Spor karşılaşmaları kazanma ve kaybetme üzerine kurulmuştur. Özünde mücadele vardır. Kazanmanın yolu kaybetmeyi öğrenmekten geçer.
Bu nedenle ne sonsuza kadar sürekli kazanmak ne de kaybetmek mümkündür.
Elbette bu sadece sportif olarak kalabildiği ölçüde geçerlidir.
Türkiye’de yaklaşık bir senedir futbol spor olmaktan çıkıp başka bir şey haline getirilmeye çalışılıyor. İçinden geçtiğimiz ve çok sınırlı bilgi ve kaynaklarla hareket ettiğimiz için getirilmeye çalışılan şeyin ne olduğunu tam olarak ayırt edemiyoruz; sadece bazı varsayımlarla çıkarımlarda bulunuyoruz.
Bu durum Fenerbahçe veya Galatasaray’dan bir tanesinin şampiyon olmasıyla farklı anlamlar kazanmıyor. Aksine hangisi kazanırsa kazansın öncesinde ve sonrasında yaşananlar söylediğimiz şeyi doğruluyor.
Dün bütün Türkiye’nin kilitlenip kaldığı şampiyonluk finali kesinlikle bir futbol olayı değildi.
Fenerbahçeliler finale 3 Temmuz Darbesiyle hesaplaşma olarak bakıyorlardı. Yaşanan onlarca olumsuzluğa rağmen orada olabilmek önemliydi.
Galatasaray, her şeyiyle gücü zayıflatılmış bir rakibe karşı asla eşit olmayan şartlarda mücadele ediyordu.
10 Temmuz 2011 günü Türkiye’de kimsenin hiç beklemediği bir şey oldu. Türkiye’nin diyorum aslında sürecin içinde olanlar yapacakları eylemin hem farkındaydı hem de kararlıydı; çünkü bilinçliydi.
Bazen alanlardaki, caddelerdeki kalabalıkların sayısı çok önemli olur.
Bazen de o kalabalığın temsil ettiği değerler…
Kiminde milyonlarca kişiyi bir araya getirirsiniz ancak o kişilerin sahip olduğu düşünceler güçlü anlamlar ifade etmez.
Fenerbahçe taraftarı o gün Topuk Yaylası’na çıkıp yalnızlığa terk edilmiş futbolcusunu kucakladıktan sonra kendisini Bağdat Caddesinin seline bıraktı.
O yürüyüş yakın zaman içinde ülkemizde görülmüş ilk toplumsal kitle hareketiydi. Açıkçası hem yürüyenler hem de o yürüyüşe karşı duranlar için içinde belirsizlikler barındırıyordu.
Fenerbahçeli olmadığı halde o yürüyüşün ne anlam taşıdığını o an fark etmiş bazı kişilerin selin içine kendilerini bıraktığına şahit olduğum için burada rahatlıkla paylaşabiliyorum.
O kitle Şükrü Saraçoğlu’nun önünden köprü yoluna döndüğünde Fenerbahçe’nin kaderini ellerine alacaklarını ve bunun yaklaşık 300 küsur günlük bir mücadeleye dönüşeceğini belki de o an bilmiyorlardı.
Zorluklar insanları birleştirerek ona karşı direnişi sağlayan büyük bir güce dönüştürür. Elbette bunu sağlayan da o insanların derinlerinde yatan ve başka hiçbir şeyin değiştirmesine gücünün yetmediği özel bir duygudur; haklılık!
Fenerbahçeli futbolcular yine bir Trabzonspor deplasmanına çok zor şartlar altında belki de can güvenliğinin bile olmadığı ortamda gitti.
Karşılaşma öncesinde Fenerbahçeli oyuncuların böylesine gerilimli bir ortamda hiçbir şey yokmuşçasına mücadele edeceğini, rakibine sahada top göstermeyeceğine yönelik bir tahminde bulunulsa herhalde “o kadar da değil” şeklinde bir tepki görürdü.
Ancak 10 Temmuz günü Fenerbahçe taraftarının Topuk Yaylasına çıkarak futbolcusuna ve Kulübüne verdiği destekten güç alan bu cesur yürekli futbolcular 300 küsur günlük mücadelesini ligin finaline kadar taşımayı başardılar.
Üstelik her iki Kupa’da da…
Tarih, böyle zamanlarda ortaya çıkan kahramanların özel destanlarıyla doludur.
Fenerbahçe’nin bütün futbolcuları için ayrı bir şey yazmak mümkündür. Hiç kuşkusuz onların arasından birini çıkarıp ona hak ettiği değeri verip ve övgüyü de yapmak gerekiyor.
Yıllar sonra
Üst düzeyde heyecan ve gerilim dolu karşılaşmaların peş peşe takımlar üzerindeki etkilerini izlediğimiz bir iki gün yaşadık.
Bu durumun ne kadar yıpratıcı olduğu gerçeğini sanırım en fazla Fenerbahçe yaşıyor.
Sow ve Alex’in sakatlıklarına dün Gökhan Gönül de eklenmiş oldu.
Sakatlıktan yeni çıkan Alex ister istemez bir form düşüklüğü de yaşıyor.
Kuşkusuz sonucu sadece bu durumla açıklamak yetmez. Oyun sahada oynanıyor ve bunun için de her takım on bir oyuncu ile orada hazır bulunuyor.
Beşiktaş’ta Tayfur Havutçu’nun neler yapabileceğine yönelik bazı işaretleri görebiliyoruz. Yıllardır takımın en büyük sorunu savunmada kilitleniyor. Mustafa Denizli dönemini bir kenara koyarsak, Carvalhal de dahil olmak üzere bu soruna bir çare bulamadılar.
