Fırat’ın doğusuna operasyon beklentisi, İdlib’de yükselen tansiyon ve yeni göç dalgası olasılığı arasında sayıları 4 milyonu (kayıtlı, kayıtsız) bulan Suriyeli sığınmacılar konusu da hararetlendi. Özellikle de İstanbul’a gelip “kaçak” olarak yerleşen Suriyelilerin kayıtlı oldukları illere gönderilmeleri kararına gösterdikleri tepki nedeniyle… Çünkü gitmek istemiyorlar ve direnç söz konusu, dahası başka kentlerde de sığınmacılarla yerel halk arasında sürtüşme sinyalleri geliyor. Dolayısıyla da ülkenin huzuru ve güvenliği açısından son derece tehlikeli bir tırmanış söz konusu. Hele de yapılan son araştırmalarda halkın nerdeyse yarısının sığınmacıların varlığından memnun olmadığı dikkate alındığında… Yani Türkiye’yi zor duruma sokmak adına kirli hesaplar peşinde olan CIA ve MOSSAD başta olmak üzere gizli servislerin olası manipülasyonları için ortam son derece müsait. Ya da böyle bir ortamın doğrudan onlar tarafından oluşturulduğunu söylemek de olası... Nasılını Genelkurmay İstihbarat Dairesi eski
ABD’nin güvenli bölge konusunda Menbiç’de olduğu gibi Türkiye’yi oyaladığı çok açık. Terör örgütü YPG/PKK’dan vazgeçmeyeceği de... Dahası bu konuda diplomatik girişimlerin sonuç vermediği de ortada. Ki Türkiye’de bu anlamda net tavrını koydu ve ABD’ye “bıçak kemiğe dayandı artık kararını ver” dedi. Dolayısıyla da bu hafta ABD’den gelecek yanıtla bağlantılı olarak son seçeneğe doğru geliniyor. Yani Fırat’ın doğusunda daha önce batısında olduğu gibi bir temizlik harekâtının eli kulağında. Çünkü ABD’nin tavrı ve terör örgütüne aleni desteği nedeniyle YPG/PKK her gün daha çok güçleniyor. Bu arada Fransa ve İngiltere’de buradaki askeri varlığını artırma çabasında. Hele hele ABD’nin kafasındaki güvenli bölge formülü Türkiye’nin ulusal güvenliğine, ulusal çıkarlarına tamamıyla aykırı. O nedenle de müdahale kaçınılmaz. Hatta bu konuda geç kalındığını savunanlar da var. Örneğin İstan
Terörle, teröristle mücadele başarı güvenlik güçlerinin donanımı ve kullanılan teknoloji kadar istihbaratın etkinliğiyle de bağlantılı bir durum. Yani caydırıcılık açısından var olan vurucu güçle birlikte güvenilir, net bilgi elde etmek ve doğru ya da nokta hedeflere yönlendirmek de gerekiyor. Tıpkı PKK’nın en tepe isimlerinden sözde başkanlık ve yürütme konseyi üyesi Diyar Garip Muhammed, “Mam Zeki Şengali” kod adlı KCK yürütme konseyi üyesi İsmail Özden ve Cemil Bayık’ın en yakın adamlarından Rıza Altun ve son olarak Erbil’deki suikastı planlayanlar ile Kandil’deki azmettiricisi PKK’lı Erdoğan Ünal’ın etkisiz hale getirilmeleri örneklerinde olduğu gibi. Çünkü hepsinde de MİT, erişilemez denilen teröristlerin yerini, hareket planlarını öğrendi, sonrasında İHA ve SİHA’larla teknik takipleri yapıldı ve TSK’nın nokta atışıyla da işleri bitirildi. Dahası, operasyonun hedefteki etkisi de hem havadan fotoğraflandı hem de MİT’in sahadaki adamlarınca teyit edildi. Dolayısıyla da
Fetullahçı Terör Örgütü’nün ABD ve AB ülkeleri istihbarat servislerinin kontrolünde gelişip büyütülen bir yapı olduğu belgeleriyle malum. FETÖ’cüler dünyanın her yerinden topladığı bilgileri CIA, MOSSAD ile Alman ve İngiliz istihbaratına aktarıyorlardı. Özellikle de Türkiye üzerine olan kritik gelişmeleri ve bilgileri. Dahası, Türkiye’yi sıkıntıya sokacak yönlendirmeler de söz konusuydu. Yani MİT başta olmak üzere ülke güvenliğiyle ilgili en hassas noktalardaki CIA’nın koca kulakları full time faaliyetteydi. Şimdilerde ise FETÖ temizliğiyle beraber devlete sızan çok sayıda köstebek deşifre edildi, ayıklandı. Dolayısıyla da CIA’nın koca kulakları tıkandı ancak bu tamamen sağır oldu anlamına gelmiyor. Çünkü hainlik üzerine yeni devşirme durumları var. Nasılını Genelkurmay İstihbarat Dairesi eski başkanı, Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin anlatıyor:
“Geçenlerde ABD belgelerinden okudum. CIA’nın istihbarat aldığı gazeteciler var, başka mesleklerden adamlar var, üniversitelerde
