Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

1960’lı yıllardan bu yana askeri darbelerle dolu geçmişimizde her normale dönüş sürecinde “Artık bitti” sözünü çok duyduk. Ama bir süre sonra yine darbe söylentileri başladı ve “muhtıra”, “kadife kaplı postal sesleri”, “postmodern” ya da “balans ayarı” gibi tanımlamalarla yenilerine tanık olduk... Tıpkı 15 Temmuz öncesi ve gecesi yaşananlar gibi. Zira bir süredir yine kulaktan kulağa darbe sözcüğü fısıldanıyordu ve her zamanki gibi de siyasi, askeri cenahtan, “Artık o günler geride kaldı ya da bitti” nakaratı geliyordu. Açıkçası, küreselleşen Türkiye için artık böyle bir tehlike söz konusu değildi. Ama ne oldu? Beklemediğimiz bir anda, üstelik de hiç alışık olmadığımız bir saatte halkın iradesine, Meclis’e karşı darbe girişimi yinelendi, dahası bomba atmak, kurşunlamak gibi çılgınlık yaşandı.
Önce ciddiye almadık, sonra gelen Twitter mesajlarıyla meraklanıp heyecanlandık, ardından da “Eyvah darbe” dedik.
Ancak bu kez durum farklıydı. Çünkü ilk defa halkıyla, siyasetiyle, medyasıyla, STK’larıyla, yargısıyla Türk halkı öncekilerin aksine direniş sergiledi. Darbecilerin “Dışarı çıkmayın” tehditlerini dinlemedi ve tanka, topa, tüfeğe rağmen sokaklara dökülerek, sabaha kadar uyumadı. Yani Türkiye topyekun demokrasiye sahip çıktı.
Ve Türkiye’de darbeler dönemi 15 Temmuz itibarıyla gerçekten bitti. Çünkü millet, demokrasilerde gücün tek ve meşru kaynağı olduğunu, gücünü halktan almayan bir hareketin asla başarılı olamayacağını gösterdi. Tankların önüne yatarak ya da üstüne çıkarak darbe girişimine karşı çıktı. Ekranlara çıkarak darbecileri “ihanet çetesi” diye tanımlayan komutanlar da tarihe geçti.
Bundan böyle siyasilere düşen görev; herkesin yakındığı darbe Anayasası’nı çöpe atmak ve demokrasi sevdalısı Türk milletine yakışır bir Anayasa yapmak...