İklim değişikliği, beklenen yağışların hâlâ gerçekleşmemesi nedeniyle İstanbul’a su sağlayan barajlar alarm veriyor. Ancak iki aylık su kaldığı, dolayısıyla, su kesintileri dâhil acil eylem planlarının bir an önce devreye sokulmasına dönük çok sayıda görüş var. Hatta 30 yıl önceki evlerde bidon, balkonlarda depo günlerine dönüş riski iddiaları dahi söz konusu. Doğal olarak da endişelenmemek elde değil. Hele de o günleri yaşayan, çile çekenler açısından. Çünkü günlerce değil, haftalarca su akmayan İstanbul’da kadınlar, çocuklar ellerindeki bidon ve kovalarla tanker yolu gözlüyorlardı. Dönemin ilçe belediye başkanları da vatandaşa tankerle su dağıtım organizasyonu yapıyorlardı. Yani bidon ve su tankerleri hayatın vazgeçilmez parçasıydı. Bir yanda da yağmur bombası ya da yağmur duası tartışmaları sürüyordu. Yine çare olarak düşünülen Yalova’daki Gökçedere Barajı’ndan denizyoluyla su taşıma projesi çerçevesinde Kuruçeşme’y
Tüm dünya koronavirüs salgınına karşı aşıya odaklanmışken, bilim insanları bir yandan da virüsün RNA’sı ve yayılım özelliklerine yoğunlaşmış durumda. Bu bağlamda da dedektif gibi iz sürerek hangi ülkelere nasıl yayıldı, ne kadar mutasyona uğradı, ülkeler arasında virüsün etkileri açısından farklılıklar var mı gibi birçok soruya yanıt arıyorlar. Çünkü bugüne dek birçok kez mutasyona uğrayan, hatta bu nedenle bin bir suratlı virüs diye adlandırılan Kovid-19 sürekli değişken formuyla hem yayılma hem de panik ivmesini artırıyor. Bunun son örneğini de İngiltere’deki daha bulaşıcı, daha öldürücü iddialarıyla yaşadık. Buna dönük son dakika gelişmeleri ise virüsün ilk çıktığı andakine kıyasla daha hızlı yayıldığı, ancak daha ölümcül olduğuna dair elde bir veri olmadığı yönünde. Hatta virüsün gücünü kaybettiğine ilişkin iddialar da söz konusu. Tabii bunlar da şimdilik, yani gelen yeni veriler bağlamında ya da virüsün olası bir başka formuyla tespitler yine
Hafta sonu TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un siyasette etik kuralların belirlenmesi amacıyla ocak ayında etik turuna çıkacağı haberleri vardı. Yani yeni yılın başında Parlamento, siyaset dünyası eski, bildik milletvekillerinin hediye, tayin, torpil, kamu kurumlarıyla ilişkileri gibi konuları içeren siyasette etik tartışmalarıyla yine hareketlenecek. Bildik diyoruz çünkü sözü edilen konuya ilişkin yasa tasarıları, taslaklar bugüne dek defalarca gündeme geldi. TBMM çatısı altındaki hararetli tartışmaların ardından da komisyon çalışmaları ya rafa kaldırıldı ya da yasa tasarıları kadük oldu. Hem de ta Hüsamettin Cindoruk’un TBMM Başkanlığı(1991-95)döneminden bu yana. Yani bu hikâye 30 yıldır konuşuluyor, hatta bazı dönemlerde parlamentodaki tüm siyasi partilerin grup başkanları altına imza koymuş olmasına rağmen çıkmıyor. Bir başka deyişle siyasi etik ve siyasetin finansmanı yasaları, politikacılarımızın sıklıkla sözünü ettiği ama önlerine gelince de kulak arkası yaptığı konuların başında geliyor. Çünkü milletin vekilleri neler yapıp
Yaptırım kararı gösterdi ki ABD teknoloji transferiyle Türkiye’nin kendi gelişmiş askeri kapasitesine ulaşması halinde, bağımlılık ilişkisinin bitmesinden korkuyor. Ve TSK’ya yapılacak sınırlı askeri yardımlarla ‘mutlak muhtaç olma’ pozisyonunun sürmesini istiyor. Çünkü S-400 bahanesiyle ya da kamuflajıyla gündeme gelen yaptırımlar doğrudan Türkiye’nin savunma sanayiinde üretim ve ihracatını olumsuz yönde etkilemeye odaklı. Yani ABD güçlü değil muhtaç müttefik istiyor. Ya da bir başka deyişle, ABD müttefiklikten kendisine iradesiz ve koşulsuz bağlılık anlıyor. Öyle olması için, dün olduğu gibi bugün de pervasızlıkta sınır tanımıyor. Dolayısıyla, genel ekonomiyi hedef almadığı mantığıyla bu yaptırımların hafif senaryo olduğuna ilişkin görüşler doğru değil. Hele de ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırım Yoluyla Mücadele Etme Yasası kapsamındaki bu kararının Türkiye’nin egemenlik haklarına aleni saldırı olduğu dikkate alındığında. Niyesini eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin anlatıyor:
