Sinan Genim

Sinan Genim

sinan@sinangenim.com

Tüm Yazıları

İlk Çağ’ın Homeros’tan sonra adı bilinen ilk ozanı Hesiodos’tur. Homeros’tan yaklaşık iki yüz yıl kadar sonra (MÖ 750-650) yaşadığı sanılan Hesiodos’un, Homeros’un “Silik bir kopyası; esini doğadan gürül gürül fışkıran büyük ozanın yaya yürüyen bir çömezi” olduğu söylenmektedir

Sakız Adası veya İzmir doğumlu olan Homeros, İyonya kültürü içinde yetişmiştir. Boiotia (Korint Körfezi’nin kuzeyi) doğumlu Hesiodos ise, dönemin pek de bilinmeyen Yunan kültürünün bir temsilcisi olarak kabul edilmektedir. Sabahattin Eyüboğlu ile Azra Erhat, bu durumu şöyle yorumlar: Homeros’un yurdu İyonya’nın, Hesiodos’un yurdu Yunanistan’a kıyasla uygarlık, düşünce ve sanat alanlarındaki üstünlüğü, bu karşılaştırmaya kanıt oluşturmaktadır. Hesiodos’un eseri yontulmamış bir öyküdür; bir köylü yapıtı, taşra yazımına örnektir. Homeros ile Hesiodos arasında yaptıkları bu kıyaslama, ardı sıra birçok hüküm içerir. Günümüzde geçerli olan inancın aksine, bu durum Yunanistan’ın üstünlüğünü değil, Anadolu’ya kıyasla geri kalmışlığını yansıtmaktadır.

Haberin Devamı

‘Daha güzel yaşama umuduyla’

Ege’li Hesiodos

Aslında Hesiodos’un soyu Ege’lidir. Gerçi kendisi Anadolu kıyılarında doğup büyümemiş olsa da dilinden tutun da yapıtlarının bütün özelliklerine dek İyonya kaynaklı olduğu anlaşılmaktadır.

Hesiodos’un günümüze iki kitabı ulaşır: “Theogonia (Tanrıların Doğuşu) ile İşler ve Günler.” “Theogonia” 1023 satırdan, “İşler ve Günler” ise 828 satırdan oluşmaktadır. Hesiodos’un babası, teknesiyle yük taşıyan bir denizciymiş; ancak bu işle geçimini sağlayamadığı için hem yurdundan olmuş hem de meslek değiştirmek zorunda kalmış. Hesiodos, bir dizesinde kardeşi Perses’e şöyle seslenir:

“Babamız gibi yap sen de koca budala Perses,

O da bir gün, daha güzel yaşama umuduyla

Aştı engin denizleri, bırakıp ardında

Aiolya’nın Kyme kentini…” (s. 8)

‘Daha güzel yaşama umuduyla’

Göçmek zordur!

“Anadolu’dan Yunanistan’a göçmek zorunda kalanlar hep daha çetin yaşam koşulları ile karşılaşmışlar, bir bolluk cenneti olarak gördükleri eski yurtlarının özlemini her zaman içlerinde taşımışlardır” (s. 9). Sabahattin Eyüboğlu ile Azra Erhat, bu açıklamalarına bir cümle daha ekler: “Binlerce yıl önce de bu böyleydi demek.” Son iki yüz yıldır, İlk Çağ düşünürlerinin vatanı olarak hep Yunanistan gösterilmiştir. Hâlbuki gerçek şudur: Bu kişiler, Anadolu’nun Ege kıyıları ve onun uzantısı olan adalar bölgesinin aydınlığının yetiştirdiği insanlardır. Bazı yazılarımda da belirttiğim gibi, bu insanların Helence konuşmaları ve yazmaları onların “Helen” olduklarını göstermez. Bu dönemde Helence, tıpkı günümüzde İngilizce gibi, geniş bir coğrafyada ticaret dili olarak yerel dillerle karışık biçimde kullanılmaktadır. Günümüzde İngilizce konuşan ya da yazan herkesin “İngiliz” olduğunu kabul etmek nasıl olanaksızsa, o dönem için de aynı yanılgı geçerlidir.

