Galatasaray'ın oyun planı, oyuncu tercihleriyle ilgili çok önemli sıkıntıları var ve bu giderek daha da artıyor.
Fatih Terim geçen hafta Orduspor karşısında büyük sorunlar yaşamış olan kadroyu Eskişehir'de de denedi. Bunu anlamaya çalışabiliriz.
Nedir? Takımın birbirine uyum sağlaması beklentisi olabilir.
Ancak başka sorunları var Galatasaray'ın, mesele sadece uyum değil.
Sezonun dört önemli transferi; Hamit, Amrabat, Sneijder ve Drogba Galatasaray'ın bildik, alışıldık bütün oyun yapısını değiştirdiler. Onlar takıma girince, Emre, Elmander, Umut, Engin kulübeye çekildiler.
Şimdi Fatih Terim istese de bu oyuncuları oynatamıyor.
Galatasaray karşılaşmalar önde rakibi hataya zorlayan baskıyla başlar ve ilk 15 dakikada da bu sonuç alırdı. Kulübede oturan oyuncuların öncelikli görevleri buydu.
Galatasaray zaten çok rahat gole gidebilen bir takımdı, pasa dayalı, organize oyun da kurabiliyordu; stoper ve sol kanatta eksiği vardı. Sneijder ve Drogba öncesinde de belli bir taktiksel disiplin kurulabilmişti.
Pazar akşamı maçtan hemen sonra yayıncı kuruluş kameralarının karşısına geçen Kasımpaşa teknik direktörü Şota'nın çok ilginç açıklamalarını dinledik. Kendisine yöneltilen sorulardan farklı olarak, belki de yenilginin verdiği üzüntüyle birlikte sahada olan biten bazı özel durumları anlatıyordu.
İddiasına göre; Fenerbahçeli futbolcular kendisine ve oyuncularına ağza alınmayacak küfürler etmişti ve bunu hayatında ilk defa duyuyordu; keşke Türkçe bilmeseydi ve edilen küfürleri de duymasaydı.
Küfürle ilgili olarak da adres hemen bulunmuştu; Emre Belözoğlu.
Yayıncı kuruluş zaten olan biten her şeyi kaydetmişti.
Peki...
Şimdi neler olup bitiyor biraz kafa yoralım.
Geçen sezon Fenerbahçe'nin yarım puan ile şampiyonluğu kaybetmesi 3 Temmuz sürecinin sonrası için büyük bir başarıydı; beklenmedikti. Normal olan Fenerbahçe'nin parçalara ayrılması, dağılması; Fenerbahçe için yeni bir dönemin başlamasıydı.
3 Temmuz savcısı da benzer paralelde bir açıklama yapmıştı; 3-4 ayda unutulup, gündemden çıkacağını tahmin etmişlerdi.
Arena'da tam anlamıyla Galatasaray'ın çalıp oynadığı bir gösteri oldu. Önce sahalarda çok sık görülmeyen bir gol izletti bizlere Muslera, sonra Hakan Balta sanki antrenmandaymışçasına topu koluyla taşıyınca bir de penaltı oldu.
Devre biterken kimse gözlerine inanamıyordu, Galatasaray 2-0 gerideydi.
Bu iki golün hakemle, rakiple hiçbir ilgisi bulunmuyordu.
Sahada Orduspor diye bir takım yoktu. Maç boyunca da zaten olmadı. Böyle bir takıma karşı Galatasaray'ın maçı çevirmeyeceğini düşünmek futbolun temel mantığına, doğasına aykırıdır. Galatasaray yediğinden fazlasını atabilecek potansiyele fazlasıyla sahip bir takımdır.
Ancak hem devre arasında Fatih Terim'in gösterdiği tepki sonrası tribünlere gönderilmesi, hem de maç sonrasında Ali Dürüst'ün çıkıp farklı anlamlara gelebilecek yorumlarda bulunması Galatasaray'ın hala bu potansiyelinin farkında olup olmadığı ile ilgili soru işaretleri yarattı.
