1959 yılından bu yana düzenlenen profesyonel futbol ligimizde ikinci defa şampiyon bir grup maçları sonunda ortaya çıkacak.
Çok özel bir sezon yaşıyoruz. Futbolumuz bu kadar yoğun heyecanı kaldırabilecek mi bu yaşayarak öğreneceğiz.
Açıkçası bu süper final kurgusunu yapanların kafasında tam olarak ne vardı, bilmek mümkün değildir.
18 takıma sahip ve normal bir sezonda 34 lig maçı yapan bir ligde play off sistemi gerekli midir, değil midir, bunu insan kendisine sürekli sorup duruyor.
Sezon başında bu uygulamanın UEFA tarafından pilot olarak Türkiye’de uygulatıldığı tahmini yapmıştım. Herhangi bir duyum ya da bilgiye dayanmayan sadece TFF ile UEFA’nın o tarihlerde sürekli yakın ilişkisinden kaynaklanan bir öngörüydü sadece.
Geçen sezon İspanya’da bir Real Madrid-Barcelona rekabeti yaşandı; La Liga, Kupa ve Şampiyonlar Ligi’nde. Bu Avrupa’da belki de yılın olaylarından bir tanesiydi. Milyonlarca insan haftalarca bununla yattı ve kalktı.
Aynı şey bu sezon La Liga ve Şampiyonlar Ligi’nde yine tekrar etme potansiyelini taşıyor.
34 veya 38 maç serisinde yaşanan sadece iki maçlık rekabetin maç adedi bakımından artması aslında insanların ilgisini çekebilecek bir şey.
Galatasaray futbol takımı bir bütün halinde çok iyi konsantre olduğu sezonu lider tamamladı.
Sezon boyunca Galatasaray’ın gelişim çizgisini sürekli tartıştık. Bu maçla ilgili söylememiz gereken şey, çizginin doğrultusunu bozmadan devam ettiğidir.
Transferleri bir kenara koyarsak Fatih Terim’in bu sezona damgasını vuran hamlelerinin altını bir kere daha çizelim. Çünkü bu maç o hamlelerden sonuncusunu parlatması bakımından önemliydi.
Öncelikle Emre Çolak, Semih Kaya ve Aydın Yılmaz’dan konuşmamız gerekiyor.
TT Arena’da oynanan Fenerbahçe derbisi Emre ile Semih’in yıldızlaştığı bir karşılaşmaydı. Belki de Galatasaray’ın yıllardır kangren olmuş iki bölgesine takımın altyapısından yetişmiş iki oyuncuyu yerleştirip bunda da başarı ve istikrar sağlamak Galatasaray’ın büyük bir sorununu çözdü.
Pozisyonunda yıllardır forma giyen ve ağırlıklarıyla başarısız olan Servet ve Gökhan’dan sonra Semih, gençliği, enerjisi ve mücadeleci yapısıyla Galatasaray’ın defansını toparladı.
Dün de birçok ikili mücadelede rakip forvetleri canından bezdiren bir futbol ortaya koydu.
Bugün biraz da Aydın Yılmaz konuşalım.
Alex’in forma giymediği bir karşılamada onun oynadığı pozisyonda kimin ne şekilde görev yapacağının denemesi ve karmaşası vardı ilk yarı. Önce Stoch denedi; olmadı. Sonra Caner biraz oynamak istedi, üst üste yaptığı yanlış pas tercihleri ve hatalarıyla taraftarının tepkisini üzerine çekti.
Böylece koca bir 45 dakika Aykut Kocaman’ın farklı oyuncu tercihleriyle klasik taktiğini oynama düşüncesi çerçevesinde yaşandı ve bitti.
İlk yarının özetinde Fenerbahçe’nin tek bir atak gerçekleştirememesi, Antalyaspor kalesine şut çekememesini yazabiliriz.
Bol yan ve geri paslara dayalı, bir türlü olgun pozisyona dönüşmeyen denemeler Antalyaspor’un kalabalık defans kurgusunun arasında sürekli duvara çarpıp geri döndü.
