Günümüzde Medici Ailesi, İtalya’nın ve hatta dünyanın en güzel şehirlerinden biri olarak kabul edilen Floransa’ya yaptıkları katkılarla anılır. Bir dönem yaptıkları unutulmuş, sanatın hamisi olarak tarihe geçmişlerdir. Floransa’da başlayan bu sanat hamiliği gelişerek İtalya’da Rönesans döneminin başlamasını sağlar
Floransa denince, hemen hemen herkesin aklına gelen ilk isim, kuşkusuz Medici Ailesi’dir. Medici Ailesi, XIV-XVII. yüzyıllar arasında İtalya’da yaşayan güçlü ve etkin bir ailedir. Bu ailede, üç papa (X. Leo, VII. Clement, XI. Leo), Floransa devlet yönetiminde görev alanlar ve Fransız kraliyet hanedanına mensup kişiler bulunmaktadır. Mütevazı bir tüccar ailesi olan Mediciler, bankacılıkla ilgilenmeye başladıktan sonra güç kazanırlar. Ünlü yazar Ezra Pound, bu yükselişin kaynağının “Usura / tefecilik” yani “Faizle borç vermek” olduğunu belirtir.
Giovanni di Bicci de’ Medici (1360-1429), bankacılık işine giren ilk Medici olup paranın getirdiği güçle Floransa
Machiavelli’nin yazdığı “Floransa Tarihi” adlı kitap, A. Doğucan Hanegelioğlu tarafından dilimize kazandırıldı. Bu tercüme gerçekten çok yoğun bir çalışma içeriyor. Dipnotlar, açıklamalar, geniş bir kaynakça ve dizinle hazırlanmış yoğun bir çalışma.
Niccolò Machiavelli’nin “Il Principe” ismiyle tanınan ve “Hükümdar” olarak dilimize tercüme edilen kitabı, siyasetle uğraşan hemen herkesin okuduğu, iyi ya da kötü dersler aldığı bir eserdir.
26 Aralık 2020 günü “Machiavelli ve Hükümdar Üzerine” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu yazı üzerine yapılan geri dönüşler beni, 13 Şubat 2021 tarihinde “Anti-Makyavel” adlı bir başka yazı yazmaya yönlendirmişti. Il Principe”i okuyan Prusya Kralı Friedrich Wilhelm “ Anti-Makyavel” isimli bir kitap yazar. Voltaire’in gözden geçirdiği bu kitap, aynı isimle yayımlanır.
Machiavelli’nin yazdığı “Floransa Tarihi” adlı kitap, A. Doğucan Hanegelioğlu tarafından dilimize kazandırıldı. Bu tercüme
Rumeli Kavağı’nda, Otuzbir Suyu kadar belki de ondan da meşhur olan bir diğer mesire yeri, gününün tabiriyle bahçe ise “Fırıldak Bahçesi”ydi. Mahmut Yesari, 1943 yılında yazdığı “İstanbul’un Bahçeleri” isimli yazısında “Otuzbir Suyu ve Fırıldak Bahçesi”nden bahseder. Rumeli Kavağı’nın meşhur iki bahçesinden biri olan Fırıldak Bahçesi, özellikle Sarıyer ve Yeni Mahalle sakinlerinin beğendiği ve sıklıkla gittiği mesire yerlerinden önde gelenidir
Henüz ilkokula başlamamıştım; muhtemelen 1949 veya 1950 yılıydı. O dönemde Köprü’den kalkan Boğaz vapuru, Boğaziçi’nin neredeyse tüm iskelelerine uğrayarak Anadolu Kavağı’na kadar gider, daha sonra aynı iskelelere uğrayarak geri dönerdi. Haziran ayının başlarında bir gün, konu komşu oldukça kalabalık bir grup olarak Rumeli Kavağı’na, o dönemin tabiriyle mesireye gidilmeye karar verildi. Daha önceki yıllarda da gidilip gidilmediğini hatırlamıyorum. Ama daha sonraları birkaç kez daha gidildiğini unutmuyorum.
Kuzguncuk’tan Rumeli
Ahmed Emin Yalman’ın “Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim” ismiyle yayımladığı anılarında ABD’deki Gazetecilik Okulu müdürü Dr. Williams’ın tavsiyeleri öne çıkıyor. Williams “Fakir memleketin seni okuman, yetişmen, kendisine hizmet etmen için Amerikalara göndermiş, ona olan borcunu hiçbir zaman unutmayacaksın. Yalnız hükûmetine karşı değil, tarlasında çalışarak tahsil paranı ödemeğe yardım eden her köylü vatandaşa ayrı ayrı kendini borçlu bileceksin” diyor.
