İleride, orta sahada nasıl bir diziliş yapılırsa yapılsın savunma hatlarının tel tel döküldüğü, acemice hataların yapıldığı, basit gollerin yenildiği bir sezon yaşıyoruz.
Ligin zirvesindekinden son sırasındakine kadar…
Milli takımımızın Çek takımı karşısında yediği goller bunun zaten en üst seviyede göstergesi oldu.
Savunma yapmayı bilmeyen, hücum eden takıma karşı pozisyon alamayan, hamle üstünlüğü kuramayan, adam kaçıran dahası adam durdurmaktan sert faul yapmayı anlayan bir beceriye, anlayışa ve oyun yapısına sahibiz.
Öyle olduğu için de örneğin Beşiktaş üçten az attığı hiçbir karşılaşmayı kazanamıyor. Hatta üç gol atma başarısı gösterdiği Bursaspor maçını zorlukla berabere bitiriyor.
Beşiktaş için en azından şunu söyleyebiliyoruz, savunmayı beceremiyor ancak hücumda çok iyi sonuç almasını biliyor.
Dün Beşiktaş’ın santraforu Niang’tı. Almeida ile daha çok yüksek toplarla oynamaya alışmış takımın Niang ile topu yere indirmesi gerekiyordu.
Fernandes’le bunu az çok gerçekleştirebildiler. Oğuzhan olsaydı kuşkusuz bambaşka bir senaryo gerçekleşebilirdi.
Meireles'in atılmasıyla maç Fenerbahçe için savunmanın ön plana çıktığı tipik bir deplasmandan alınacak beraberlik sonucuna dönüştü.
Görüntü olarak mücadele seviyesi yüksek ancak yaratıcılıktan uzak bir Fenerbahçe izledik.
Bunun da tek bir sorumlusu var o da Meireles.
Futbolda temel gerçek her zaman sahada oynayan futbolculardır; sonra diğer bileşenler buna eklenir. Bu nedenle sahada oynayan kişinin ne yaptığı belirleyicidir.
Meireles, Galatasaray karşılaşmasında haklı bir kart görmüş, oyundan atılmış, hakemin raporuna eklediği yapmadığı başka bir eylemden ötürü ekstra ceza almış ve biz de bu satırların arasından kendisini savunmuştuk.Bunu bir terazi kefesine koyma niyetinde değilim. Ancak gerçekleri her zaman doğru şekilde görmeyi bilmek gerekiyor.
Meireles dün aynı pozisyonda rakibine iki defa tekme atarken kafasından ne geçiriyordu, bu hareketini profesyonelliğinin neresine yerleştiriyordu, merak ediyorum.
Ayrıca pozisyon gereği bile olmaksızın karşılaşmanın daha hemen başında arkadaşlarını eksik bırakmanın nasıl bir zihin ürünü olduğunu da...
Meireles'in olmasıyla olmaması arasındaki fark elbette hissedilir derecededir.
Her ne kadar Sneijder çok büyük ses getiren bir transfer olmuşsa da Drogba isminin dünyadaki ve ülkemizdeki algısı kuşkusuz çok farklı. Anadolu'ya çıkın ve yüz kişiye bu iki futbolcunun adını sorun muhtemelen Drogba'yı bilmeyen bulamazsınız.
Sahaya çıktığında üzerinde taşıdığı ismin ağırlığının Akhisarlı oyuncuları ezdiğini gördük. Herkes merak içindeydi, sahadaki Akhisarlılar da öyle...
Neredeyse ayaklarındaki topu Drogba'ya teslim ettiler, hadi oyna diye.
Ve o merak eylemsizliği, tutukluğu getirdi; Burak'ın çok güzel ortasına iki rakip savunma oyuncusunun arkasından çok iyi yükselen Drogba rakip için en can acıtıcı yere topu gönderdi. Topun şiddeti de bu acıyı artırdı.
Gol mü olacak yoksa dışarı mı çıkacak; gol mü olacak, dışarı mı çıkacak...
Kuşkusuz böyle üst düzey oyuncuların futbol şansı da yanlarında olur. Sonuç kesinlikle goldür.
Drogba'nın golü futbola ait görsel bir şölen, temaşanın en üst noktası, keyfidir.
Emre'nin uzaktan vuruşu kaleciden döndüğünde Webo'nun gol atacak yerde olması Fenerbahçe'nin belki de uzun zamandır eksikliğini duyduğu büyük bir boşluktu.
Bunu bir süre Semih yapmıştı, ancak bir kaç senedir Fenerbahçe ceza sahası içinde fırsat kovalayan bir santrafor arıyordu.
Sow geldiği günden bu yana en pozitif katkıyı yaptığı bir döneme girmiş görünüyor. Topu ayağında tutuşu, kaleye sırtı dönük ve yüz yüze oynamayı bilmesi, arkadaşlarına boş alan açması, mesafe ve yer gözetmeksizin hedefe şut çekebilmesi Fenerbahçe'ye hücum zenginliği sağlıyor.
Webo da Sow'la birlikte rakip savunmanın bütün dengesini bozuyor. Kaleye çok yakın pozisyon alışı, dönen topları takip etmesi, boşluklara kaçışı Sow'un yarattığı zenginliği pekiştiren, puana dönüştüren bir sonuç oluyor.
Webo yokken, Sow ikisini birden yapmaya çalışıyor, ancak aynı anda iki yerde olamayacağından sonuç alınamıyordu.
Sow'un arkasında oynayan Emre'nin de özellikle dikine oyun kurma zafiyeti yaşayan Fenerbahçe orta alanına katkı yarattığını söyleyebiliriz.
