Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türkiye demokrasisi için bir kara leke olarak tarih sayfalarına kazınan, merhum Başbakan Adnan Menderes’in 17 Eylül 1961’de idam edilmesinin üzerinden 59 yıl geçti. Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan 16 Eylül 1961 günü sabaha karşı idam edilmişlerdi. 14 Eylül’ü 15 Eylül’e bağlayan gece yarısı odasında gizlice biriktirdiği ilaçları topluca içerek intihar girişiminde bulunan ve bu nedenle Yassıada’da kararın açıklandığı duruşmaya da çıkarılamayan Menderes hakkındaki idam cezası ise infaz edilememişti. Yassıada’da Menderes’i idama hazırlama telaşının yanı sıra intihar girişimi nedeniyle başta ada Komutanı Albay Tarık Güryay olmak üzere ilgili personel arasında soruşturma paniği yaşanıyordu. Menderes 17 Eylül 1961’de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden “sağlam” raporu alınmasının ardından apar topar İmralı Adası’na götürüldü ve öğle vakti saat 13.21’de idam edildi. İmralı’ya ölüme gidişten önce de darbeciler intihar olayı soruşturmasından kendilerini kurtarmak için Menderes’in tüm sorumluluğu üzerine almasını sağlamışlardı. Tabii yine yalan ve çirkin oyunlarla. İşte Ada Komutanı Albay Tarık Güryay’ın “Bir İktidar Yargılanıyor” adlı kitabında anlattığı 16 ve 17 eylül 1961 günlerinde Menderes ile aralarında geçen o diyaloglar:

Haberin Devamı

....yine sigara istedi. Sigarasını yakarken:

“Şu yaptığın işi beğendin mi?” dedim.

Hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi sordu:

“Ben ne yaptım ki?”

Aynı küskünlükle:

“Daha ne yapacaksın dedim, zehirlemişsin kendini.”

Son derece samimi görünen bir ciddiyetle:

“Yalan” dedi. Uykusuzdum, sinirlerim son derece bozuktu. Bir ara fenalaştığımı hissettim. Ağır bir şok geçirmişim demek!”

Tartışmanın ne faydası vardı? Konuşmasından belliydi ki sonuna kadar inkâr edecek.

“Peki peki dedim, öyle olsun. Atlattın ya ona bak. Adayı hepimize zindan ettin. Haydi şimdi uyu da yarın sabah bol bol konuşuruz.”

Menderes’in idamı öncesinde çirkin hesaplar

***

17 Eylül Pazar sabahı!

İlk işim nöbetçi subaydan Menderes’i sormak oldu. O:

“Çok iyi. Sizin için ‘Kalkınca beni çağırsın’ diyor deyince, rahat bir soluk aldım.

Haberin Devamı

Fakat saat 9.00’a doğru ondan evvel Ethem Menderes’i çağırttım. Durumu ona anlattım:

“İnkâr bizi çok zor duruma sokar” dedim ve sordum:

“Acaba beraber rica etsek, bize gerçeği açıklar mı dersin?

Ethem Bey:

“Sizi fena durumda bırakmakta direneceğini sanmıyorum. Yeter ki aklı yatsın.”

“Acaba iğne yapan astsubayı, yemeğini getiren eri ve o gece girip çıkmış bütün subayları tevkif ettiğimi söylesek durumun ciddiyetine aklı yatar mı?” dedim.

Ethem Bey:

“Yatar” dedi. Hem de son derece üzülür. Bu plan fevkalade iyi Kumandan. Zira benim bildiğim Adnan bir sürü masum insanın kendisi yüzünden ceza görmesine asla katlanamaz!”

Ben Ethem Bey’e Menderes’e kararların 10 Ekim’e kaldığını söylediğimi de açıkladım:

“İyi, dedi çok iyi etmişsin. Bu yerinde yalan onun moralini de düzeltmiştir!”

Zavallı Ethem Menderes... Öleceğini bildiği sevgili arkadaşına olduğu kadar değilse bile bize de acıyordu.

Bu anlaşmadan biraz sonra Adnan Menderes’in odasına Ethem Bey’le beraber girdik. Onlar uzun bir ayrılıktan sonra kavuşmuş iki kardeş gibi kucaklaştılar. Ethem Bey, kararların nasıl talik olunduğunu ustalıkla anlattı ve arkasından, “Yalnız Kumandan çok müteessir!..” dedi.