Galatasaray'ın teknik sorumlularının bu kadar agresifleşmesini anlamak mümkün değildir. Özellikle Fatih Terim kariyerindeki bir teknik direktörün paniğe kapılmadan, sinirlenmeden bu maçı ikinci yarı çevireceğini görebilmesi gerekiyordu.
Fatih Terim'in kadro tercihi ile ilgili
Genel görüntüsü, istatistiksel sonuçları Sivasspor karşılaşmasından çok farklı olmasa da oyuncuların kazanma arzusunun biraz daha yukarı çıktığı bir maç olduğunu söyleyebiliriz.
Bu sezon artık saymasını karıştıracak kadar çok Fenerbahçe'nin geriye düşüp, bütün mücadelenin skoru çevirmek üzere oynandığı bir karşılaşma izledik.
Tekrar tekrar ve dejavu yaşarcasına...
Kuşkusuz bunun tek bir açıklaması var, Fenerbahçe savunması adam karşılama, paylaşma, ilk toplara müdahale ve rakip oyuncu ile arasına koyduğu mesafede önemli hatalar yapıyor. Kasımpaşa'nın her atağında bu yanlışlardan biri veya bir kaçı ya da tamamını izleme olanağımız oldu.
İlk golü bu kadar erken bir dakikada yemenin aslında avantajı da vardır, çünkü geriye kalan bölümde dün de olduğu üzere rakip iyice geriye yaslanacak, hücum yapmak için ortam bulunacaktır.
Aykut Kocaman bir süredir kadroya almadığı Stoch'u sahaya sürüp, Sow'u yanında oturtmayı tercih etti. Baroni-Meireles arasındaki tercihini de ikincisinden yana kullandı.
Sow'un takımın diğer bütün oyuncularından önemli bir farkı var.
Rakip alanda her bölgede gidiyor, topla ve topsuz oynamayı başarıyor, hücumu yönlendiriyor, kendisiyle birlikte hare
Beşiktaş'ta bu sefer çok farklı şeyler oldu.
Alıştığımız; ileride oynayan oyuncularının yaratıcılıklarıyla kolay pozisyona girip, bunları değerlendirmesi; aynı şekilde de kalesinde tehlikeler yaşayarak gol yemesiydi.
Gerçekleşen; Beşiktaş kalesine gelen isabetli dört şut ve bunların Mcgregor tarafından kurtarılması, gol yemeden karşılaşmanın tamamlanması ve tek gollü bir galibiyet oldu.
Hilbert'in Sivasspor kendi sahasından çıkarken kaptığı topu zamanında Olcay'a iletmesi, sonrasında rakibin boş bıraktığı bölgeyi doldurarak gelen pası kaleye gol vuruşu yaparak tamamlaması bu karşılaşmada Beşiktaş'ın belki de tek yaptığı isabetli atak organizasyonuydu.
Golde Sivasspor kalecisi Borjan'ın kalesini boşaltması büyük hataydı.
Samet Aybaba gol yemeden biten maça seviniyor mu yoksa ileride pozisyon geliştiremeyen takımı karşısında endişeleniyor mu bunun cevabını merak ediyorum.
Şunu hemen ekleyelim, özellikle Avrupa futbolunda gol yememek önceliklidir. Bu nedenle takım kurguları çift ön liberolu düzene göre ayarlanır veya atağa dönük bir orta sahada bile orada oynayan oyuncunun savunma önceliği vardır.
Bu nedenle Beşiktaş'ın gol yememesi pozitif gelişimdir.
Fenerbahçe'nin 10 Şubat'ta Mersin'de başladığı zorlu seri, 14 Şubat'ta Bate, 17 Şubat'ta Trabzonspor ile devam edip, 21 Şubat'ta Bate ile sona erdi diyemiyoruz, çünkü 24'ünde Kasımpaşa ile bir maçı var, peşinden 27'sinde de 1461 Trabzon ile karşılaşacaklar.
17 gün içine sığacak 6 karşılaşma...
Bu Fenerbahçe için her şeyin sona ereceği bir trajedi de olabilirdi, ancak başka bir şeye dönüştü 3 kulvarda amaca sıkı sıkı sarıldığı bir çıkış yakalandı.