Baroni'nin çıkışı, Emre'nin bu bölgeye geçişi, Meireles'in de hücum bölgesine yaklaşmasıyla ikinci yarı çok güzel bir oyun oynayan Fenerbahçe izledik.
Peş
Beşiktaş savunmasının yaptığı peş peşe hatalar sonucu yediği basit gol futbolumuzda sorunun nerede olduğunu güzel bir örneği gibiydi.
Bu sezon Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe'nin, hatta milli takımımızın yediği golleri peş peşe izlersek savunma zafiyetinin boyutu bütün netliği ile gözler önüne serilecektir.
Oysa genel olarak taktiksel dizilişlere baktığımızda ligimiz çift ön liberolu savunma düzeni ile oynanıyor. Dizilişlerin formatı nasıl olursa olsun savunma bölgesinde görev yapan oyuncuların adam karşılama, topa müdahale, (savunma alanını) üç boyutlu düşünmede kritik hatalar yaptığını sıklıkla izliyoruz.
İlk yarı süresince Elazığspor çok uygun pozisyonlar buldu. Rahatlıkla ileriye çıkabildi. Burada tek pasa dayalı oyunun etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak Beşiktaş savunmasının böylesine cömert olduğu bir devrede Elazığspor sadece bir gol atabildi. Daha fazla atamamasının nedeni kalite farkından kaynaklanıyordu.
Beşiktaş'ta Sivok'un savunmayı toparlayan adam olarak sivrildiğini gördük. İbrahim Toraman'ın yapması gerekenler dahil olmak üzere her tarafa yetişti.
Beşiktaş'ın galibiyet golünde kale içine doldurduğu top asist niteliği taşıyordu.
İbrahim Toraman
Birkaç haftadır ligimizin standardından söz ediyoruz. Şimdi bunun neye karşılık geldiğini Avrupa’nın en önemli altı ligini sıralamaya alarak hem anlamaya hem de Avrupa’nın genel bir ortalamasından yola çıkarak ligimizin bunun neresinde olduğunu görmeye çalışalım.
İlk tablo Avrupa’nın lider takımlarından oluşuyor. Bunu ikinci, üçüncü ve dördüncü takımlar sıralaması izleyecek. Her tablonun altında en başarılı ve en başarısız liglerin hesaba katılmadığı bir ortalama değer olacak. Yani en başarısız lig olarak görülen Türkiye’den herhangi bir veri genel ortalama hesaba dâhil edilmemiştir.
Görüleceği üzere Galatasaray galibiyet ve maç başına puan ortalamasında bu sıralamanın en başarısız takımı durumundadır. İspanya, Almanya ve İngiltere Liglerinin liderleri çıktıkları her maçın %80’ninden fazlasını 3 puan ile kapatırken, Galatasaray ligde yaptığı her iki maçtan ancak birini kazanabilmektedir.
Bir sonraki tablo ikincilerin sıralamasını gösteriyor.
Burada ilginç bir veri ile karşılaşıyoruz. Galatasaray’ın ikinciler sıralamasının da altındaki bir yüzdeyle başarı ortalaması sağlamış olduğunu görüyoruz. Antalyaspor yine bu sıralamanın en altında kendine yer bulabilirken,
Futbolumuzun iki temel sorunu var.
Birincisi; yerleşik bir taktik düzene sahip değiliz.
İkincisi ilkiyle de bağlantılı kadro zafiyetimiz, doğru oyuncu seçimleri yapamıyoruz.
Futbolumuza yıllardır egemen olan düşünce yapısı; milli takımın (aslında aynı paralelde kulüp takımlarının da) bir üst yapı oluşumu olduğu, doğru organize edilmiş en fazla 24 kişilik bir kadro ile her türlü başarının geleceğiydi.
2002’deki Dünya ve 2008’deki Avrupa üçüncülükleri bu anlamda çok parlatıldı.
Hatta futbolumuzun çok bilir duayenlerinden biri çıkıp 2002’de neden dünya şampiyonu olamadığımızı bile sorabilmiştir, teknik direktör Şenol Güneş’i eleştirmek için.
Bu bakış açısı sadece yanıltıcı değil, sakattır.
Futbol Federasyonu son yirmi yıl içinde ekonomik olarak çok güçlendi. Ekonomi rahat hareket edebilmenin, yeni projeler yaratabilmenin en önemli bileşenidir.
Sezonun ikinci yarısı başlayalı 3. haftayı tamamladık.
Lider Galatasaray 5 puan, Beşiktaş 7 puan, Fenerbahçe de dünkü maçla birlikte 5 puanı kaybetmiş oldular.
Galatasaray'ın en yakın rakibiyle arasındaki fark hala 4, Fenerbahçe'yle de 6 puan olduğu için cebinde birden fazla maç için kredisi varken, Fenerbahçe için aynı şeyleri söylemek mümkün değildir.
Fenerbahçe Elazığspor maçıyla birlikte Sivasspor'a da 3 puanı tepside sunarak eline geçen bu büyük fırsatı geri çevirmiş oldu.
Fenerbahçe yeni üç transferinin merakı ve liderin de puan kaybetmesiyle heyecanlanmış coşkulu, arzulu, tutkulu taraftarının önüne çıktı. Aslında kadro kurulumu olarak kimsenin de itiraz edemeyeceği oyunculardan kuruluydu. Maça iyi de başladı.
Ancak...
Fenerbahçe'nin savunmasında işin önemi konusunda yeterince bilinçlenmemiş ya da anlamamış oyuncuları var.
İlk golde Bekir'in Eneramo'ya neredeyse rahat vurabilmesi için doğru açıyı gösteren bir pozisyon alışı var ki herhalde bunun modern futbol literatüründe karşılığı yoktur.