Tarihimiz hep aşılması gereken finallerle doldu taştı. Aslına buna bir final demek de doğru değil; olsa olsa "kurtarma sınavı" denilebilir.
Bütün bir seneyi eğlenerek, tam çalışmayarak, hazırlanmayarak geçiren öğrencinin yaz tatili zehir olmasın diye öğrenmeni tarafından verilen son şansıdır; kurtarma sınavı. Öğrenci de öğretmen de bilir bunun neden yapıldığını, ancak bir şekilde gereklidir; sistemin sonucudur.
Lisede bir kimya öğretmenimiz vardı. Okulun en eskisiydi, Allah rahmet eylesin. Sene sonunda üç dört tane kurtarma sınavı yapardı. Ancak onun bir farkı vardı. Sınavlar bir çeşit öğrencinin dersi kavraması için yapılmış ders niteliğindeydi. Son ana kadar hedef öğrencinin o dersle ilgili ortalama bilgiyi edinmesini sağlamaktı.
İddialı konuşmayayım ama o öğretmenimizin öğrencilerinin büyük bölümünün kimya ile bilgilerini belli bir seviyede hala koruduğuna inanıyorum.
Milli Takımımız yıllardır bu kurtarma sınavlarına giriyor ama ne sınavlar sırasında, sonrasında veya diğer bir dönemde bir şeyler öğrenemiyor.
Hep önemli dersler veriliyor bize; ama bir sonraki elemelerde aynı hatalarımızı tekrar ediyoruz.
Bugün millilerimize sınav öncesinde bize annelerimizin,
Fenerbahçe Sivasspor’a, Beşiktaş Gençlerbirliği’ne yenildi; Galatasaray sahasında Mersin İdman Yurdu’na puan kaybetti. Beşiktaş ve Galatasaray önceki haftalarda da sahalarında net yenilgiler almıştı.
Fenerbahçe’nin Manisaspor ve Samsunspor beraberlikleri var.
Ligin zor ve çekişmeli geçiyor olduğunun belirtileri midir bu puan kayıpları?
Yoksa?
Her üç maçı yan yana izlediğimizde üç büyük takımdan puan almış takımların benzer futbol anlayışlarına sahip oyun yapıları göze çarpıyordu.
Orta sahada daha çok adam bulundurma; bu oyuncular arasında tek pasa dayalı oyun kurma, topu şişirmeden belli bir taktiksel yapı içinde rakip alana geçirme, rakip hücum ederken onun sahasında karşılama ve pas aralarına girme anlayışı başarının altında yatan düşünceydi.
Buna karşı İstanbul’un üç büyük kulübünün futbol takımları ne yapıyordu?
Fenerbahçe belli ki mental olarak hiç hazır olmadığı bir maça yorgun çıkmıştı. Üst üste üç pası kendi aralarında çeviremezken, ilk organize atak maçın son bölümlerinde geldi. Sivasspor’un top çevirişi karşısında da oldukça zorlandılar. Maçın genel havası ilk yirmi dakikada ortaya çıkmıştı, hiç değişmedi.
3 Temmuz sabahı emniyet özel yetkilendirilmiş savcılık makamının talebi doğrultusunda bir operasyon başlattı. Sonrasında da bu bir dava konusu haline geldi; iddianamesi bekleniyor.
Merkezinde Fenerbahçe’nin bulunduğu bu operasyonun başından bu tarafa konunun uzmanı olsun olmasın bir takım gazeteci, yorumcu ve medyanın önemli yüzleri süreci hep belli bir tarafa doğru yönlendirdiler.
Kimdi bu şahıslar?
Adını daha çok siyasi içerikli önemli operasyonlarda görmeye alıştığımız Mehmet Baransu’yu ilk sıraya yazabiliriz.
“” başlıklı bir yazı ile yaptığı şeyin niteliğini sorgulamıştık. Daha henüz hiç kimse durumu anlamamışken kendisi bütün bilinmeyen soruların cevabını bilen özel bir kişi gibi ortaya çıkmış ve operasyon hakkında bilgiler sunmuştu.
