Sinan Genim

Sinan Genim

sinan@sinangenim.com

Tüm Yazıları

 İmar ve iskânla ilgili çok sayıda yasamız, yönetmeliğimiz, yönergemiz, imar planımız var ama...

Artık klasik anlamda, iskâna açılmamış alanlar için kabul edilen koşullarla yapılan imar planlarıyla problemlerimizi çözemeyeceğimizi görmeliyiz. Beldelere hizmet amacından kişilere hizmet vermeye dönüşen belediyelerin imar komisyonlarındaki bozulmaya acilen “Dur” denilmesi gerekir

Nerede hata yaptık



Günümüzden yaklaşık dört yüz yıl önce Descartes “... Yasaların çok sayıda oluşu, çoğu zaman ahlâk bozukluklarına özür teşkil eder; oysa sayıca pek az ama sıkı sıkıya uygulanan yasalara sahip bir devletin yapısı daha düzenlidir...” demektedir. Bugün de imar ve iskânla ilgili çok sayıda yasamız, yönetmeliğimiz, yönergemiz, imar planımız, plan notlarımız vs. var. Ama sonuç, görünüşleriyle gurur duyacağımız nerede ise hiçbir şehrimiz yok. Durup bakmamız gerekiyor, nerede hata yaptık ve nerede hata yapmaya devam ediyoruz?

Haberin Devamı

Arka yüzünü gördüm

Artık klasik anlamda, iskâna açılmamış alanlar için önerilen ve kabul edilen koşullarla yapılan imar planlarıyla problemlerimize çözüm üretemeyeceğimizi görmemiz gerekir. Hemen her bürokratik kurum ve onay makamının arka yüzü hakkında yetersiz de olsa bir deneyimim var. Yani sahnenin arka yüzünü/kulisi de gördüm. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, eğer imar ile ilgili işlemler belediyelerin yetki alanı dışına çıkarılırsa, belediye meclislerine üye bulmak, hatta belediye başkan adayı bulmak imkânsız hâle gelebilir. Belediye meclislerine yönelik talebin büyük bir bölümü “İmar Komisyonu” üyeliği içindir. Bu komisyonlar giderek beldeye hizmet amacından kişiye hizmete dönüşmüştür. Aciliyetle bu bozulmaya dur demek gerekir. Artık yeni yollar aramanın, yeni yöntemler denemenin vakti gelmiştir. Yaşamaya devam ettiğimiz problemleri eski usul ve esaslarla çözemeyeceğimizi anlamamız gerekir.

Nerede hata yaptık


Batılı olmanın koşulu

... Batılı olmanın birinci koşulu düşünce özgürlüğüdür. Batılıların özgürlükçü tutumu topluluklarına demokrasiyi, laikliği, bilimde, sanatta ve ticarette yarışmayı (rekabeti) kazandırarak onları yanlış inançlardan ve dinsel ilkelerden uzak, bu dünyaya bağlı, her zaman en iyi ve en güzel ürünleri elde etmek davranışına götürmüştür..., Batılı davranış, birinci sırada çok çalışmayı, rekabeti ve özellikle iş yapma ve ticareti geliştirmeyi öngörür...

Haberin Devamı

Mimarlık doğası gereği bir güzel sanatlar faaliyetidir. Hiçbir güzel sanat faaliyetinin emir ve komuta zinciri içinde başarılı olması mümkün değildir. Elbette gerek iskânın gerekse yapı yapmanın kural ve kanunları olacaktır. Ancak bu kural ve kanunların her şeyi denetlemesi, her şeyi tarif etmesi mümkün değildir. Eğer her şeyi ayrıntılı şekilde tarif edip, onun dışında gelişen farklı düşünceleri reddedersek, bir süre sonra hepsi birbirine benzer, aralarında çok az fark olan ürünler elde ederiz. Bugün şehirlerimizin ve mimarimizin yaşadığı en önemli sorun budur. Hemen her şehrimiz, birkaçı hariç bütün yapılarımız birbirine benzer durumdadır. Hemen her yerde üzülerek söylerim, ne yazık ki kuruluşu 1920’lerde başlayan modern Türkiye Cumhuriyeti devletinin dünyaya sunduğu öncü ve örnek bir yapısı yoktur. Bu gerçek, insanımızın kabiyetsizliğinin sonucu mudur? Yoksa gerçekten yaratıcı düşünceyi (Kanun ve yönetmelikleri delmek için ortaya koyduğumuz yaratıcılığı küçümsememek gerekir) biz mi köreltip, yok etmekteyiz?