Ahmed Emin Yalman, 1970 yılında dört cilt hâlinde “Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim” ismiyle anılarını yayımlar. Yakın tarihimiz için ibret alınması gereken gerçekler dizisi olan bu kitabın yazarı, 14 Mayıs 1888 günü Selânik’te dünyaya gelir. Babası “Hızır Mehmed Efendi” ünvanıyla anılan Osman Tevfik Bey, annesi ise Hasibe Hanımdır. İlkokula Rufai Tekkesi Şeyhi Maruf Efendi’nin kurduğu özel bir okulda başlar, bir yıl sonra Feyz-i Sıbyan Mektebi’ne
Avrupa dışa kapalı bir ada olarak varlık gösteremez. Yalnızca güney bölgelerinde oluşan kültürden değil, kuzeyden gelen pagan kültüründen, doğudan gelen Ortodoks ve İslam kültüründen de büyük oranda etkilenir. Umberto Eco’nun günümüz Avrupa kültürünün esas mayası olduğunu söylediği Yunan-Roma kültürü, İslam vasıtasıyla Avrupa’ya geçer. Peki, sekiz yüz yıl süren İspanya hâkimiyeti sonrası, Sicilya ve İtalya’nın bazı bölgelerinde varlığını sürdüren Müslüman gelenek ve göreneklerine ne demek gerekir?
Pax Romana / Roma Barışı’nı unutmamak gerekir. Barışın egemen olduğu, çatışmaların ortadan kalktığı yıllar boyunca insanlık refah dönemi yaşamış, kültür, sanat ve bilim gelişmiştir.
Umberto Eco, İtalya’nın en önemli haber dergisi L’Espresso’nun Eylül 2003 tarihli sayısında “Le radici dell’Europe / Avrupa’nın Kökleri” adlı bir makale yayımlar. Bu makalenin yayımlanma amacı, o sırada çalışmalarına devam edilen
Çatalhöyük ve benzeri ören yerlerinde ortaya çıkan kültürel birikimleri araştırıp, değerlendirmemiz önemli. Geçmişten günümüze ulaşan bu birikimleri çağdaş beklentilere cevap verecek şekilde üretim alanına kazandırmalıyız. Anadolu’nun sahip olduğu pek çok birikime yabancı gibi durmaktayız. Onun bize söylemek istediği veya söyleyip bizim duymazdan geldiğimiz zenginliğin acilen farkına varmamız gerekiyor.
“Dünyanın en eski şehri neresi?” diye araştırdığımızda karşımıza çok sayıda şehir ismi çıkmakta. İlk şehirlerin Dicle Nehri ile Fırat Nehri’nin oluşturduğu Mezopotamya’da, Nil Nehri çevresinde Mısır’da, İndus Nehri’nin oluşturduğu uzun vadide, Sarı Nehir ve Yangtze Nehri çevresindeki alanlarda oluştuğu söylenmekte. Mezopotamya’da Uruk, Ur, Babil, Mısır’da Memphis, Thebai, İndus Vadisi’nde Mohenjo-Daro, Sarı Nehir ve Yangtze Nehri çevresinde Linzi ve Xianyang gibi yerleşim alanları da ilk şehirler olarak belirtiliyor. Bu arada Lut Gölü çevresinde bulunan Eriha gibi
İnsanlığın varoluşundan beri her düşünürün amacı insanın özgürleşmesi, korkularından kurtulması değil midir? Peki bunca çabaya rağmen bunun için gerçekten çözüm üreten bir yol bulunabilmiş midir? Her tür davet kısa süre sonra insanın özgürleşmesinin önünde aşılması imkânsız bir set oluşturup, onun bazı düşünce kalıpları içinde hapis olmasına yol açmıştır
“İnsanları korkutarak özgürlüklerini ellerinden alıyorlar.”
Jiddu Krishnamurti
Jiddu Krishnamurti, fakir bir Brahmanın sekizinci çocuğu olarak 17 Mayıs 1895 günü Hindistan’ın Andhra Pradesh eyaletinin Madanapelle şehrinde dünyaya gelir. O sıralarda Teosofik bir topluluk olan Adyar Madras’da merkez kurma çalışmaları yapmakta ve evrensel boyutlu yeni bir dinsel hocanın reenkarnasyonunun Hindistan’da olacağı düşünülmektedir. Topluluğun başkanı Annie Besant alışılmamış özverisiyle dikkatleri çeken 14 yaşındaki Jiddu Krishnamurti’ye sahip çıkarak onun eğitimini üstlenir. Kısa
Roma İmparatorluğu’nun en önemli düşünür, devlet adamı ve yazarlarından Lucius Annaeus Seneca, “Ahlak Mektupları” adlı kitabında yer alan mektuplarında fakirlik, bilgelik, zenginlik, mutluluk gibi insanlık var oldukça değişmeyecek konuları ele alır. Ayrıca bilge ile iyi vatandaş arasındaki ayrıma, özgürlük çalışmalarının değerine, eski çağlarda ve kendi döneminde yaşayan bilgelerin niteliklerine de değinir
Roma İmparatorluğu’nun en önemli düşünür, devlet adamı ve yazarlarından biri olan Lucius Annaeus Seneca (MÖ 4-MS 65), aynı zamanda “Genç Seneca” olarak da bilinmektedir. Cordaba’da dünyaya gelen Seneca, Roma’da eğitim alır. “Yaşlı Seneca” adıyla tanınan babası Marcus Annaeus Seneca’nın (MÖ 54-MS 39) karşı çıkmasına rağmen felsefeyle ilgilenmeye başlar. Pompei ve Mısır’a yaptığı seyahatler sonrası, yirmi sekiz yaşında Roma’ya döner ve avukatlık yapmaya başlar. Zaman içinde imparatorluğun mali işlerinden sorumlu olur ve en yüksek makama kadar yükselir. İmparator