Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Pandemi, küresel bir kriz karşısında dünyamızın ne kadar çaresiz olduğunu bize gösterdi. Şu an biz dâhil tüm dünya ülkelerinin umudu nihayet onay alan aşılarda. Ancak pandemiden daha büyük bir tehdit olan ve her geçen gün artan küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda ise tam bir duyarsızlık konusu… Tabii buna bağlı olası afetler, felaketlere hazırlık, önlem noktasında da... Hem de bu konudaki uyarılara, raporlara rağmen. Örneğin; daha geçen ay IFRC (Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu) tarafından açıklanan “2020 Dünya Afet Raporu” 2020’nin ilk 6 ayında 100’den fazla afet meydana geldiği vurgulanarak Kovid-19 salgını ile mücadele edilirken bu konunun göz ardı edilmemesi ve bu soruna karşı da küresel ortak eylemde bulunulmasına dikkat çekildi. Yoksa gezegenimizi zor yıllar bekliyor denildi. Özellikle de kıtlık, açlık bağlamında. Çünkü dünyada pek çok ülkenin temel sorunlarının başında gıda yetersizliği gelirken Türkiye’nin de dâhil olduğu birçok ülkede ise gıda israfı önemli bir sorun olmaya devam ediyor. Yani insanlar bir yanda açlıkla mücadele ederken diğer yanda ciddi bir gıda israfı da var. Dün bu durumu Türk Kızılay Başkanı ve IFRC Başkan Yardımcısı Dr. Kerem Kınık’a sordum. Öncelikle de hepimizin bildiği Türkiye’deki ekmek, gıda israfını ve bu konuda Kızılay olarak yaptıklarını. Anlattıkları çarpıcıydı:  

Haberin Devamı

“Özellikle fazla gıdanın çöpe atılması konusunda bir kere Türkiye’de ciddi bir israf var. Yılda yaklaşık 300 milyar liralık yani 300 katrilyonluk bir gıdayı çöpe atıyoruz Türkiye’de. Lojistik sebeplerle tarlada üretilen her üç ürünün bir tanesi yani domatesin, salatalığın bir tanesi maalesef çöpe gidiyor bu özellikle üretim safhasında pazara sürüldükten sonra da ciddi bir israf var. Her yıl mesela 500 bin ton aşağı yukarı 500 milyar kilo ekmek çöpe atıyoruz. Ekmek israfı Türkiye’de çok ciddi bir sorun. Bu 500 bin ton ekmek 80 tane hastane yapar, yani 80 tane hastane yapacak kıymeti çöpe atıyoruz. Bunu engelleyebilir miyiz ayrıca özellikle miadı yaklaşmış ürünlerin bu anlamda çöpe gitmesini engelleyerek hızlı bir şekilde ihtiyaç sahiplerine bunları ulaştırabilir miyiz ya da kendi aşevlerimizde bunları hızlı bir şekilde pişirip ömürlendirerek vatandaşa ulaştırabilir miyiz diye özellikle gıda israfını önleme üzerine çalışıyoruz.”

Haberin Devamı

Neler yapılıyor mesela?

“Türkiye’deki büyük marketler zinciriyle, gıda lojistik firmalarıyla anlaşmalar yapıyoruz. Kızılay Gıda Bankacılığı çerçevesinde miadı dolması yaklaşan ürünleri Kızılay’a bağışlıyorlar. Birtakım aracı kurumlarda var belediyeler vs gibi. Böyle bir lojistik sistem oluşturuluyor ve sosyal marketler aracılığıyla biz hızlı bir şekilde bunları vatandaşa ulaştırıyor ya da kendi aşevlerimizde bu gıdaları pişirerek vatandaşımıza dağıtıyoruz. Özellikle de market zincirleriyle anlaşma yapıyoruz, Migros’la falanda bu anlamda ciddi çalışmalarımız var. Bunlar olumlu sonuçlar veriyor. Türkiye’de aşağı yukarı 50-60 milyar, yani katrilyon liralık gıdayı bu şekilde çöpe gitmekten kurtarabiliyoruz..”

Haberin Devamı

Miadın yaklaşmasında sınır var mı?

“Çok farklı ortalama bir market mesela Kozyatağı’ndaki Carrefour günde yaklaşık bir ton yani bin kilo kadar gıda atıyor. Daha çok bunlar sebze, meyve. Sebze, meyvede diyelim ki siz bu ürün atılmadan önce eğer bunu alıp hızlı bir şekilde mesela patlıcan biraz buruşmuş diye atılıyor çünkü ertesi gün daha kötü olacak, çürüyecek. Hâlbuki biz onu o gün alıp kesip dondurursanız ya da yemek olarak pişirebilirseniz nefasetini kaybetmemiş bir ürün. Dolayısıyla sebze, meyve en çok atılan ürünler. Diğerlerinde de mesela kuru bakliyat diyelim ki üç ay kalmış son kullanma tarihine ya da bir ay kalmış olanlar. Yani üç aydan daha kısa süre kalanlarda daha çok tercih ediliyor. Çünkü bir kısmını da marketler damping yaparak vatandaşa daha ucuz fiyata satıyorlar ama onun altına düşünce bu sefer ürün ya çöpe ya geri iadeye gidiyor. Geri iade noktasından da çöpe gidiyor. Dolayısıyla üç ayın altında süre kalmış ürünlerde bu anlamda biz hızla bunu vatandaşa ulaştırma gibi bir çabamız, çalışmamız var. Marketler bu ürünleri bize bağışlıyorlar, onlar açısından da bu avantajlı çünkü çöpe atıldığında çöp vergisi var. Yani bize bağışladığında hem vergisel avantajı var hem vatandaşa tekrar dönüyor. Dolayısıyla iki taraflı bir kazanç oluyor.”

Peki ya ekmek israfı? O konuda neler yapılıyor? Kınık, devam ediyor:

“O konuda da özellikle ekmek üretim ve tüketimi konusunda bir toplumsal bilinç oluşması gerekiyor. Avrupa’da kişi başı ekmek tüketimi günlük 120-130 gram kadar, Türkiye’de biz kişi başı günlük 330 gram ekmek satın alıyoruz. Ekmeğimiz kalitesiz, hızlı bayatlıyor, katkı maddeleriyle dolu ve sağlıklı değil. Vatandaş da bunun farkında değil, Yani buğdayın en kıymetli besleyici taraflarını çöpe atıyor, içine bir sürü katkı maddesi eklenmiş beyaz ekmeği yiyoruz. Hem de bunu fazla tüketiyoruz. Türk insanı maalesef şu anda dünyada en yüksek kalori alan toplum oldu, yani ABD’yi geçtik bu anlamda. Günlük 3000-3500 kalori ortalamanın üzerinde kalori alıyoruz bu çok tehlikeli. Dolayısıyla ekmek konusunda bilinç oluşturma, güvenli ve sağlıklı yaşam kültürüyle alakalı bir eğitim ve farkındalık çalışmalarımız var. Bütün şubelerimiz aracılığıyla bu çalışmamızı şimdi daha da yaygınlaştırıyoruz...”

Ekmek ve gıda israfına karşı seferberlik durumu yani?

“Söyleyebiliriz. Ekonomimizi koruma adına ve yoksul insanlarla dayanışma için çok boyutlu faydası olan bir şey aslında...”