Rusya’dan satın alınan hava savunma sistemi S-400’lerin 1. grup malzemeleri Ankara’ya geldi, şimdi dikkatler konuşlanacağı yer ve sistemin aktif durumuma getirilip getirilmeyeceği noktasında. Bu arada da Suriye’de Fırat’ın doğusuna denk gelen sınır hattındaki askeri hareketlilik yine ivme kazanmış durumda. Aslında buna Fırat’ın doğusuna yönelik güçlü harekât emareleri demek daha doğru. Çünkü ABD-İsrail ikilisinin terör kuşağındaki varlığına ek olarak İngiltere, Fransa ve diğer bazı AB ülkeleri de bölgeye asker gönderme ya da var olan asker sayısını artırma niyetinde. Bu da doğrudan Türkiye’nin müdahalesini önlemek için terör örgütü YPG/PKK’ya kalkan olmaya dönük son derece kirli bir kumpas anlamına geliyor... Dahası, G-20 zirvesinde herkesin anlayabileceği bir dille S-400’ler konusunda Türkiye’nin haklı olduğunu bütün dünya kamuoyuna açıklayan, hatta olası yaptırımlar konusunda oldukça yumuşak mesajlar veren Trump’tan şimdilerde sözlerinden çark etme gibi bildik sinyaller de söz konusu. Yani S-400’lerin konuşlanması hele de aktif duruma getirilmesiyle birlikte Trump’ın gerçek yüzü bir kez daha ortaya çıkabilir. Dolayısıyla, tüm bunlar da Fırat’ın doğusuna dönük operasyon
PKK’nın en tepe isim-lerinden sözde başkanlık ve yürütme konseyi üyesi Diyar Garip Muhammed’in etkisiz hale getirilmesi Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlılığının yanı sıra imkân ve kabiliyetini bir kez daha çok net ortaya koydu. Çünkü Diyar Garip Muhammed de birkaç gün öncesine kadar yeri bulunamaz, hele de kendileri açısından karargâh olarak gördükleri Kandil’de ona kimse erişemez diye gizemli havaya sokulan lider kadrosundaki teröristlerdendi. Ama ne oldu? İninden kafasını çıkardığı anda onu adım adım takip eden MİT daha önce “Mam Zeki Şengali” kod adlı KCK yürütme konseyi üyesi İsmail Özden ve Cemil Bayık’ın en yakın adamlarından Rıza Altun’da olduğu gibi, bulunduğu yeri noktaladı, TSK da anında işini bitirdi... Hem de o bölgede cirit atan ve artık alenen PKK’yı koruyup, kollayan CIA, MOSSAD’a rağmen... Yani MİT ve TSK öyle gizli, öyle seri hareket etti ki bölgedeki ABD ve İsrail ajanlarının dahi haberi olmadı, olmuyor... Dolayısıyla da akla gelen soru da şu:
Sıradaki isim Murat Karayılan mı Cemil Bayık mı ya da Duran Kalkan mı?.. Soruya terör ve güvenlik uzmanı, eski bordo bereli Abdullah Ağar yanıt veriyor:
“Onlar hep sıradalar zaten. Yaşıyorlarsa hâlâ çok iyi
ABD ile NATO’nun tehditlerine rağmen bağımsız ve ciddi bir devlet olarak S-400 kararından vazgeçmeyen Türkiye artık teslimat için gün sayıyor. Bu arada da S-400’lerin konuşlandırılacağı yer ve radarının aktif olup olmayacağına dönük tartışmalar yapılıyor. Dahası bu füzelerin stratejik değil, taktik ve operatif bir silah olduğunu savunanlar da oluyor. O nedenle de S-400’lerin Türkiye açısından önemini ve ne anlama geldiğini bir kez daha irdelemekte yarar var. Çünkü tüm bu tartışmalar da aslında S-400’lerin ne kadar kritik ve stratejik bir silah olduğunu gösteriyor. Özellikle de S-400’lerin aynı zamanda askeri açıdan istihbari faaliyetleri de dikkate alındığında… Yani bu sistem olası uçak ve füze taarruzlarını önlemenin yanı sıra hassas radarlarıyla bölgedeki tüm hareketlilikleri izleyerek sürpriz ya da baskın saldırı riskini de ortadan kaldırıyor. Nitekim ABD’nin bu kadar çok ses çıkarma nedenlerinden biri de bu… Dolayısıyla bu noktada en çok tartışılan bir başka konu da şu:
S-400’ler bizi kim ya da kimlere karşı, nasıl koruyacak? Soruya Genelkurmay İstihbarat Dairesi eski Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin, yanıt veriyor:
“Yunanistan’ın muhtemel hava taarruzu olabilir. İsrail
Terörle mücadelede ön sırada bulunması gereken BM’nin bir terör örgütüyle anlaşma yapması hiçbir şartta kabul edilebilir değil. Bu durum aynı zamanda BM’nin terörizmle ilgili aldığı kararların bizzat kendisi tarafından açık bir ihlali anlamına da geliyor. Çünkü BM’nin Terörle Mücadele Eylem Planı’nın ilk satırında “BM için, terörizm, dünyamızı tehdit eden ve mutlaka mücadele edilmesi gereken küresel bir sorundur” deniliyor. Dahası, BM Genel Sekreteri Guterres’in sıkça yinelediği “Toplumların ve devletlerin terörist ideolojileri reddetmek ve onları benimseyenlere meydan okumak gibi ortak bir amaç için bir araya gelmesi gerekiyor” şeklinde vurguları da var. Dolayısıyla da aynı Guterres’in özel temsilcisinin hangi gerekçeyle olursa olsun terör örgütüyle, teröristle masaya oturması, anlaşma yapması tam anlamıyla ikiyüzlülük. Hele de bir harf değişikliğiyle SDG’yi PKK’dan farklıymış gibisinden yutturma pervasızlığı dikkate alındığında. O nedenle de buna BM de Trump’laştı denilebilir. Hem PKK eşittir PYD/YPG eşittir SDG gerçeğini bilip de bilmezden gelme hem de ilke kural tanımama açısından... Dün BM’nin bu görüntüsünü emekli Büyükelçi Onur Öymen’e sordum. Yanıtı şuydu:
“Bunlar
G-20 zirvesi Türkiye için olumlu geçti. Trump herkesin anlayabileceği bir dilde S-400’ler konusunda Türkiye’nin haklı olduğunu bütün dünya kamuoyuna açıkladı, hatta olası yaptırımlar konusunda oldukça yumuşak mesajlar verdi ama bu ABD’nin kafasındaki kirli tezgâhların da askıya alındığı anlamına gelmiyor. Özellikle de Suriye, Kuzey Irak’taki terör örgütlerini kullanan CIA ve onun kan kardeşi MOSSAD’ın manipülasyonları açısından. Yani Trump her ne kadar aylardır süren hasmane yaklaşımdan farklı bir tavır alsa bile, onun da garantisi yok. S-400’lerin Türkiye’ye gelmesiyle birlikte yine çark etmiş bir Trump görebiliriz. Dolayısıyla da doğrudan gerilimin tırmandırılmasından yana bir görüntüdeki Trump’ın altındaki kadroların ise hiç garantisi yok. Her an zaten var olan “derin” oyunların yenileri vizyona girebilir. Bu bağlamda da en kritik hedefler arasında İdlib var. Çünkü daha önceki yazılarımızda da vurguladığımız gibi bölgedeki radikal terör örgütlerini kullanan, tetikleyen CIA ve MOSSAD, Rusya’yı operasyona zorlamak adına manipülasyonlarına ivme kazandırabilir... Trump’ın bilgisi dahilinde ya da dışında... Örneğin, dün konuştuğum üst düzey bir istihbarat yetkilisi S-400’ler
