RTÜK’ü bu köşede çok eleştirdim. Ama iş şuraya gidiyor: “RTÜK ülkeyi İran’a götürüyor!” Ya dizilerimiz? Dizilerin bizlere verdiği bilinçaltı mesajları? Baskıcı baba, sadece evde çalışan anne, evlilik dışı çocuk doğuran ‘kötü kadınlar’, sermaye gücüyle kadını elde eden adam, başı örtülü ahlaklı kadınlar, başı açık kötü kadınlar... Asıl sansür buralarda değil mi? Sigarayı içirmemekle ya da mayolu kadını sansürlemekle uğraşan bir kurum üzerinden “Bunları yapıyor muhafzakârlar” demek kolaycılık olmuyor mu? Asıl ‘muhafazakârlık’, her akşam kanallarda dizilerde değil mi? Zor olan galiba işin bu tarafı? Ben de “RTÜK mufazakâr zihniyetin kurumu oldu’ diyebilme kolaylığını gösteriyorum. İşte daha geçenlerde CNBC-E kanalında ‘Bir Avuç Dolar’ filmindeki sigara rezaleti. Malum Clint Eastwood’un, ağzının kenarından sigarayı hiç eksik etmediği bir filmdir. Kanalın ‘çiçekli sigara’sının olmadığı bir sahne yoktu! Ama artık “Burası İran mı?” hikayesinin RTÜK üzerinden alıp kendi öz eleştirimizi yapacağımız dizilere dönelim mesela! Kendi içindeki siyasi paylaşımı belli bir kurumun üzerinden ‘sansür’ hikayeleri anlatmak galiba kolay oluyor!
Clint Eastwood ‘Bir Avuç Dolar’ filminde.
NEDEN
Bir Çocuk Sevdim’de Süreyya karakteri başından beri dizinin ‘devrimci sosu’ oldu. Onun hikayesi bir kenarda durdu. Yeri geldiğinde Sinan-Mine-Timur üçlüsünün arasına dolaylı yoldan girdi. Son bölümde yine kendi hikayesini bir süre izlettirdi. Diziden ayrı bir sahne gibiydi. Tek başına, kendini anlattığı bir sahne..
Faili meçhul cinayetler... Süreyya’nın işkenceyle öldürülen eşinin kemikleri bulundu. Ve son bölümde cenaze töreni vardı. Soğuk bir kış günü, aile dostlarının ve devrimci arkadaşlarının sessiz tanıklığında gömüldü.
İşte ne olduysa o sırada oldu. Ruhi Su’nun tok sesiyle söylediği “Eğil eğil eğil bak / Sıkıyor zincir bileği / Jandarmanın dini imanı yok” dizeleri, inanıyorum ki izleyen herkesin yüreğini dağladı. Ruhi Su, hapislik yıllarında, elleri kelepçeli İstanbul’dan Adana’ya götürülürken tuvalet molası için araçtan indiğinde karşıda Hasan Dağı onlara bakıyormuş. Ve bu dizeleri yazmış. Sonra devrimci günlerin türkülerinden olmuştu ‘Hasan Dağı’.
Bir kere daha dinlemek, o acıları çekmiş gönülleri sızlattı.
OKAN NEDEN ÇOK KONUŞUYOR?
Okan Bayülgen, haftanın beş gecesi TV8’de. Cuma ve cumartesi akşamları, eski formatına yakın bir halde karşımıza çıkıyor.
Geçen hafta TRT’nin ‘Kurt Kanunu’ dizisinin tartışma yaratacağı üzerine bir yazı yazmıştım. Bahadır Özdener’le konuştum sonrasında. Devrim şartlarının ve sonrasında yaşananları anlatacaklarını söyledi. Genç bir cumhuriyetin sancılı yıllarının bir fotoğrafının yansıtılacağını vurgulayan Özdener, şimdiden oluşabilecek önyargıların dizinin yayına girmesiyle büyük ölçüde kalkacağını vurguladı.
Necati Şaşmaz beşinci bölümde ortaya çıkacak
Özgener, dizide Necati Şaşmaz’ın da oynayacağıyla ilgili “Küçük bir rolü var. Enver Paşa’ yı oynayacak. Bir sahnede olacak. Bu, dizinin beşinci bölümünde oluyor” dedi. Yani ‘Polat Alemdar’ karakterinin çizilmesi için bir neden yok. Ya da karşılaştırma yapmak için. Özdener bu rolle ilgili “Çok hoş oldu” dedi. Artık sayfa sayfa yazar millet!