Haberin Devamı

“Neden?”

Ethem Bey:

“Senin tutumun onu pek fena vaziyette bıraktı. Sen kendini zehirlemediğini söyleyince başta kendisi olmak üzere çok kimseler ağır bir şüphe altında kalmış. Ona, seninle teması olan bütün subayları, astsubayları ve erleri tevkif etme emrini vermişler. Ordudan bir tahkikat heyeti gelecekmiş. Onlar belki Tarık Bey içinde bir karara varabilirler.”

Adnan Menderes, son derece candan bir isyanla yerinden fırladı:

“Ne demek? Ben intihara teşebbüsümde hiç kimsenin kusurlu olmadığını hem söyler hem ispat ederim!”

***

Ethem Bey sordu:

“O halde evvela bize anlat bakalım. Nasıl oldu bu iş?

Menderes, sonradan kendi rızası ile -hayır rızası ile değil, kendi ricası ile teybe de tekrarladığı ve eliyle de yazdığı teşebbüsünü anlatmaya koyuldu.

.......”Bir takım zavallı insanlara benim yüzümden bir fenalık getiremeyecekleri için şimdi adeta mesudum.”

Menderes, bize anlattıkları teypte tespit edilmekle beraber bir de oturup şu satırları yazdı:

“Yassıada Garnizon Kumandanlığı Yüksek Makamına.

Aldığım ekuaniller evvelden beri yanımda bulundurduğum ve verilmediği ve ihtiyaç hissettiğim zamanlarda kullanmak üzere saklamakta idim. O gece bir kriz halinde 30’dan fazlasını gece aldım. Takriben saat 4.00’te uyandığımda ani bir kriz neticesinde vaki olan bu hadiseden personelin hiçbir sun’i ve taksiri yoktur. 17.9.1961. A. Menderes.”

Ethem Bey’le benim odama döndük: Adnan Bey giyindikten sonra nöbetçi subayı onu da yanımıza getirecekti. Fakat biz Adnan Menderes’in getirilmesini beklemekteyken odama başsavcıyla birlikte İstanbul’dan gelen doktorlar girdiler.

Çaresiz onlarla birlikte tekrar Menderes’in odasına gittik.

Menderes giyinmiş bizim yanımıza getirilmesini beklemekteydi.

Muayenesini yapan doktorlar her şeyinin normale dönmüş bulunduğunu tespit ettiler. Tarihi raporda ise aynen şöyle deniyordu:

“Aşağıda isim ve imzaları olan heyetimiz 17 Eylül 1961 Pazar sabahı saat 10.15’te Yassıada’da Adnan Menderes’i odasında muntazam giyinmiş, tıraş olmuş ve iskemlede oturmuş, sigara içerken bulduk.

Tamamıyla soyundurularak yatağına yatırılarak muayene edilmiştir.

..... Netice: Adnan Menderes’in geçirmiş olduğu koma ve kollaps halinin tamamen ortadan kalkarak sıhhi durumunun iyileşmiş olduğu, tamamen normale döndüğü müşahede edilmiştir. 17 Eylül 1961.”

***

Bu rapor üzerine doktorlar adadan ayrıldılar. Biraz sonra Egesel:

“Motor hazır bekliyor! Menderes’i İmralı’ya götüreceğiz” diyordu.

Bu Menderes’in ölüme gitmeden evvel bineceği son araçtı.

Dışarıda hafif yağmurlu ve kasvetli bir hava var. Menderes’e pardösüsünü giydirdim. Onu kapının önünde bekleyen cipe bindirdim. Ben de yanına oturdum.

Menderes:

“Nereye gidiyoruz?” diye sordu.

“Hastaneye dedim. Deniz hastanesine gideceksin, doktorlar öyle karar verdiler!”

Yüzüme çocuksu bir kuşkuyla baktı:

“Doktorlar hiçbir şeyin yok demişlerdi!”

“Evet, öyle rapor verdiler. Ama senin esaslı bir muayeneye tabi tutulmana lüzum görüyorlar.”

Menderes hastaneye gönderildiğine inanmış, bana:

“Ne olur Kumandan diyordu, Berrin’den mektup geldikçe bana iletiverin!..”