Antalyaspor içinde bulunduğu can havlinin de etkisiyle sonuna kadar mücadele edecek bir takım görüntüsü çizdi. Mehmet Özdilek, oyuncuların arasındaki mesafeyi kapatarak oyunu dar alana sıkıştırıp, Fenerbahçe’nin hücum yapma arzusundaki oyuncularına çoğu zaman üç futbolcu ile baskı kurdu.
Böylesine baskılı savunma anlayışına Bienvenu tarzındaki oyuncuların tek başlarına karşılık vermesi çok zordu. Zaten başarısız oldu.
İkinci yarı Aykut Kocaman başka bir şey denedi.
Beşiktaş’ta bu sezon için gecikmeli bir buluşma vardı. Tayfur Havutçu ile defa takımının başında teknik adam olarak çıkması bakımından önem taşıyan bir karşılaşmaydı Karabükspor eşleşmesi.
Carvalhal’in gidişi ile ilgili hafta arası konuşmuştuk.
Aslında o gün üzerinde durmadığımız bir detay vardı. Carvalhal’in çalıştırdığı takımı Tayfur Havutçu’nun kurmuş olduğu gerçeğini atlamıştık. Bu durumda ortaya üzerinde düşünülmesi gereken yeni bir konu çıkıyor; Beşiktaş’ın bu sezon yaşadığı başarısızlık Carvalhal’den mi yoksa kadrodan mı kaynaklanıyordu?
En güzel cevabını sanırım play off serisinde Tayfur Havutçu’nun bu takımla neler yapabileceğini izlerken alacağız.
Beşiktaş’ta bu sezon hep Guti, Quaresma, Simao, Almeida’yı konuştuk. Fernandes bu transferlerin içinde hep bir bonus olarak değerlendirildi. Oysa takımın merkezinde Fernandes’in olduğu, onun yönettiği veya yönlendirdiği bir Beşiktaş her zaman etkili göründü.
Beşiktaş’ın bir Fernandes gerçeği var.
Karabük’te etkisiz ve oyunun son bölümlerinde profesyonelliğinde dışına çıkan bir Almeida’nın yanında belki de futbola küsmüş bir Quaresma izlerken, sahanın her tarafında döne döne, kat ede ede oynayan bir Fernandes
3 Mart 2012 tarihinde gazetelerimize ve sosyal paylaşım ağlarına bir haber düştü. Bir grup Fenerbahçe taraftarı FK Novi Pazar’ın Partizan ile oynayacağı karşılaşmayı izlemek ve destek olmak amacıyla Sırbistan içinde kalmış Novi Pazar’a gitmişti.
Fenerbahçe taraftarının Novi Pazar ilgisi 1 Ekim 2011’de Şükrü Saraçoğlu’nda açılan bir pankartla başlıyor.
Boşnakların yoğun olarak yaşadığı bir kent olan Novi Pazar, Sırbistan Ligi’nde mücadele ediyor.
Yugoslavya olarak bildiğimiz bu topraklarda 1991 yılından bu yana büyük ayrılıklar ve trajediler yaşandı. Sosyalizmin harcını kardığı ve içinde yedi sekiz etnik yapıyı bir arada tutan bu yapı sistemin çökmesiyle hızlı bir ayrışmaya girmiş, sonu iç savaşla biten büyük bir çatışma ortamını da hazırlamıştı.
Bu toprakları Osmanlı’nın vilayetleri olması bakımından Türkiye’nin mücavir alanı şeklinde tarif etmemiz emperyal bir yaklaşım anlaşılmamalıdır.
Türkiye geçen sene Libya’da yaşanan olaylar dahil olmak üzere Osmanlı’nın yayıldığı tüm bölgelere karşı üzerinde hala bir sorumluluğu var. Türkiye bu durumdan istese de kaçamıyor.
Osmanlı’nın yayıldığı bütün bu coğrafyada bugün dahi yaşanan kargaşa zamanında nasıl bir rol
Futbolumuzun teknik direktör arşivine katılan son kişi Carvalhal oldu. Peş peşe alınan yenilgiler ve puan kayıpları sonrasında beklenen bir gelişmeydi.