Türkiye S-400’ler konusunda Trump’tan beklediği desteği aldı. Hatta Trump yıllardır her platformda ısrarla dile getirdiğimiz birçok konuyu anlattı bizim yerimize ve ne kadar haklı olduğumuzu da teyit etti... Dahası yaptırımlar konusunda da bugüne kadarki keskin bıçak üslup yerine yumuşak bir dil kullanarak sadece karmaşık bir durum diye geçiştirdi. Tabii bunların hiçbiri her şey bitti artık ABD’yle ilişkiler normale döndü anlamına gelmiyor. Hele de Trump’ın özellikle Menbiç’te verdiği sözler ve terör örgütü PYD/PKK’ya desteği dikkate alındığında… Dolayısıyla da ihtiyatlı olmakta yarar var. Nitekim Türkiye’de öyle yapıyor. Çünkü S-400’lerin teslimatı yaklaştıkça gerilimin yeniden ivme kazanacağını savunanlar da var. Ama şu an için konuştuklarımız, tartışmalar daha çok S-400’lerin nereye konuşlandırılacağı ve olası tepkiler üzerine. Evet, geçenlerde Savunma Bakanı Ankara, İstanbul ya da Ege ve Güney sınırları olabilir diye dört olasılıktan söz etti ancak henüz kesinleşmiş bir şey yok. Üstelik bu olasılıklara dönük yeni kriz beklentileri de söz konusu. Nasılını Genelkurmay İstihbarat Dairesi eski Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin, anlatıyor:
“S-400’ler geldiği zaman
ABD aylardır üç koldan, yani yönetim, Kongre ve medya vasıtasıyla Rusya’dan S-400’lerin alınmasının Türkiye için ağır ekonomik- askeri sonuçlar doğuracağına dönük küstahça mesajlar verdi, veriyor. Öncelikle de Türkiye’nin proje ortağı olduğu F-35 savaş uçaklarını teslim etmeme ve ekonomik yaptırım noktasında. Yani ABD ısrarla müttefiklik ve diplomatik teamüllere uygun olmayan, tehditkâr, baskıcı bir üslup kullandı, kullanıyor. Aslında buna hasmane tavır demek daha doğru. Çünkü Türkiye tehditlere açık olmasına rağmen NATO’dan destek görmediğini, dolayısıyla da tetiği kendi elinde olacak bir hava savunma sistemi istediğini defalarca yineledi. Dahası, bağımsız ve ciddi bir devlet olarak S-400 alımı konusunda aldığı karar ve verdiği sözden asla dönmeyeceğini çok net ifade etti. Hem de en yüksek yerden... Dolayısıyla da gözler bugün gerçekleşecek Erdoğan-Trump görüşmesinde... Beklenti de Trump’ın ağırlığını koyarak, inisiyatif kullanıp, aylardır süren bu hasmane yaklaşımdan farklı bir tavır alması ve bir orta yol bulunması yönünde. Ancak bu noktada Trump’ın kafasını karıştıran ya da gerilimi tırmandırmak isteyen bazı güçler olduğu da bir gerçek... Nasılını MİT eski Müsteşar Yardımcısı
Doğu Akdeniz’de askeri hareketlilik, karşılıklı tehditler ve birtakım manipülasyonlarla sular her geçen gün daha da ısınıyor. Aslında buna Doğu Akdeniz’i bir ABD gölüne dönüştürmeyi hedefleyen Trump’ın gerilimi tırmandırma taktiği demek daha doğru. Çünkü S-400 alımından vazgeçmesi için Türkiye’ye F-35’leri vermeme, projeden dışlama ya da ekonomik yaptırım gibi baskı, tehdit ve şantaj yapan ABD, aynısını Doğu Akdeniz’de de uygulama peşinde. Bu bağlamda da Türkiye’yi zora sokmak adına Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni kilit stratejik ortak, İsrail’i esas stratejik ortak ve Yunanistan’ı Doğu Akdeniz’in istikrarı için kilit ülke olarak gördüğünü söylüyor. Dahası, ABD’nin kurguladığı ve desteklediği bu cepheye Fransa ve Mısır da dahil olmuş durumda. Yani ABD, Doğu Akdeniz’de Türkiye ve KKTC’yi dışlamak, yalnızlaştırmak ve yasal haklarını gasp etmek istiyor... Dolayısıyla da Doğu Akdeniz artık Türkiye açısından birinci ve öncelikli tehdit durumuna geliyor, geldi. O nedenle de Akdeniz’de misilleme sondaj çalışmalarının yanı sıra acilen daha başka adımlar da atılması gerekiyor. Özellikle de ABD’nin Türkiye’ye karşı oluşturduğu bu cepheyle gerginliği daha da artırıcı hamleler yapacağı dikkate