Peki nasıl?
Her fırsatta demokrasiyi savunan ancak babadan oğla, kıza, toruna bir çeşit soyluluk unvanı gibi aktardıkları gazetecilik mesleğinin fenomeni durumuna gelmiş Altan Ailesi’nin günümüzdeki etkin lideri konumundaki Ahmet Altan da kendisini nedense bu topa girmek zorunda hissetti.
Dinamo Kiev’in kalecisi dahil olmak üzere ceza sahasını ana baba gününe çevirdiği bu nedenle gol atacak bir boşluk bırakmadığı için üst üste çektiği şutların hepsinin bir futbolcuya çarptığı veya Cenk tarafından uzaklaştırıldığı son dakika karambol anı herhalde maçı izleyen Beşiktaşlılara birkaç yaş birden yaşlandırmış olmalıdır.
Ancak Beşiktaş bunu son zamanlar sık yaşamaya başladı.
Kiev’deki karşılaşmada son dakika golüyle sahadan yenik ayrılırken; geçen hafta Fenerbahçe maçında iki dakika kala gol yediği yetmiyormuş gibi Özer’in akıl alması zor şutuyla mağlup olmaktan kıl payı kurtuldu.
Dünkü maçın 67. dakikasında öne geçtikten sonra yavaş yavaş aynı senaryo yaşanmaya başladı. Kiev’li oyuncular ceza sahası içinde adım atacak yer bırakmayınca golü de bulamadı.
Peki, bu pozisyon Beşiktaş’ı rahatlatmalı mıdır yoksa aksine bütün alarm zillerini çaldırmalı mı?
Almeida ve Quaresma ikinci yarı her dakika biraz daha oyundan düşerek takımı 9 kişi bıraktı. Ancak Carvalhal bu durumu izlemekle yetindi. Hatta belki de taraftara alkışlatmak pahasına Simao’yu çıkardı.
Bir kere daha göstermiştir ki Beşiktaş’ın yıldızı Quaresma değil, Simao’dur. Yaptığı kusursuz orta Egemen’in
Milli takımımızın önümüzdeki hafta Hırvatistan’ı yenip finallere adını yazdıracağına kaç kişi yürekten inanıyor?
Soruyu başka tarafından soralım; kaç kişi Hırvatistan’ı yenip finallere gitmemizle ilgileniyor? Bunu önemsiyor?
Kaç kişi taraftarı olduğu takımın maçları dışında futbolu takip ediyor, ilgi duyuyor?
Kaç kişi futbol dışında herhangi bir spor dalına ilgi duyuyor?
Kaç kişi sahada oynanan futbolun kalitesni sorun etmek yerine sonuca odaklanıyor?
Futbolla yatıp kalkıyoruz, çok seviyoruz; bu kadar tutkunu olduğumuz sporu ne kadar iyi biliyoruz?
İletişim teknolojisinin olanakları arttıkça herkesin ne düşündüğünü, nasıl tepki verdiği daha net olarak takip edebilir olduk. Bu bir anlamda sosyal laboratuar ortamı sağlıyor.
Twitter tam bir turnusol kağıdı işlevi görüyor.
Alex’in 6. dakikada hakemin ilginç bir yorumu sonucu kırmızı kartla oyun dışı kalmasından sonra Fenerbahçe’nin 10 kişi futbol nasıl oynanır temalı uzatmalarıyla birlikte 90 dakikaya yakın uygulamalı bir workshop’unu izledik.
Zaten önemli olan da bunu başarabilmektir.
Hakemleri 30 yıldır tartışıyoruz. Hakemler üzerinden kendi başarısızlıklarımızın üzerini örtmek için yeterince prim yapıyoruz. Ancak hakemi de oyun içinde hata yapabilen bir varlık olarak görüp, işimize bir türlü konsantre olamıyoruz.
