Fenerbahçe’nin yıllardır Galatasaray’a karşı kurduğu üstünlüğün nedenleri üzerine çokça çeşitlemeler, tahliller yaptık. Belki de sonuca direkt etki eden şeyin stadyum gerçeği olduğunu ilk defa Arena ölçeğinde yaşamış oldu Galatasaray. Arena’nın maç öncesindeki coşkusu, açılan büyük bayraklar takımı havaya sokmakla kalmadı ekstra motivasyon yükledi. Bu ister istemez takımın genel oyun gücüne yansıdı, etki etti.
Galatasaray derbiye çok daha hazırdı. Bunun nedenlerini zaten biliyoruz. Psikolojik etkenler bu sefer ev sahibi takımın lehine işledi.
Orta sahada kurulan üstünlük rakibin defansına karşı iki üç katına çıktı.
Karşılaşmanın ilk golünün 33. dakikada gelmiş olması futbol mucizesiydi; ancak Fenerbahçe bunu Volkan özelinde başarmıştı.
İşin bu tarafından baktığımızdaysa tipik bir Galatasaray Fenerbahçe mücadelesiydi. Karşılaşmaya çok iyi başlamış bir Galatasaray vardı sahada, ataklar üst üste geliyor ancak gole dönüşmüyordu. Ya topla buluşan oyuncunun beceriksizliği veya şansızlığı ya da kaleci Volkan olağanüstü kurtarışları maçın dengede gitmesinin nedeniydi.
Ancak karşılaşmanın dengede gittiği bir an Fenerbahçe defansının yaptığı büyük hata gole dönüşünce maçın
Galatasaray MP’ın da bulunduğu D Grubu Euroleague’in en az sayı ortalamasıyla maçların oynandığı bir eşleşmelere sahne olurken; ilginçtir Montepaschi Siena karşılaşmalarının ilk ayağında ortalamanın üzerinde basket atılmıştı.
O maçın yıldızları 24 sayı ile Kaukanes ve 19 sayı atan Mccalebb İstanbul’da sahada forma giyemedi.
Onların yokluğunda sayı yükünü Andersen ile bize hiç de yabancı olmayan Rakoçeviç üstlendi. Toplamda 35 sayı üreten bu ikiliden Andersen 8 de ribaunt alınca 63-67 sona eren karşılaşma için oldukça iyi sayılacak bir katkı yapmış oldu.
Montepashci Siena oturmuş kadrosuyla tam bir Euroleague takımı gibi oynadı. Karşılaşmanın hiçbir bölümünde kontrolün rakibe geçmesine izin vermedi. Zamanı doğru kullanarak en kritik anlarda isabetli atışlar buldu.
Genel anlamda dengede giden bir maç olurken; tüm takımlarımızın eksiği olan serbest atışlarda; İtalyanlar 18/21 ile %86’lık bir isabet kaydederken ekibimiz 10/19 atış yapıp %53’te kaldı.
Andric 4/9’luk isabetle belki de maçın kaderini tayin eden adam oldu.
Olimpija maçının yıldızı olan Furkan Aldemir Siena karşısında kısa sürede faul problemine girerken kritik bir hücumda Shumpert’a asist yapacağım derken
Genel futbol oyun karakterimizde defansif anlamda önlemlerin gelişmesiyle, takımların hücum organizasyonlarında rakip ceza alanının içine girmede zorlanma, taktiksel yenilikleri çeşitlendirmede başarısızlık arttıkça son haftalarda uzaktan şut tercihlerinde dikkat edilir derecede bir yükseliş gözlemliyor, izliyoruz.
Cumartesi günü Kadıköy’deki mücadelede neredeyse 40 tane şut izledik. Bu şut tercihlerinden 3 tanesi gol oldu.
Dün de Antalya’da iki takım birer golünü benzer noktalardan uzaktan kaleye atılmış gollerden buldu; kaleye atılan şut denemesi de Kadıköy’dekinin yarısı kadardı.
Beşiktaş’a galibiyet getiren sayı ise set oyununda başarılı savunma yapan defansın duran topla aşılması yoluyla kazanıldı.
Doğru duran top organizasyonu futbolun bir çeşit Çoban Matıdır.
Fernandes’in ceza sahasına gönderdiği topun Ernst’in kafası ile buluştuğu nokta bir duran top atışının en doğru kullanım şekillerinden bir tanesidir.
Hiç kuşkusuz adam paylaşımları doğru yapılmış olsa; Orduspor savunması gole daha yakın futbolculara uyguladığı baskıyı Ernst’e topa vurmasını güçleştirecek şekilde yapsa bu gol bu kadar kolay atılamazdı.
Ancak zaten bu ceza sahasının içine gönderilmiş daha
Fenerbahçe’nin haftalardır önemli bir gol sorunu var; dünkü dört gole rağmen bunun devam ettiğini söylemeliyiz.
Yine aynı zaman diliminde çok iyi futbol oynadığını yazmada zorlanıyoruz.
Maç içinde oyunun bazı bölümlerinde takım halinde oyundan kopuyor; konsantrasyon sorunu yaşıyor.
Oyuncuların aynı çizgiyi koruyamadıklarını görüyoruz. Çok önemli futbolcular uzun süreli formsuzluklar yaşıyor; inişler ve çıkışlar…
Her şeyden önemlisi Fenerbahçe’yi kuşatan öyle bir dış etkenler var ki dayanmaya yürek yetmez; psikoloji kaldırmaz.
İddianamenin mahkemeye sunulmasının yine bir Fenerbahçe maçı öncesine gelmesi de ilginç bir tesadüftü.
Ancak Fenerbahçe bu süreci lider devam ediyor ve takım halinde de saygıyı hak ediyor.