RTÜK, ‘PAZARLAMACI’LARLA BAŞA ÇIKAMIYOR!
RTÜK’ün cezalarının büyük bir bölümü, ürün pazarlama programlarına gidiyor. Ama bir değil, üç değil, beş değil. Ürün pazarlaması yapmayan yerel kanal yok. Çok izlenen kanallarda da yer alıyor. Son zamanlarda en çok rastladığım mesela, bal satan bir vatandaş! Özellikle cinsel gücü artıran ürünler, bel ağrıları, psikolojik sorunlar üzerine ‘bitkisel ilaçlar’
Merak ettim ‘Burada Laf Çok’ta Mesut Yar, haftanın beş gecesi konukları nereden buluyor? Bu çarpıcı bir örnek olduğu için seçtim. Geçen eylülden bu yana katılan konuk sayısı 450’ye yakın. Ve bu rakam başka bir gerçeği daha ortaya koyuyor; konuk bulmak hiç de sorun değil. Nasıl mı? Bu 450 konuğun 227’si oyuncu. Bu 227 oyuncu, dizi ve filmlerde rol alıyor. Vizyona giren her filmin oyuncusu burada. Tabii yetmez, asıl kaynak diziler. Sanırım bu 227’nin yarısından fazlası dizilerdeki oyuncular. Yaklaşık 35 kişiyse sunucu ve spiker. Konukların sektör dağılımında televizyon açık ara bir numara. Bunu şarkıcı ve müzik gruplarından oluşan liste alıyor (yaklaşık 142 kişi). Onun için Mesut Yar her akşam konuk bulmakta hiç sıkıntı çekmez.
Türkiye konuk cenneti
Televizyondaki sohbet programlarına genelde konuk bulmak zor değil. Hatta üstüne para verip gelecek millet neredeyse. Çünkü sistem şöyle yürüyor; programın sunucu ve yapımcıları konuklara onlara kendilerini pazarlama şansı veriyor sadece. Konuk da hangi sektördeyse, oradaki duygusal ve parasal artısını (!) düşünerek koşar adım bu prgramlara gidiyor. Doktor muayenehanesinin, avukat davalarının, gazeteci şanının (!), oyuncu yeni
SKYTÜRK360 kanalı Show TV’nin haber merkezindeki muhabirlerden yararlanıyor. Bu isimlerden biri de Korcan Karar. Kendi imzasını taşıyan (el yazısıyla ekrana geliyor) ‘50 Dakika’ programını yapıyor. Tam 50 dakika ama. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş konuğuydu. Alttan geçit, üstten köprü filan konuştular. Sürenin sonuna gelindi. Karar, “Daha ne kadar bu işi yapacaksınız?” diye sormaz mı? Hani nereye çeksen gider. Kadir Topbaş milletvekili olmak istemediğini, siyasi hayatını belediye başkanı olarak bitirmek istediğini söyledi!
‘SON’UN SES SORUNU VAR
ATV’nin dizisi, malum bilinmezler üzerine kurulu. Diyalogları iyi takip etmek lazım. Başından beri seste sorun var. Bir kere müzik fena halde bastırıyor. Konuşmaları eziyor. Zaten ses kirli paslı geliyor kulağa. Çözemediler bunu.
‘DERİN FUTBOL’DA SOHBET NE ZAMAN SIĞLAŞIYOR?
Üç insan bir araya gelse ne kadar uzun konuşur? Aklımıza takılanların takılmışlıklarının giderilmesi, perde arkasında yaşanılanların perdenin önünden geçip gitmesi, konuşmaya cesaret edilemeyenlerin cesaretlerinin tükenmesi için ne kadar zaman lazım? İki saat yetmiyor mu? Tükeniyorlar. Bitap düşüyorlar. Ben bunu hissediyorum.
Bugün TV’de rastladım. Erman Toroğlu, bir yemek programının konuğuydu. Kendisine soruluyor, “En iyi lokanta hangisidir?” diye. Erman Hoca’nın iki kıstası var: Hangisi dolup dolup boşalıyorsa o, iyi lokantadır. Bir de iyi lokanta soracaksa Hoca mutlaka cüsseli, şişman bir adama sorarmış. Malum cılız ne yediğinden ne içtiğinden anlarmış! İş bu kadar basit.
DOLMABAHÇE CD’SİNİ İZLEMİŞ!