Fenerbahçe’nin 7. dakikadan itibaren sahada zaman zaman 12-13 kişilik mücadele etmesi, hakemin sürekli ters kararlarına karşın Emre Belözoğlu’nu bir kenara ayırabilirsek sakin ve ne oynayacağını bilen, olgun futbol oynamaya gayret etmesi dün akşamın en güzel olayıydı.
Fenerbahçe bunu da yapabileceğini gösterdi.
Hatta kötü hakem yönetiminin yaratacağı daha büyük bir kaos ortamı oluşmasını engelleyerek bir anlamda Aytekin Durmaz’ı da kurtarmış oldu.
Neredeyse hemen herkesin “Aytekin Durmaz iyi ki Alex’i atmış da Fenerbahçe’nin böyle hırslı futbol oynamasına vesile olmuş” mealinden yorum yapmasına da ortam yarattı.
Alex’in oyundan çıkmasından sonra onun yerini alan ve olağan
Kayserispor, iki hafta önce Beşiktaş’a İnönü’de sahayı dar etmiş, üç puanı hem güzel futbol hem de net bir sonuçla almıştı. Galatasaray ise geçen hafta sahasında Gaziantepspor’a farklı ve kadrosundan sakat ve cezalı oyuncular vererek yenilmişti.
Bu iki bilgiyi hafızamızda tutarak izlemeye başladığımız karşılaşma Galatasaray için hiç de zor geçmedi. Kayserispor ikinci yarı 70. dakikaya kadar etkili bir futbol oynuyor görünse de aslında bunun altında yalancı bir oyun anlayışı vardı.
Öncelikle Amrabat hakkında biraz konuşalım.
Şu bir gerçek ki İstanbul’un üç büyük kulübünde onun yeteneğinde ve formunda futbolcu yok gibi bir şey. Neye dayanarak bu kadar iddialı bir yorum yapıyoruz? Kayserispor üç takımla da oynadı ve hepsinde Amrabat sahanın belirleyici oyuncusu oldu.
Beşiktaş’ı yıkan adamdı; Galatasaray karşısında ise bireyselliğinin ve rakip oyuncularla girdiği dalaşmanın yarattığı psikoloji ile takım oyunundan uzaklaşarak bir anlamda yenilginin nedenlerinden biri oldu.
Dün Kayserispor’da sadece Amrabat değil birçok oyuncu kendi için sahadaydı. Çok pas hatası yapmakla kalmadılar, boşa çıkan arkadaşlarına pas atmak yerine kalabalık Galatasaray savunmasının içinde tek
Karşılaşma 1-1’e geldiğinde Beşiktaş’ın direnci ilk yarıdaki o hırslı oyununa nazaran biraz düşmüş görünüyordu. Takım halinde topun gerisine geçip Fenerbahçe’ye ön alanda baskı bile yapmadan beklerken tam bu bölümde sarı lacivertli ekip oyun disiplinini yitirdi ve peşinden de golü yedi.
Almeida’nın kafa ile attığı golün ortasını yapan Quaresma’ya Bekir çok gevşek bir savunma yaparken, beraberlik sayısın atan Baroni, Portekizli oyuncuya baskı yapmak yerine o sırada pozisyonu takip eden Volkan ve Ziegler’in savunmasını izlemeyi tercih ediyordu.
Fenerbahçe’nin zaman zaman oyundan koptuğu dakikalarda Beşiktaş çok önemli ataklar geliştirdi, pozisyonlara girdi ve goller kaçırdı.
Beşiktaş karşılaşmaya yüksek tempoda başlarken Fenerbahçe’ye her alanda tam saha baskı uygulayıp topla oynamasına izin vermedi. Simao’nun attığı mükemmel şutun golle sonuçlanması Beşiktaş’ın arzulu oyunun karşılığını çabuk almasını sağladı.
Golle birlikte o hırslı ve baskılı oyun yavaş yavaş sönülmendi ve ilk yarının sonuna doğru neredeyse kayboldu. Oyunun bu bölümünde Fenerbahçe Alex ve Bienvenu ile çok önemli iki pozisyonu harcadı.
Maçtan önce Beşiktaş’ın hangi kadro ile çıkarsa bu maçın sonucuna