‘Gülru’. Sen ve ben var. Av ve avcı. Av, avcı oldu, avcı da av” son sözü... Bir berber bir berbere ne demiş? Onun gibi...
ATV’nin yeni dizisi ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ın girişi... ‘Ünal’ (Tarık Ünlüoğlu) silah kaçakçısı. Vatanı ve milleti için çalışan istihbaratçı ‘Nevzat’, (Emre Törün) ‘Ünal’ın limandaki konteynırlarına baskın düzenliyor ve tonla silah bulunuyor. ‘Ünal’a bir ziyaret yapıyor gelişme üzerine! Örgüte silah satmaması konusunda “Son kez uyarıyoruz” diyor. “Ben örgütlere, devletlere silah satmasam Türkiye’nin her yanında bombalar patlardı” diyor ‘Ünal’.
Dizinin değil, gerçeğin senaryosu
“Ben silah tüccarıyım parası olan herkese silah satarım” diye ekliyor. “40 yıldır bu işin içindeyim. Görmediğim cumhurbaşkanı,
başbakan, genel kurmay başkanı, Mit müsteşarı kalmadı” yine ‘Ünal’dan. Yani silah kaçakçılarıyla ‘devletin’ çıkarları doğrultusunda bir dirsek temasının olduğu belirtiliyor. İşin devlet tarafı ‘Nevzat’; “Bizim düşmanlarımıza satmayın, satarsanız ayağınızı kaydırırız silah satacak kendi adamımızı getiririz bu isim de ‘Hızır Çakır’ olur” diyor özetle.
Konuşmanın sonunda senaryo,
‘Yeni Türkiye’nin de ‘hayalini’ bizlere sunuyor. Devletle papaz olan silah kaçakçısı
‘Ünal’; “Siz Ortadoğu’yu yönetmek istiyorsunuz, ama benim dostlarım burayı size yedirmez” sözlerine devletin yani
Her ‘görüşten’ haber ve televizyon kanalını izlemeye çalışıyorum.
PKK tarafı “Savaş var” diyor. “Şu kadar askeri öldürdük, şu kadarı yaraladık, zayiat vermeden döndük” alt yazıları her gün dönüyor.
Bu ülkede her şehirde Kürt vatandaşlarımızın yaşadığını adeta hiçe sayarak, sadece ‘kendi dertlerinde’ olduklarını görüyorum izlerken. Bir patlama oldu, askerler öldü algısı var mesela.
Tesadüf bir patlama, konvoy oradan
geçiyordu, patlayıverdi! Çatışmanın ötesinde bir ‘savaş hali’ olduğunu hissettiriyor PKK tarafı televizyonları...
‘Çatışmasızlık eller tetikten çekilsin” diyenler lütfen izlesinler... Barışın içinin boşaltıldığını görsünler.
Doçkalar nasıl gitti?
“Bu mayınlar nasıl yerleşti?”, “PKK şehre nasıl indi?” sorularının cevaplarını veren ‘çok izlenen kanal haber bültenlerinde’ herhangi bir uzmana rastlayamıyorum.
Sabah programlarında neler olmuş bakmak istedim. Evlilik programları, ‘gerçeğin şov’ları Türk bayrağı, ‘şehitlerimize saygı’ ve siyah renk giysilerin hakim olduğu bir resmi geçit sundu.
Flash TV’de, Hülya Bozkaya uzun bir konuşma yaptı. Birçok şeyi o konuşmada anlatabildi. Bu konuşma ‘Ne Çıkarsa Bahtına’ diye bir çoğunuzun burun kıvırdığı bir programın sunumunda oldu.
Başka bir ülkeyle mi savaş?
“Kendi ülkemizde kendimizi parçalıyoruz. Başka bir ülkede savaşmıyoruz. Başka bir ülkeyle savaşmış olsaydık, bu bir savaş olsaydı, çoluk çocuk genç, yaşlı herkes elinden geleni yapar, vatanı için savaşırdı. Ama biz kardeşler, kardeşleri öldürüyor. Hepimiz bir bayrağın altında kardeşiz. Barış içinde özgürce el ele yaşamayı hepimiz hak ediyoruz. İnsanlar evlatlarını vatanın bekçisi olsun diye askere yollarken, korkarak yollamasınlar. Bu kayıplar bitsin. Artık sadece kınıyorum...”