Carvalhal’ın Beşiktaş serüveni Tayfur Havutçu’nun malum operasyon sonrasında tutuklanmasından sonra başlamıştı. Kendisinin de deyimiyle bir çeşit emanetçi pozisyonundaydı ve Havutçu’nun tahliye olmasıyla bir süre belirsizlik yaşandı. Ancak takımın Avrupa Kupalarında yoluna devam ediyor oluşu, o günlerde Beşiktaş’ın daha derli toplu görüntüsü bir anlamda bugün geldiğimiz süreci biraz uzattı.
Beşiktaş’ın milenyumdaki teknik direktör arşivi oldukça kabarık görünüyor.
1.Scala 2000-2001
2.Daum 2001-2002
3.Lucescu 2002-2004 (2003 yılında Şampiyon yaptı)4.Del Bosque 2004-2005
5.Rıza Çalımbay 2005
Bu sezon tekrarını sıklıkla izlediğimiz maçlarından birini oynadı Fenerbahçe. Bu oyun yapısıyla ilgili görüşlerimi önceki hafta burada tartışmaya çalışmıştım.
Her karşılaşma diğerinden oyun şekli bakımından farklılıklar gösterebilir.
Aykut Kocaman, rakibi Şenol Güneş’in kendisinin kanatlara önlem alacağını öngörmüş olmalı ilk yarı oyunu sürekli merkezden geliştirdi. Fenerbahçe’nin merkezinde atak organizasyonları yapacak iki oyuncu var; Alex ve Emre. Emre’nin İstanbul’da kalması ortaya başka bir oyuncunun çıkmasına neden oldu.
Caner’i sıklıkla sol kanatta görmeye alışığız. Diziliş olarak da orada başladı ancak sürekli Emre’nin pozisyonunda oynarken izledik. Alex’e yaklaştıkça Fenerbahçe’nin atakları çok daha etkili oldu. Gol öncesinde de Caner’in merkezdeki rolünün büyük önemi vardı.
Fenerbahçe’nin merkezden oynama tercihi Mehmet Topuz’u da birkaç kere onun alışık olmadığı şekilde gol pozisyonuna soktu. Mehmet son vuruşlarda çok başarısız olsa da pozisyona girmesi Fenerbahçe’nin atak zenginliğini ve momentumunu arttırdı.
Futbolda gol pozisyonuna giriyor olmanızın sizin ve rakibiniz üzerinde psikolojik etkisi vardır. Fenerbahçe bu etkiyi ilk yarı adım adım arttırarak
Aziz Yıldırım üzerine bu ülkede bir operasyon olacağına yönelik dedikodu kazanı yıllardır kaynar dururdu. Birçok teknik takip yapılmış olması da muhtemeldir. Bunların bir kısmının Fenerbahçe’nin şampiyonluklarıyla sonuçlanmadığı için adli bir soruşturmaya dönüştürülmemesi de bu süreçte yapılan açıklamalardan anlayabiliyoruz.
Yıllardır bu ülkede her türlü başarının ardında bir başka şey arandı. Başarmak için sadece sahada olmanın yetmediği konuşuldu tartışıldı.
3 Temmuz’dan bu yana Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’ı yargılanmadan suçlu sandalyesinde infaz etmeye çalışan kişi, grup ve toplulukların zihin dünyalarının sadece şaibe ve karanlık ilişkilerden oluşması da çok anlamlıdır.
Bu kişilerin arasında eski futbolcu, hakem, yönetici ve isimlerini daha çok siyasi süreçlerin içinde duymaya alıştığımız kişilerin bulunması bu iddia sahiplerinin düşünce dünyalarındaki gerçeklerin aynı zamanda reel dünyada birer karşılığı olabileceği sonucuna da götürüyor bizleri.
3 Temmuz’dan bu yana organize ve senkronize bir şekilde birçok noktada eş zamanlı olarak süreç üzerine yorum yapanların birbirini tamamlayan eylemler içinde bulunmaları da anlamlı ve dikkat çekicidir.
Kuşkusuz