Şu sıralar ülkenin en kıymetlisi Dolmabahçe CD’si. TV8’de ‘8. Gün’ programında Fikri Sağlar bu CD’yi izleme şerefine nail olan ender kişilerden biri olarak yerini aldı. Sağlar izlemiş. Ama ne konuşabilir, ne yazabilir. Cezası 17 milyar TL. Canlı yayında Gökmen Karadağ’ın içi gidiyor, belli. Hani biraz ucundan çıtlatsa Sağlar, uçacak Kara-dağ. Sağlar’ın mimiklerinden, halet-i ruhiyesinden bir şeyler çıkarabileceğimizi söylüyor.
Benim küçük kızım (eh, şimdi 20’sinde var) küçükken, Dolmabahçe Sarayı’na gitmişti, annesi ve ablasıyla birlikte. Annesiyle ablası sarayı gezmek için içeri girecekler, “Ben gezmem” demiş. “Ee, ne yapacaksın burada” diye sorunca aldıkları cevap şu olmuş: “Ben bahçede kalıp dolma yerim, siz gezin, sonra beni alırsınız...” Şimdiki durumda aynı değil mi?
DÜNYA KAZAN, ONLAR KEPÇE
Haf
‘Yalan Dünya’ nın son bölümünde Açılay, Tülay’ın çalıştığı pavyona gider. Nedenini, öncesinde, Emir’e anlatır. ‘Zeki Demirkubuz’un filminde oynamak için’ der. Pavyonda çalışan bir konsomatrisi oynama hayali vardır. Emir “Sen Zeki Demirkubuz’un filminde mi oynuyorsun?” diye sorunca, “Hayır” der, “Sorun da bu ya, salak. Oynamak istiyorum, arzuluyorum, hak ediyorum.”
‘Masumiyet’ filmine gönderme gibi bir durum. Genel olarak da ‘festivale katılıp gişeden uzak duran entel yönetmenler’e de gönderme yapılmıştır.
Gelelim asıl meseleye; “Kardeşim sen bizi güldürüyor musun?” Aynı durum ‘Avrupa yakası’ için de olmuştu. Şöyle bir iddia var; “Dizide roller oturur, bize kendini sevdirir.” Umarım öyle olur. Şimdilik “Seneye bu zaman konuşuruz” demeyi tercih ediyorum. Bir noktayı da belirteyim; yeni transferler yapılacak. Bazı karakterler gönderilecek. Demedi demeyin. Kimler mi? Eh onu da siz tahmin edin!
TV’DE BU SENENİN SÜRPRİZİ KİM?
Eser Yenenler bu senenin sürprizi bence. Yarışma formatlarının tutmayıp birbiri ardına yayından kalktığı bir ortamda daha önce denenmiş ama unutulup gitmiş bir yarışmayı alıp götürmesini bildiği için. Yarışma başladığında köşemde şöyle yazmışım; “‘Eyvah
TRT’de yakında ‘Kurt Kanunu’ başlıyor. Bir devrimin iç hesaplaşması kısaca. Tarihle roman arasındaki fark, belki de en çok bu örnekte tartışılmış geçmişte. Atatürk’ü eleştirmekle, kabul etmemek arasındaki ince çizgideki bu roman, yayınlanacak diziyle tekrar gündeme gelecek. Geçmişte yaşananlardan ders çıkarmakla intikam peşinde koşmanın neresinde olduğumuzun da bir göstergesi olacak. Dizi olarak çekilmesi, bu tartışmaları da beraberinde getirecek. “İşte çok sevdiğiniz Atatürk devrimleri ve sonrası” diyenlerle “Atatürk’ü karalamaya devam eden zihniyetin bir seçimidir bu dizi” diyenlerin konuşmalarına şahit olacağız.
Ben bir kanalın bu konuyu mutlaka gündeme getirmesini bekliyorum. Bağırmadan çağırmadan ama! Diziye gelirsek; fragman afili olmuş. Sonuçta gözardı edilemeyecek bir gerçek daha var; ideolojik halinden çok olayların kareler halinde izlenir şekilde sunumu galiba daha önem kazanıyor. Fragmandaki sahne seçimleri bunu gösteriyor; asılma sahnesi, mahkeme sahnesi, ateşli bir öpüşmeyle sarmalanmış.
REHBERiM
HEM OYNADI HEM YÖNETTİ
‘Mutluyum Devam Et’, Digitürk Moviemax Festival kanalında bu akşam oynayacak. ‘How I Met Your Mother’dan tanıdığımız Josh Radnor hem