&ldquo
İranlı rejim muhalifi Habib Farajollah Chaab’ı kaçırıp İran istihbarat örgütü SAVAMA’ya teslim eden uyuşturucu baronu Zindaşti’nin adamlarının yakalanması örtülü faaliyetlerdeki kirli ilişkilerin, bağlantıların hiçbir sınır tanımadığını bir kez daha ortaya koydu. Tabii, İstanbul’daki ajan, casus faaliyetleri ve trafiğini de. Çünkü kritik operasyonla İran istihbaratına bağlı İstanbul’daki hücre de çökertilmiş oldu. Dolayısıyla, akla gelen soruların başında yine İstanbul’da ajanların cirit attığı iddiaları var. Daha önceki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi, birçok gizli servis hesaplaşmaları, infazları ya da ta Osmanlı dönemine uzandığı örneklerde olduğu gibi. Buna istihbaratçıların verdiği yanıt da malum:
İstanbul; Kafkasya, Ortadoğu, Avrupa, Balkanlar, hep sorunlu bölgelerin ortasında ve buralara ilgi duyan istihbarat örgütlerinin ikmal merkezi haline geldi. Bu yeni değil, eskiden beri böyle; ta 100-150 sene öncesine kadar uzanıyor. Önemli olan
Pandemi, küresel bir kriz karşısında dünyamızın ne kadar çaresiz olduğunu bize gösterdi. Şu an biz dâhil tüm dünya ülkelerinin umudu nihayet onay alan aşılarda. Ancak pandemiden daha büyük bir tehdit olan ve her geçen gün artan küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda ise tam bir duyarsızlık konusu… Tabii buna bağlı olası afetler, felaketlere hazırlık, önlem noktasında da... Hem de bu konudaki uyarılara, raporlara rağmen. Örneğin; daha geçen ay IFRC (Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu) tarafından açıklanan “2020 Dünya Afet Raporu” 2020’nin ilk 6 ayında 100’den fazla afet meydana geldiği vurgulanarak Kovid-19 salgını ile mücadele edilirken bu konunun göz ardı edilmemesi ve bu soruna karşı da küresel ortak eylemde bulunulmasına dikkat çekildi. Yoksa gezegenimizi zor yıllar bekliyor denildi. Özellikle de kıtlık, açlık bağlamında. Çünkü dünyada pek çok ülkenin temel sorunlarının başında gıda yetersizliği gelirken Türkiye’nin de dâhil olduğu
Koronavirüs ile mücadelede Türkiye aşı için gün sayarken hangisi daha güvenli ya da etkilinin yanı sıra, zorunlu olup olmama tartışmaları da devam ediyor. Evet, Sağlık Bakanı Koca bir soru üzerine “Aşının zorunlu olmasını şimdilik düşünmüyoruz. Daha çok, vatandaşımızı ikna ederek kitlesel aşılamayı yapmalıyız” diye ikinci konuya bir ölçüde açıklık getirdi ama sözlerindeki şimdilik vurgusunu da göz ardı etmemek gerekir. Çünkü Kovid-19’a karşı kesin çözüm olarak öngörülen kitlesel bağışık duvarını sağlamak için seçenekler belli. Toplumun büyük çoğunluğuna virüsün bulaşması, yani hastalanması ya da aşı olmak. Dolayısıyla, yaygın uygulanmasıyla birlikte aşının bulaş riskini engelleyeceği net. Ancak hem aşı seçeneklerindeki kafa karışıklığı hem de zaten hep var olan belli orandaki aşı karşıtlığı nedeniyle sıkıntı yaşanacağı da ortada. Dahası, buna bir de Dünya Sağlık Örgütü’nden gelen şu açıklama da eklendi:
“Aşılar harika araçlar ve
Fetullahçı Terör Örgütü’yle yapılan mücadelede önemli mesafeler kat edildi. Silahlı Kuvvetler’den ihraç edilen FETÖ’cü sayısı 20 bini geçti, haklarında idari ve adli işlemleri süren binlerce de asker var. Operasyonların arkası kesilmiyor ve gözaltına alınanların sayısı da sürekli artıyor. Bu bağlamda, önceki gün ankesörlü/kontörlü sabit hat soruşturmaları kapsamında birçok ilde gerçekleştirilen son operasyonlarda da aralarında albay, yarbay, binbaşı, yüzbaşı, üsteğmen, teğmen, astsubay ve uzman çavuşların da bulunduğu 295 muvazzaf asker daha gözaltına alındı. Bu arada etkin pişmanlıktan faydalanarak FETÖ hakkında önemli bilgiler veren, yani itirafçı olan binlerce de FETÖ’cü var. Örneğin, çok sayıdaki ankesörlü, sabit hat operasyonları kapsamında bugüne dek gözaltına alınan 20 binden fazla FETÖ’cünün yüzde 45’nin itirafçı olduğu söyleniyor. Bunlar da gösteriyor ki örgütün çözülmeyi