68. dakikada Alex oyundan dışarı çıkarken Fenerbahçe tribünlerinde istisnasız herkes ayağa kalkıp bu büyük oyuncu özelinde takımı alkışlıyordu.
Şu içinde bulunduğumuz durum TFF’nin ülkemizi UEFA ölçeğinde temsilinde haklarımızı koruyamamış olması gerçeğinin açık ifadesidir.
Neden?
Çünkü dik duruş sergileyememişlerdir.
İçlerinde hukuk profesörü düzeyinde yönetici bulunan TFF’nin “hukuksuz tehdidine” karşı büyük bir panik, korku ve aceleyle Fenerbahçe’yi Şampiyonlar Ligi’nden men etmesi sahip oldukları yetki ve sorumlulukları koruyamamalarının açık ve net ifadesidir.
UEFA tehdit etti, “Fenerbahçe’yi 8 yıl şampiyonalara almam, milli takım düzeyinde ağır cezalar veririm,” dedi ve onların istediği yönde karar verildi.
Peki, sonra ne oldu?
Duyunu Umumi müfettişi kılıklı eski bir savcı diyelim ki bütün iyi niyet ve samimiyetine rağmen CAS’a gitti, aynı noktadan sırtından bıçakladı TFF’yi.
Eğer gerçekten doğruyu söyleyen tarafsa…
Önceki hafta işim gereği inceleme yapmak üzere Ülker Arena’yı gezdim.
Ben oradayken devasa skorboard yerine monte edilmek üzereydi. Bir süre bana eşlik edenlerin kalabalık sohbetinden sıyrılarak henüz parkeleri döşenmemiş zeminden yukarı tribünlere doğru baktım. Kısa bir süre sonra da aşağıdan gördüğüm locaların içinden az önce bulunduğum noktayı izledim.
O an düşünebildiğim tek şey bu yapının ortaya çıkması için tüm enerjisini vermiş olan kişinin tıka basa dolmuş tribünlerin coşkusu eşliğinde orada sevenleriyle olabilme ihtimaliydi.
Veya…
Şimdi neden hala özgür olamadığıydı?
Ülker Arena Fenerbahçe’nin basketbol şubesi için çok şey ifade ediyor.
Fenerbahçe futbol takımının Şükrü Saraçoğlu’nda nasıl futbol oynadığını, orada nasıl kimlik değiştirdiğini artık sadece Fenerbahçeliler değil, neredeyse bütün futbol kamuoyu kabul ediyor.
Onun sadece basit bir yapı olmadığı bambaşka anlamlar ifade ettiğini bu sene
Arena’da iki kırmızı kart çıktı. İlk kartın sahibinin futbol karakterini bildiğimiz için bunu yadırgamıyoruz, ancak Elmander’in aldığı kart neredeyse dejavu yaşatacak kadar bize bir şeyler hatırlatıyor, uyarıyor.
Bundan birkaç hafta önce yine aynı sahada oynanmış Gaziantepspor maçında da Galatasaraylı oyuncuların gördüğü kartlar vardı ve karşılama kaybedilmişti.
O günkü kartlardan biri pozisyon gereği biraz da hakemin aşırı yorumu sonucu çıkmıştı; ancak ikinci kartta bariz bir şekilde Galatasaray’ın kontrol edilemeyen hırsının etkisi ön plandaydı. Melo o gün Elmander’in yaptığı harekete benzer bir faul yapmış bırakın kart görmeyi pozisyon devam etmiş ve ucuz kurtulmuştu.
Galatasaray topa ileride basıyor. Hücum bölgesinde oynayan oyuncular dâhil olmak üzere orta sahada bu baskı üst düzeye çıkıyor ki burada Engin Baytar ismini görüyoruz.
Engin’in attığı birinci gol tartışmalı da olsa bu pres anlayışının güzel bir örneğiydi.
Hiç kuşkusuz mücadeleci futbol izlenmesi en güzel oyunlardan biridir; taraftarı zaten kendinden geçirir. Ancak bunun ölçüsünü hem doğru ayarlamak hem de sahadaki oyuncularınızın karakteri ile doğru orantılı bir görev dağılımı vermek gerekiyor.
Engin
Trabzonspor’un maçlarını iyi analiz etmiş bir kişinin; takımın oyun kurgusunun orta sahanın biraz gerisinden ileriye örneğin Burak Yılmaz’a doğru atılmış ara paslara genç oyuncunun doğru koşuları sonucu atılan goller üzerine yapılandırılmış olduğunu görebilir.
Hele takımınızda Egemen Korkmaz gibi, Trabzonspor’dan dört beş ay önce transfer etmiş bir futbolcunuz varsa belki bununla ilgili taktiksel bilgiler almanız da mümkündür.
O zaman ne yaparsınız?
Defans kurgunuzu kendi ceza alanınız üzerine kurup, orta sahada oynayan oyuncularınızı da Trabzonspor’un boş koşular yapmaya alışmış futbolcularına baskı yapacak ve onları rahatsız edecek kadar defans bloğuna yakınlaştırırsınız.
Böylece Trabzonspor’un ara paslara koşu yapan oyuncuları orta saha ve defans futbolcularının arasında sıkışıp kalır. Çünkü milli maçlarda (Hırvatistan) da net olarak gördük ki Burak Yılmaz sırtı kaleye dönük, sağa sola servis yapan forvet karakterine uygun değil.
Bunu maç boyunca bir kere yaptı. Onda da Alanzinho topu dışarı atıverdi.
İşte koca maç boyunca Trabzonspor’u öne geçirebilecek tek gol pozisyonu da neredeyse buydu.
Egemen Korkmaz ceza alanının üzerinde araya atılan tüm topları kesti, b