Trump’ın S-400, F-35’ler konusunda önce olumlu, sonra kafa karıştıran farklı açıklamaları ve Pentagon ile Dışişlerinden gelen çıkışlar nedeniyle yine hangi Trump ya da hangi ABD tartışmasına odaklandık. Aynen Suriye’den çekilme, Menbiç konusunda uzlaşma veya bir telefon görüşmesinde artık YPG’ye silah verilmeyeceğine dönük sözlerde olduğu gibi.. Yani yine tipik bir Amerikan klasiği durumu söz konusu. Dolayısıyla buna bazılarının dediği üzere çelişki nitelendirmesi yapmanın ya da hangi ABD’ye güvenelim veya muhatap alalım gibisinden boş işlere kafa yormanın anlamı yok. Her ne kadar Trump son dönemde küstah tavrını olumlu yönde değiştirse de.. Çünkü sonuçta ABD’nin niyeti ve attığı adımlar ortada. Bu açıdan bakıldığında da evet ABD’nin içinde farklı güçler, sorunlara farklı bakanların varlığı doğru ama tek bir ABD olduğu da çok net. O da doğrudan ABD’nin çıkarları. O nedenle de hiçbir ABD, Türkiye için güvenilir değil... Ki bu da Türkiye-ABD ilişkileri
Erbil’deki alçak saldırının ardından Kandil’e yapılan son dönemdeki en geniş çaplı hava harekâtlarıyla terör örgütüne ağır bir darbe indirildi. Pençe Harekâtı kapsamında da Irak’ın kuzeyindeki terörist temizliği ve sığınak imhaları devam ediyor. Yani TSK havadan, karadan teröristlere göz açtırmıyor. Hedef Kandil’i bir daha alevlenmemek üzere söndürmek. Dolayısıyla da art arda gelen “Pençe”leri sadece askeri bir hamle olarak görmek eksik kalır. Çünkü bu jeopolitik önemi de çok büyük olan kapsamlı bir harekât. Şöyle ki; Silahlı Kuvvetler son 35 yılda Kuzey Irak’a 20’ye yakın küçük, orta veya büyük çaplı sınır ötesi operasyon yaptı. Ama hepsinde de belirli bir süre sonra arama tarama, temizlik faaliyeti bitirilip geri dönülüyor, sonrasında da teröristler o bölgeyi tekrar işgal ediyordu. Şimdilerde ise tek tek inlerine girip yapılan terörist temizliğiyle birlikte kontrol altına alınan yerlerde üs
Fetullahçı Terör Örgütü’ne yönelik yürütülen soruşturmalar ve açılan davalar sebebiyle yurt dışına kaçan ve haklarında yakalama kararı olan çok sayıda kişi var. Ve bunların hepsi de kendilerine kucak açan ülkelerin hamiliğinde Türkiye aleyhine faaliyetlere devam ediyorlar. Üstelik de Türkiye tarafın-dan ısrarla yinelenen iade edilme taleplerine rağmen. Dolayısıyla da FETÖ temizliğinde yurt içinde TSK başta olmak üzere devletin tüm kadrolarına sızan kriptoları bulmak kadar yurt dışına tüyen bu hainleri getirip adalete teslim etmek boyutu da önemli. Hem yapanın yanına kâr kalmaması hem de bu niyetteki kişilere “İhanet ettiğimiz zaman benden bunun acısını çıkartırlar” korkusunun sinmesi açısından. Nitekim bu bağlamda da geride bıraktığımız üç yılda MİT nefes kesen operasyonlar yaptı ve 18 ülkeden 100 civarında FETÖ’cüyü paketleyip Türkiye’ye getirdi... Diğerlerinin de yerleri, yurtları belli ve her an paketlenmek üzere MİT’in nefesi hepsinin enselerinde...
15 Temmuz hain darbe girişiminden bu yana geçen üç yılda Fetullahçı Terör Örgütü’yle yapılan mücadelede önemli mesafeler kat edildi ama tehdit bitti demek mümkün değil. Hem kripto FETÖ’cüler hem de örgütün beyin takımına dönük fluluklar nedeniyle. Evet, yakalanan, aranan ve yurt dışına tüyen kimlikleri saptanmış çok sayıda “İmam”, “Abi”, “Abla” var ama bu tam anlamıyla örgütün beyni deşifre edildi anlamına gelmiyor. Özellikle de yapılan temizliğin boyutu dikkate alındığında. Çünkü en fazla FETÖ’cü tespitinin yapıldığı TSK’da dahi oranın henüz üçte birlerde olduğu söyleniyor. Yani daha orduya sızmış ama kendini saklayan binlerce Fetullahçı var. Aynı durum, emniyet, yargı ve diğer kamu kurum ve kuruluşları için de geçerli ki orada tespit edilen FETÖ’cü sayısı da TSK’ya göre devede kulak. Dolayısıyla da FETÖ’nün şifreleri çözüldü hele de beyin takımı tamamıyla deşifre edildi demek zor.
Niyesini Hava Kuvvetleri Komutanlığı eski Başsavcısı emekli Albay Ahmet Zeki Üçok anlatıyor:
“Biz sanki tutuklananların hepsini kripto, beyin takımı olduğunu falan düşünüyoruz ama tutuklanmayan, yakalanmayanlar içerisinde bunlardan olmadığını bilmiyoruz ki. Belki de TSK içerisinde yakalanmayan örgütün