Haberin Devamı

Hesiodos, üzerinde yaşadığı toprağa lanet okur. Bu biraz da babasının tercihine karşı çıkışını yansıtır:

“Geldi Helikon’un eteğinde,

Bu lanetli Askra’ya yerleşti,

Bu kışı serte, yazı çekilmez, tatsız kasabaya.”

(s. 163)

Sabahattin Eyüboğlu ile Azra Erhat, bu farkı şöyle özetler:

Haberin Devamı

“Güler yüzlü, mutlu İyonya insanıyla; somurtkan, aksi, çetin Hellenistan insanını birbirinden derin bir uçurum ayırmaktadır sanki.”

(s. 10)

‘Daha güzel yaşama umuduyla’

Sesleniş

“İşler ve Günler”; Hesiodos’un binlerce yıl önceden gelen seslenişiyle başlar. Ardından, iki kavgadan söz eder: biri övülmeye değer, diğeri ise yerilmeye. Bu kavgaların ilki savaştır, hiçbir ölümlü onu sevmez, kimse isteyerek girmez böylesi bir dövüşe. İkincisi ise insanın doğayla olan kavgasıdır. Bu kavga en pasif insanları bile çalışmaya, üretmeye sürükler:

“Başkası çift sürerken, ekin ekerken,

Evini barkını düzenleyip zengin olurken,

Sen yerinde boş oturabilir misin?

Mal mülk edinen komşuna imrenirsin.

İşte bu kavgadır insanlar için hayırlı kavga!”

(s. 143)

Adalet

Daha sonra “Pandora ve Soylar” efsanesine değinen Hesiodos, sonrasında sözü günlük işlere getirir. Günlük işlerin en başında da “Adalet”e yer verir:

“Atmacanın biri, alaca boyunlu bülbüle demiş,

Bülbülü sıkarken pençelerinde,

Zavallıcık inlerken, keski tırnaklar gövdesinde:

‘Ne bağırıyorsun be, pis ufaklık?

Senden daha güçlü birinin elindesin…’”

(s. 149)

Demek ki aradan binlerce yıl geçmiş olmasına rağmen değişen pek bir şey yok. Güçlü olan, daha güçsüz olanı ezmekte. Güçsüzün, güçlü karşısında söz hakkı yok. Son günlerde kendini ve temsil ettiği ulusu güçlü gören bazı kişilerin neler söylediklerine neler yaptıklarına tanık olmaktayız. Bu yeni bir şey mi? Ne yazık ki hayır. Bu, çok uzak geçmişten beri süregelen bir uygulama. Eskiden bu tür güç gösterileri diplomasi adı verilen yöntemlerle, kapalı kapılar ardında yapılırdı. Oysa bugün, sanki kimsenin sabrı kalmamış gibi; kendini güçlü gören herkes, yalnızca işine geleni değil, aklına geleni de söylemekte sakınca görmüyor.

‘Daha güzel yaşama umuduyla’

İnsan İlişkileri

“İnsan ilişkileri” isimli bölümde, Hesiodos bize bir öğütte bulunuyor:

“Seni seveni çağır sofrana, sevmeyeni değil.

Çağırdığın daha çok komşuların olsun.”

(s. 153)

Önemli olan insandır. Onu çeşitli sıfatlarla birbirinden ayırmak, bazılarını üstün görmek, bazılarını ise görmezden gelmek hüner değil, aslında bir tür acizlik göstergesidir. Ama ne yapalım ki, ilk insan ortaya çıktığından beri böyle bir düzen oluşmuş. Er ya da geç bu işler değişecek. Ya değişecek ya da insanlık ortadan kalkacak ve uzlaşma kültürüne karşı direnenler, muratlarına ermiş olacaklar…

Hesiodos, (Çev. Sabahattin Eyüboğlu-Azra Erhat), Hesiodos Eseri ve Kaynakları, Ankara, 1991.