Üstelik bu çıkış sürecinin başta Fenerbahçelilerin bir kısmının dahi takıma inancının kalmadığı, genel anlamda teknik direktörüne destek olunmayan bir periyoda denk geldiğini özellikle not etmek gerekiyor.
Oynadığı futbolun beğenilmediği bir takımın gösterdiği performans kimilerine ilginç, beklenmedik geliyor olabilir.
Ancak ortada bir gerçek var, Fenerbahçe Top16'ya yükseldi ve çeyrek final çok uzakta değil.
Dünkü karşılaşmanın son yirmi dakikalık bölümünde saha içinde de dışında da büyük bir gerilim vardı. Acaba işler ters gidip son anda tur elden gider miydi?
Kuşkusuz maçın buralara kadar kalmaması da gerekiyordu, Baroni, Sow, Kuyt, Webo yakaladıkları önemli pozisyonları golle sonuçlandırmış olsalar son yirmi dakika Tra
SPK'nin 12 Şubat 2013 tarihli bülteninde yazılan kararlar Galatasaray AŞ.'nin ikinci bedelli sermaye artırım kararını etkilemiş ve şirketin resmi internet sitesinde açıklama yapılmamış olmasıyla birlikte artırımda bulunmama yönünde eğilim belirlediği duyumları alınmıştır.
Bunun finansal kaybının bazı medya organlarında 100 milyon dolar mertebelerinde olduğu yazılmış ve sürece en büyük etkiyi Fenerbahçe'nin yaptığının altı çizilmiştir.
Şimdi bu durum bir kaç gündür ilgili ilgisiz bir takım şeylerle birleştirilmeye çalışılmaktadır.
Ülkemiz buna pek alışkın olmamakla birlikte "demokrasiler" gücünü "sivil toplum örgütlenmelerinden" alır.
Demokrasiyi diğer sistemlerden ayıran temel fark temelinde bilgilenme, uzlaşma ve ikna olmasıdır.
Egemen ile muhalif olan arasındaki denge de böyle çalışır veya çalışmalıdır.
Demokrasilerde yanlış yapılır; ancak yaşanarak öğrenilir bir daha tekrar edilmemesi için tedbirler alınır.
Galatasaray Sportif AŞ'nin ilk sermaye artırımının sorunlar içerdiği yönelik geçtiğimiz sene bir kaç kişi fikir beyan etmiştir. Medyadaki karşılığı Sn. Yavuz Semerci olmuştur. Kendisi özellikle borsa, sermaye piyasası gibi konulara "uzman" olduğundan fikir b
Trabzonspor yönetimi uzun zamandır Fenerbahçe gerilimi ile takımını bugünlere getirdi, ancak bu durum her seferinde ters tepti. Fenerbahçe bu gerilimli ortamda sakin kalmayı başararak istediğini aldı, hatta daha fazlasına sahip oldu.
Maçın geneline ve Trabzonsporlu oyuncuların saha içindeki oyunlarına bakıldığında bu net olarak görülebiliyordu.
Baskılı, arzulu başlayan bir Trabzonspor vardı sanki bir galibiyet sezonunu kurtaracak gibiydi. Belki de gerçekten soyunma odasında bu konuşulmuştu.
Takımlar kendi öz sorunlarının ne olduğunun farkına varamazlarsa yaşayacakları hayal kırıklığı daha büyük olur.
Egemen'in çizgi üzerinden çıkardığı top gol olmuş olsa bu maçın senaryosu farklı yazılabilir, Trabzonspor maçı da kazanabilirdi ancak sezona ait genel başarısızlık, istikrarsızlık değişmezdi. Trabzonspor son iki sene içinde sürekli kendi içinden, özünden kaybetti ancak hatayı sürekli dışarıda aradı; en çok da "dışarıdan" en büyük darbeyi alan Fenerbahçe'de bulmaya çalıştı.
O gerilim, baskı bir anda Trabzonspor kalesinde patladı. Günah keçisi de Bamba oluverdi, kaleci Onur bile arkadaşına sırtını dönüverdi.
Bunun tam da Fenerbahçe'nin istediği bir ortam olduğunu