Haberin Devamı

Şark işi kolaycılık

Bu sorunu biz göçebeyiz, zaten bu dünya geçicidir, esas olan ahiret gibi sloganlarla görmezden gelmek, doğrusu tam Şark işi bir kolaycılıktır. Merkezi idarenin, yöneticilerin, bürokrasinin korkusu insanımızın yaratıcı tarafının ortaya çıkması mıdır? Bürokrasinin, her şeyi biz tarif edelim, her şeye biz karar verelim, sonra biz ne oluruz, bizim saltanatımız biter endişesi, insanımızın yaratıcı, rekabete açık, en iyiyi ve en güzeli elde etme isteğine karşı büyük bir set oluşturmaktadır. Niçin biz kendi insanımıza güvenmeyiz? Mimari, sadece işlevsel planlar, doğru kesitler ve güzel cephelerle gerçekleşmez. Mimari bunlardan daha başka, daha farklı bir şeydir. Ne olduğunu kesin bir biçimde anlatmak imkânsızdır, sınırları tam tanımlanmamıştır.

... Sizce bir mimar ne kadar özgür olabilir? Fiziksel kanunlar, istatistikler, mühendislik sınırlamaları... Bazıları da benim ufak oyun alanımı daha da daraltmaya çalışıyor. Bunu kabullenemiyorum...” diyor, çağımızın önde gelen mimarlarından Frank O. Gehry (91)...

Şehirleri yenilemeliyiz

Gerçek bir mimariyi içinden çıkılmaz kurallar ile yaratmak mümkün değildir. Genelde sanatçının, özelde mimarın bütün işi hiçbir şeyden, bir şey yaratmasıdır. Bu zaten çok sıkıntılı bir süreçtir, bunu bir de gereksiz yere zorlaştırmak, herkesi potansiyel rant hırsızı olarak görmek önümüzü tıkamaktadır. Eğer en kısa süre içinde şehirlerimizi ve yapılarımızı yenileyemezsek, kendi kültürümüzü de yaratamayız.

Yüzyılın başında Mimar Kemaleddin Bey veya Mimar Vedat Bey’in yaptığı yapıları hatırlarsak kendi dönemleri için çok başarılı olduklarını görürüz. Hâlbuki her iki mimar da çok basit projeler çizmektedirler. Basit bir plan, çok daha basit bir kesit ve yer yer detaylandırılmış, gerektiğinde üç boyuta dönüştürülmüş bir cephe. Çoğu yapıda gelişmiş bir plan yerine etüd edilmiş bir cephe önemli olmaktadır. Sedad Hakkı Eldem’in çoğu kez söylediği gibi; “Bir yapının içi çağ dışı kalırsa bu sadece yapıyı kullananları ilgilendirir. Bir yapının cephesi ise onun kamuya dönük yüzüdür.” Cephenin hitap ettiği insan sayısı binlere ulaşırken, yapıyı kullanan insan sayısı onlarla ifade edilebilir. Sidney’deki Opera Binası veya Bilbao’daki Gugenheim Müzesi’nin yüzlerce fotoğrafını gördük; bizi etkileyen bu yapıların dış görünüşleridir. Merak ederim acaba bu yapıları gezdiğimiz veya kullandığımız zaman bizde, daha önce onları yalnızca seyrettiğimiz zamanki etkiyi yaratabilecekler mi? Yoksa hayal kırıklığına mı uğrarız? Sanırım çoğunlukla hayal kırıklığına uğrarız, çünkü daha önce okuduğumuz bir kitabın filmini seyretmek veya filmini seyrettiğimiz bir kitabı okumak bizde çoğunlukla hayal kırıklığı yaratır.

