Galatasaray'da Fatih Terim'in çözemediği yapısal sorunlar

1 Aralık 2012

Galatasaray’da işler istenildiği gibi gitmiyor.

28 Eylül’de Ordu’da kaybettiği karşılaşmadan bu yana istikrar çizgisini bir türlü yakalayamadı. Peş peşe puanlar kaybedildi. Bu puanların deplasmanda olanları değil ama TT Arene’da verilenler Galatasaray’ın mutlak anlamda kayıp hanesine yazılacaktır. Çünkü Süper Lig’de artık deplasmanlar büyük takımlarımız için kolay puan alınacak yerler olmaktan çıktı.

Galatasaray’ın bu düşüşünde neler etkili?

Öncelikle geniş kadro yapısının Galatasaray’da Fatih Terim’in kafasını sürekli karıştırdığını kazandığı maçlarda dahi burada not etmiştim.

Neden?

Hafta arasında Aykut Kocaman ifade etti; hala teknik direktör takımı olma özelliğine sahip değil takımlarımız.

Karşılaşmaların genel niteliğini belirleyen taktik disipline bağlı takım oyunu değil; oyuncuya bağlı sistem…

Oysa nasıl basketbolda ve Avrupa’daki bazı ülkelerde olabiliyorsa teknik adama veya sisteme bağlı takım kurgusu oluşturmak önemli.

Yazının Devamı

Tanıl Bora'nın düşünce balonlarına üflediği

29 Kasım 2012

Sporun bütün branşlarında hakem var. Ancak takım oyunlarını yöneten hakemlerin durumu diğerlerinden biraz farklılık gösteriyor.

Dün Radikal’deki köşesinde Tanıl Bora hakemsizliği özlemekten söz etmiş. Hakemlerin yaşadığı zorluklardan hatta intihara kadar sürüklenen psikolojik bozukluklarını ön plana çıkarmış.

“Hakemlerin bu kadar ‘önemli’ hale gelmesi bir arıza değil mi? Fikret Doğan, Taraf’taki bir iki yazısında, çocukluğun hakemsiz futboluna dönüş ütopyası kurmuştu. Hakem bir oyunbozan ona bakılırsa. Kızıyoruz ama oyunu ona muhtaç ettiğimiz için aslında kendimize dönüp bakmalıyız.”

Futbol bir endüstri haline geldikçe, onun yarattığı ekonomiden birçok kişi pay almaya başladıkça tartışmalar çok daha büyük hale gelecektir.

Tanıl Bora’yı Birikim dergisindeki yazılarından bilirim. Ancak süreç onu futbolun içine ister istemez çekmiştir.

Önce şu sorunun cevabını arayalım.

Çocukluğumuzda futbol hakemsiz miydi?

Hangi yıllardan söz ediyoruz? İngiltere’nin tartışmalı bir hakem kararıyla Dünya Şampiyonu olduğu 1966’dan mı?

Yazının Devamı

İyi bir 'toplum mühendisi' olarak Aykut Kocaman'ın yaptıkları

28 Kasım 2012

Pazar akşamı Aykut Kocaman oldukça geniş açıklamalarda bulundu; insanların kafalarındaki bazı sorulara net cevaplar verdi. Aslında göreve geldiği ilk günden bu yana medya önüne geçtiğinde her türlü soruya karşılık içtenlikle konuştuğunu biliyoruz.

Açıkçası teknik adamların konuşmasının her zaman başkanların yaptığı açıklamalardan çok daha etkili ve doğru olduğuna inanıyorum.

Ayrıca nasıl futbolcuların attığı her adımın, pozisyonun, koşu mesafesinin istatistiği tutuluyorsa teknik direktörlerin kaç farklı kelime ile konuşuyor olduğunun da ölçülüp ortaya koyulmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Ancak futbol medyamız, kamuoyu açıklamalarla yetinmek yerine yine bunları olmadık anlamlara getirecek aşırı yorumlara kaçıyor. Çünkü içerikten çok manşetlerle yaşıyoruz. Hep bir başlık atma ihtiyacımız var.

Oysa futbolumuzu, sporumuzu daha doğru bir seviyeye getirebilmenin yolu kamuoyunu da o sürece aktif olarak bilinçli bir şekilde dahil etmekten geçiyor.