Benzer bir çıkışı da Esra Erol yaptı:
“Evlatlarımız askere gönderirken ‘Hadi koçum vatan görevini yap, evine dön’ deyip gönül rahatlığıyla göndereceğimiz günleri yaşamayı istiyorum.”
İzlemek ya da seyretmek. Şu kutunun özeti bu. Büyük bir metin aslında televizyon. Sonu olmayan, devam eden ama ne olursa olsun devam eden, bir görüntü silsilesi. Ekranda yaşam bitmez, hayat sönmez... Şöyle bir gelir ve geçer. Biz dün televizyon izlerken ülkenin bir başka yerinden ölüm haberi geliyor. Rütbe yok, makam yok...
Bu ülkenin çocukları, soba dumanı tüten mahallelerin şehitleri...
Babalar oğullarıyla gidemiyor
Televizyon gevezelik yapmaya devam ediyordu. “Biz istersek dağları un / denizi yün/ kılıcı kın ederiz” diyordu Euro Basket reklamında... Sahada öyle olmuyordu. Futbol takımının meşrubat halinde “ilk maça babanla gidersin/biz 10 yıldır babaları çocukları ve elbette milli takım” diye devam ediyordu. Dönerken reklam, bu ülkenin toprağında babalar ölmüştü, kanları daha soğumamıştı. Ve daha nice babalar oğullarıyla maça gidememişti. “Bizde böyledir ilk maça babanla gidersin” diye başlıyordu aynı reklam bir başka kanalda yine yeniden...
Ne ayıp maç yayınlıyor!
Habertürk İzlanda - Kazakistan maçında. Bloomberg’le birlikte gecenin bütün ‘milli’ maçlarını kapmışlar. Terör bu, maç niyetine ateş kes ilan etmez! Dağlıca baskını maçın sonunu beklemiyor!
Bakıyorum internet ortamında
‘Güllerin Savaşı’ yine yeniden başladı. Bir dizi olması gereken bütün ‘kuralları’ sonuna kadar uygulayan örnek dizimiz. Klişenin dibine vururuz, ‘reyting için ne gerekiyorsa onu yazarız bundan da gocunmayız’ mesajını yeni sezonda yine veriyor. ‘Cihan’ ölmedi, ‘Gülru’ hamile hem de ‘Ömer’ den...
Eee sorular yine sil baştan sorulacak. ‘Gülru’ ve ailesi dibe vurdu, gecekondudan nasıl kurtulacaklar? ‘Gülru’ hem kariyer yapıp, hem çocuğa nasıl bakacak? ‘Gülfem’, ‘Ömer’i kafalayabilecek mi? ‘Ömer’, ‘Gülru’dan çocuğu olduğunu öğrenince ne yapacak? Kafasına kurşun sıkan ‘Cihan’ bunları duyunca bir kurşun daha mı sıkacak? ‘Gülru’ ve ailesi müştemilata yeniden kapağı atabilecekler mi? Sorular çok... Unutmadan, yeni hemşiremiz ‘Sevgi’ mutlaka bir ‘numara’ yapacak, boşuna dahil olmadı. ‘Hippi kız’ yapmış senaryo.
Neden böyle olduğunu ilerleyen zamanda anlayacağız!
Basit ve sıradanız
Yani bu sezon için yeter de artar bile. ‘Biz Brezilya dizisiyiz, bunu da saklamıyoruz. Ürün ortada, her türlü entrika, basitlik, sıradanlık ve duygu pompalaması vs. her şey mevcut. Beğenen gelsin’ diyor dizi. Aradığınız ne varsa, bu dizide mevcut yani.
Büfeler vardır her çeşit tost yanı sıra döner, sosisli, lahmacun