Özellikle bu iki sezon Portekiz ekolünün ve yıldız oyuncularının etkisiyle parçalı bir takım görüntüsünde hücum hattı ile savunması birbirinden kopuk bir takım gibi oynadılar.
Tayfur Havutçu ilk üç maçta savunmayla ilgili yapmak istediklerini sahaya yerleştirmeye çalıştı. Bu biraz da Mustafa Denizli’nin oyun şablonuna yakın bir dizilişti.
Fatih Terim, sezonun ilk yarısında TT Arena’da’da oynanan ve çok başarılı olan Fenerbahçe maçının kadrosunu bugüne kadar korumaya gayret gösterdi. O kadro ve sahaya yayılan dizilişin Galatasaray’ı bugüne kadar taşıdı.
Birbirleriyle uyumlu, eksikliklerini tamamlayan, nerede nasıl duracağını bilen ve özellikle de formda futbolcular Galatasaray’ın en önemli kozu oldu.
Bu oyuncuların aynı çizgide devam edeceğini de görebiliyoruz.
Ancak her zaman aynı başarıyı göstermek mümkün olamayabiliyor. Burada karşı takımın nasıl oynadığı çok önemli bir bileşen olurken diğer taraftan sizin sahada bildiklerinizi ne şekilde uyguluyor olduğunuz önem kazanıyor.
Trabzonspor dört gün önceki görüntüsünden çok uzak bir performans sergilerken her alanda Galatasaraylı oyuncuların oyun kurmasına engel oldu.
Trabzonspor’a geçen sene çok şey kazandıran geriden hızlı hücum yaparak ileri çıkışların örneklerini bu maçta sıklıkla yakaladılar.
Galatasaray çok adamla atağa çıktığı için geride eksik yakalanabiliyor. Sarı kırmızılılar bu eksiğini rakip alanda tam saha baskı uygulayarak kapatmaya çalışıyor. Ancak orta alanda kaptırılan toplar büyük tehlikeye dönüşebiliyor.
İlk yarının son on dakikasınd
Türkiye’de gazetecilik, yorumculuk, habercilik, araştırmacılık kavramlarında çok önemli erozyonlar yaşanıyor.
Alt üst oluş dönemleri turnusol gibidir. Herkesin niteliğini ortaya koyar.
Mesele hangi taraftan yana olduğunuzla ilgili değildir; tarafınızda nasıl duruyor olduğunuzla bağlantılıdır.
Çanakkale Savaşı’nda düşman orduları ile Ordumuz arasında yaşananlar savaştan öte bir ilkeli ilişkidir.
Öyle olduğu içindir ki bu topraklarda can vermiş olan ANZAC’ların torunları her sene aynı tarihlerde bu topraklara geliyorlar.
Öyle olduğu içindir ki Mustafa Kemal bu topraklarda can vermiş düşman askerlerinin ailelerine artık onların bizim emanetimizde olduğuna yönelik mesaj göndermiştir.
Batı medeniyetini bugünlere taşıyan şey akıl, bilgi, birikim, derleme, değerlendirme, yeniden yapma, ders almadır.
Ve hiç kuşkusuz adalettir!
Fenerbahçe geçen sene geçtiği yollar, rakipler, sıkıntılar her ne ise yine aynı yerden devam ediyor.
İşi çok zor; çünkü rakipleri onunla oynamayı önemsiyor.
Başarmak gerçekten güç ve sabır gerektiriyor; çünkü rakiplerinin Fenerbahçe’yi yenmek gibi bir hesabı var.
Zaten bu Süper Final’in en heyecanlı, zevkli ve çekişmeli karşılamaları içinde Fenerbahçe’nin bulunduğu maçlar oluyor.
Her hafta takım kurmak zorlaşıyor; çünkü…
Sezona en önemli kozlarını kaybederek başlayan Fenerbahçe’nin son iki maçta da üç oyuncusu çeşitli nedenlerden ötürü oynatamayacak duruma geldi.
Sow’un ikinci yarı Fenerbahçe’ye katkısı ortadadır. Yokluğunun etkisini olmadığı maçlarda net olarak görebiliyoruz.
Alex geçen hafta sakatlandı.
Demokrasi kamuoyunun omuzlarında yükselir. Modern çağda siyasi partiler, kurumlar, meclisler, hükümetler veya devlet başkanları kamuoyuna rağmen varlıklarını sürdüremezler.
Bu nedenle yeni milenyumun hemen öncesinde ve sonrasında kiminde dış müdahalelerle de olsa bazı diktatörlükler yıkılmıştır. Yıkılmaz gibi görünen kişiler devrilmiştir.
Kamuoyunun neyi takip ettiği, izlediği, neye inandığı veya inandırıldığı önemli bir etkendir.
3 Temmuz süreci Türkiye’nin ortasına bir bomba gibi düştüğünde bu sürecin propagandasını yapanlar anında bir kamuoyu oluşturma, insanları ikna etme çabasına giriştiler. Ortada anlaşılması, takip edilmesi olanaksız birbiriyle çelişen bilgi kirliliği yaşanırken; bu kişiler özellikle yanlı yorumlarla insanların zihinlerine daha soruşturma içindeki insanlar tutuklanmadan suç unsurunu yerleştirmeye çalıştılar.
Bu aslında bir çok olay sırasında yaşadığımız türden bir eylemdir.
O kişiler zaten bu işi yapmak üzere oradadırlar ve yaptıklarını eleştiriyor olsanız da anlamaya çalışmalısınız.
Mesele o kişilerin ne yaptığı değil; kamuoyunun neye inandığıdır!
İşte 3 Temmuz’dan 7 gün sonra bu kişilerin hiç beklemediği bir gelişme oldu ve Fenerbahçeli sü