Örneğin Aykut Kocaman’ın Fenerbahçe’nin bir antrenör takımı olup olmadığı konusundaki yorumu ilgi çekiciydi.

Türkiye’de bunun çok zor olduğu hatta hiçbir zaman gerçekleşemeyeceği yönünde bir açıklama yaptı.

Bu hiç kuşkus

Yazının Devamı

Fenerbahçe ikinci yarı bir filozof edasıyla oynadı.

25 Kasım 2012

İlk yarının son dakikası içinde Sow'un attığı gol ikinci yarı Fenerbahçe'nin oyun karakterini belirleyen en önemli etken oldu.

İkinci yarı sahada ne yapacağını çok iyi bilen, telaşsız, sakin ve huzurlu; filozof edasıyla futbol oynayan bir Fenerbahçe vardı.

Bu oyunuyla da hem Avrupa'da hem de Türkiye'de futbolu belirgin derecede diğerlerinden ayrılmaya başlıyor.

Sezon başında Fenerbahçe en çok nasıl eleştiriliyordu; iç bayıltan paslaşmaları, bir türlü sonuca gitmeyen atak organizasyonları ile ileride çoğalamayan, yaratıcılıktan uzak bir futbol oynuyorlardı.

Peş peşe gelen kötü sonuçlar, puan kayıpları sabırsız taraftarın tepkisini çekerken, böylesi bir ortam bekleyen futbol kamuoyu, medya için de bulunmaz bir malzeme veriyordu.

Burada temel mesele Aykut Kocaman'ın ne yapmak istediğini anlamaktan geçiyordu ve aslında bu son üç sezonda yaptığı transferler bile anlaşılabiliyordu.

Sabır ve istikrar başarının temel kuralıdır.

Fenerbahçe o gün teknik direktörünü değiştirmiş olsa büyük bir ihtimalle bu sezon kaybedilmiş olacaktı. Genel futbol ortalamamız zaten panik yapılmasını gerektirmeyecek derecededir.

Yazının Devamı

Galatasaray aktif dinlenirken hem yoruldu hem eksik kaldı.

24 Kasım 2012

Maçla ilgili yorum yapacak kişiler için oldukça zor bir karşılaşmaydı; Elazığspor-Galatasaray maçı.

Ama futbolun gizemli perisi yine yaptı yapacağını ve son dakikada bir penaltı pozisyonu yarattı, peşinden Muslera kırmızı kart gördü, Melo kaleye geçti ve Göksu'nun yaptığı vuruşu kurtararak heyecanı en üst noktaya kadar taşıdı.

Penaltı gol olsa bütün hafta konuşulacak bir olay olmuş olacaktı. Hakemin kararı tartışılacaktı.

Dün Akhisar ile yaptığımız yorumun bir benzerini Elazığspor için tekrarlayacağız.

Neresinden bakarsanız bakın bir Süper Lig takımı görüntüsünün çok uzağında duruyor. Bunda Yılmaz Vural faktörünün önemli bir yer tuttuğunu düşünüyorum.

Yazılarımı takip edenler bilirler teknik direktörlerle ilgili çok zor olumsuz görüş bildiririm. Ama bunun geri planında başka bir şey var.

Fenerbahçe, Aragones ile anlaştığında birinci günden sonuncu güne kadar hep karşısında olmuştum.

Yazının Devamı

Futbolun atletik ve jimnastik tarafı Beşiktaş'ta kristalleşiyor.

24 Kasım 2012

Beşiktaş’ın bu renkli görüntüsünün geri planında hiç kuşkusuz bir gençlik enerjisi yatıyor. Genç oyuncular o kadar çok koşuyor ve mücadele ediyorlar ki sporun olmazsa olmaz atletik yönü, jimnastiği Beşiktaş’ta cisim buluyor.

Futbol bir gösteriyse Beşiktaş bunu son günlerde çok iyi yapıyor.

Futbol gol atmaktan ibaretse bunun karşısında da Beşiktaş’ı yazacağız.

Ligin 30 golle en fazla gol atan takımı durumuna geldi. Trabzonspor’un 13, Fenerbahçe’nin 16 golünü hatırladığımızda bunun istatistiksel değeri bir ortaya çıkmış oluyor.