Yapılar bizi bekliyor

Bizim hayal dünyamız, kendi kültür çevremiz içinde okuduğumuz kitabı, başka bir şekilde yorumlamıştır. Hâlbuki seyrettiğimiz film bir başkasının hayal dünyasıdır, çoğunlukla farklı kültürlerin oluşturduğu hayaller farklı algılara neden olmakta ve zaman zaman bizi tatmin etmemektedir. Bir yapı, dinlediğimiz müzik, okuduğumuz kitap veya seyrettiğimiz film gibidir. Onu seyrederiz, sonra okumaya gayret ederiz ve sonra dinleriz, bir müzik gibi... Zaten mimari için donmuş müzik denmesinin sebebi de budur. Elbette bir yapıyı dinlemek için ileri düzeyde bir kültürel çaba gerekir. Ama görmekteyiz ki bu topraklarda bin yıllar önceden başlayan böyle bir çaba vardır. Geçmişten kalan pek çok yapı kendilerini seyretmemiz, okumamız ve dinlememiz için bizi bekliyor. Bizim kuşağımız binlerce yıldır süren bu gelişime nasıl bir katkı yapıyor veya yapmaktadır?

Mimar bürokrasiyi nasıl aşacaktır

“Şiir bir umutsuzluktur.

Elbette bir umutsuzluktur.

Niçin mi?

Umutsuz olmayan adamlar şiir yazamaz.

Umutsuz olmayan adamlar resim yapamaz, mimar olamaz.

Yaratıcı olamaz.

Çünkü kâğıt bir umutsuzluktur.

Boş bir kâğıt...

Tuğlalar, briketler, çimentolar, hepsi umutsuzluktur.

Onların içinden bir umudu bulmaktır şiir.

Onu bulmak için yazıyorum ben de...”

Can Yücel

Can Yücel’in de söylediği gibi gerçek mimar umutsuzdur; umutsuz da olmalıdır. Hiçbir zaman hâkim olamadığı ve de olamayacağı bir geleceğe kalmak için uğraşan umutsuz biri... Mimari yalnızca bir yapı yapma faaliyeti midir, yoksa bir mimar felsefi kaygılar içerisinde sonuna kadar hâkim olamayacağı bir süreci mi başlatmaktadır? Mimarın başarma ve geleceğe kalma çabası gerçekte ulaşılmazı istemek, insan doğasına aykırı bir eylemi mi düşlemektir? Mimari var olduğundan beri hep gününden daha ileri yapılar yapmak, geleceğe ulaşmak için çaba gösterir. Buna karşın günlük ihtiyaçlar, beklentiler, doğanın sınırladığı olanaklar, mühendislik problemleri ve elbette toplu yaşamanın getirdiği kurallar... Bu kadar kısıtlanan bir yaratıcılık nasıl bir gelecek düşleyebilir? Elbette kendisini sınırlayan çerçeveyi zorlayacak, onun getirdiği kuralları esnetmeye çalışacaktır. Mimar çağlar boyu artan bilgi birikimiyle doğanın getirdiği sınırlamaları zorlamayı, onu aşmayı başarmıştır. Mühendislik problemleri de büyüyen bilgi birikimi, kullanılan malzeme özelliklerine bağlı olarak halledilmeye çalışılmaktadır. Ama, toplu yaşamanın getirdiği kuralları kendince yorumlamaya kalkan ve engel üstüne engel koymayı başaran, herkesin aynı şekilde düşünmesini ve yaşamasını iseyen bürokrasiyi nasıl aşacaktır? Frank O. Gehry’nin bile “Benim ufak oyun alanımı küçültmeye çalışanlara dayanamıyorum” demesi ne anlama geliyor?

YARIN: ÜLKEMİZDE BAŞARIYLA UYGULANMIŞ BİR İMAR PLANI YOK