Beşiktaş’a bu dinamizmi katan Fernandes ile başlayan, Olcay, Oğuzhan ile güçlendirilen, Holosko ile desteklenmiş, son günlerde Almeida ile renklenmiş orta saha ve forveti oldu.

Bu oyuncuların birbirleriyle olan uyumu da ekstra katkı yapıyor.

Oğuzhan ve Olcay gibi iki genç yeteneğin Beşiktaş’ın feda yılında bu kadroda yer almaları çok büyük bir şans oldu. Çünkü normal şartlarda bu iki oyuncunun oynamaları fazlasıyla sıra beklemeleri gerekirdi.

Oğuzhan’ın kıvraklığı ve futbol zekasının önümüzdeki dönemde daha fazla ön plana çıkacağını bekliyorum.

Yazının Devamı

Fenerbahçe Avrupa Ligi'nin liderliğini yapıyor.

23 Kasım 2012

Kadıköy’deki ilk karşılamanın son on dakikasında gelen şok iki golle grup maçlarına başlayan Fenerbahçe, Marseille deplasmanında kazandığı 3 puanla bir maç kala grubu lider tamamlamayı garantiledi.

Üst üste dördüncü maçından 3 puan alarak içeride dışarıda seriyi kayıpsız tamamladı.

İstatistiksel olarak konuşmak gerekiyor çünkü bu seri öncesinde Fenerbahçe ve Aykut Kocaman maç kazanamamak üzerinden kurulmuş bir tablo ile eleştiriliyordu.

Dünkü maçı, Kadıköy’dekiyle kıyasladığımızda çok daha zor geçtiğini söylemek mümkün; ancak kazanan takım olma özelliği yaratan bir takım olarak Fenerbahçe Marseille deplasmanından istediği sonucu almış oldu.

Bütün bu detayların önemli olduğunu söylemek gerekiyor.

Marseille özellikle ikinci yarıda bol pozisyon buldu. Bunları değerlendirememesini futbolun adaletine bağlıyorum; Kadıköy’de aslında hiç de hak etmedikleri bir beraberlik almışlardı.

Fenerbahçe ortalama bir futbol oynayarak bir Avrupa maçı kazanmış olmasını takımın olumlu hanesine yazıyorum.

Meireles geldiği günden bu zamana ilk defa bu maçta ağırlığını gösteremedi. Bunun temel nedeni Marseille takımının orta alanda kalabalık görünmesi ve Mehmet Topal ile Meireles’in oyun k

Yazının Devamı

Hakemlik kurumunun saygınlığı bağlantısız olmasından geçer.

20 Kasım 2012

Türkiye’de spor bugün altyapılarda çocuklar daha henüz 7-8 yaşlarındayken başlıyor. Basketbol, voleybol, futbol gibi takım sporlarında 12-13 yaşlarında mücadele ettikleri ligleri var. Bu karşılaşmalarda zaman zaman en az profesyonel liglerdeki gibi büyük çekişmeler yaşandığını çok yakından biliyorum.

Çocuklar bu süreçlerden geçerek 20’li yaşlardaki üst düzey liglere hazırlanıyorlar. Önümüzdeki yıllarda liglerimizde çok daha nitelikli, donanımlı sporcular olacağını söyleyebilirim.

Bu çalışmalar başlatıldı.

Fakat yine de yetersiz. Neden? Çünkü sporcuya total anlamda bakış hala çok eksik kalıyor.

Türkiye’de yetenekli sporcuların aynı zamanda eğitimlerini devam ettirecekleri kurumlar çok sınırlı; belli bir yaş seviyesine gelen sporcu eğitim ile spor arasında seçim yapmak zorunda kalıyor.

Sporun temel taşlarından biri olan hakemlik müessesinin çok daha sorunlar yaşadığı bir gerçek. Altyapılarda basketbolun kurallarından habersiz hakemler var. Örneğin basketbolda 3 saniye, 5 saniye, atış halinde faul gibi konularda öylesine yanlış kararlar veriliyor ki kenardaki veliler saç baş yoluyor.

Hakem, hâkim gibi sahada son sözü söyleyen karar veren kişidir. Birçok kişinin aksine

Yazının Devamı