Galatasaray gol atıyor!

16 Ekim 2011

Dünkü karşılaşmanın en önemli detayı Arena’nın çimlerinin haliydi. İki milli maçtan sonra son üç gündür yoğun yağış altında kalan saha daha oyun başlamadan futbol oynanmayacak derecede kötü görünüyordu. Bu durumun normal olmadığını düşünüyorum.

Maçın ikinci yarısında futbolcular saha şartlarıyla üst düzey mücadele ederlerken ortaya kalitesi düşük, peş peşe üç dört pasın yapılamadığı bir oyun çıktı. İlginçtir o dört pasın üst üste yapıldığı tek pozisyonda da Galatasaray galibiyet sayısını buldu.

Galatasaray geçtiğimiz üç yıldan çok farklı bir görünüm sergiliyor.

Bir kere oyuncu kalitesinde belirgin bir düzelme olduğu ortada. Melo son yıllarda oynadığı bölge itibarıyla Türkiye’ye gelmiş en iyi yabancı olacakmış sinyalleri veriyor. En son Appiah’ı hatırlıyoruz.

Melo tipindeki oyuncular taraftarın görmeyi en fazla arzu ettiği türden; olmadık bir anda hırsını gösteren bir hareketle tüm tribünleri ayağa kaldırıyor; takımının üzerindeki ölü toprağını kaldırtıyor.

Melo’nun arkasında oynayan Ujfalusi de defansın sigortası oluverdi. Defans çizgisinin gerisine hiç top geçirmedi.

Elmander’in sonuca giden bitirici şutları da Galatasaray’ı fazlasıyla rahatlatıyor.

Galatasaray go

Yazının Devamı

Fotospor, 90 Dakika, Hıncal Uluç'un sonu; içeriksizlik ve geleneksizlik

14 Ekim 2011

16 Eylül 2011 Cuma günü Türkiye’nin ilk spor gazetesi olma özelliğine sahip Fotospor bir veda yazısı ile yayın hayatına son verdiğini açıkladı. Veda yazısını kaleme alan Sn. Orhan Zeki Ak metnin önemli bir bölümünde kendisinden söz etmiş, sonra gazete çıkarmanın maddi sorunlarını dile getirmiş. Devamında da işlerin nasıl süreceği konusunda bilgi vermiş.

Bütün bunlar bizim ülkemizin temel gerçekleridir. Gazetelerin büyük bir kısmı günlük tirajlarıyla maliyetlerini karşılayamıyor. Mutlak surette bir sermaye grubuna sırtını dayıyor ve onun iktidarla ilişkisine göre yayın politikasını belirliyor.

Bundan otuz yıl önce 40 milyon nüfusumuz vardı; aradan geçen her yıl bir milyon kişi eklenmesine karşın gazetelerin satışları ortalamada çok farklılık gösteremedi. Bir takım özel günlerde ve dönemlerde milyon adet sayılar yakalanmasına rağmen kişi başına düşen gazete miktarı her geçen gün biraz daha azaldı.

Okumadığımız bir gerçektir. Ancak ülkemizde milyonlarca insanı peşinden sürüklediğine inandığımız futbolun gazeteleri neden yaşamıyor?

Fotospor’un ardından gazetenin bir takım hatalarından konuşuldu. Kişiler üzerinden yorumlar yapıldı, zaten gazetenin yöneticisi de kendi kimliği

Yazının Devamı

Selçuk İnan ve Burak Yılmaz'ın gösterdiği gerçek

12 Ekim 2011

Almanya yenilgisi sonrasında yaşadığımız büyük hayal kırıklığını Azerbaycan’a karşı oynayacağımız iyi futbol ile ortadan kaldırabilir miydik?

Veya…

Almanya ile Azerbaycan gibi oynamış olabilirdik; peki Azerbaycan’a karşı Almanya milli takımı karakterinde futbol oynayabilecek miydik?

Futbolcu kardeşlerimiz hırslıydı, arzuluydu ve kendilerini ispat etme telaşındaydı.

Fakat Almanya’nın bize gösterdiği organize pas oyunlarının hiçbirini yapamıyorduk. Belli bir taktiksel düzenimizin olduğunu iddia etmek oldukça zordu. Zaten grup maçlarının hiçbirinde bunu başaramamıştık.

Almanya ve İspanya’nın seri galibiyetlerinin gerisinde ne oynayacaklarını bilmeleri yatıyordu. Hem biliyorlardı hem de bunu sahaya uygulayacak teknik beceri ve bilgi birikimine sahiplerdi.

Hücumu yönlendirecek bütün futbolcularımız kendi oyun karakterlerini sahaya yansıtıyorlar; ancak bu akordu sağlam bir müziğe bir türlü dönüşemiyordu.

Tek golümüzse son bir senedir birbirlerinin dilinden anlayan iki futbolcunun kusursuz tek pas oyunun sonucu geliyordu.

Yazının Devamı

Milli takımı statükodan kurtaracak yeni proje

9 Ekim 2011

Türkiye’nin Almanya’ya yenilmesi sürpriz midir?

Türkiye’nin bugün Avrupa’nın herhangi bir üst düzey ülkesinin futbol takıma yenilmesini şaşkınlıkla karşılamalı mıyız?

Yıllarca şunu tartıştık durduk.

Milli Takım bir üstyapı mı yoksa bir altyapı oluşumu mudur?

Bu soruya bir yönden yanıt vermeye çalışan kişi günübirlik yaşıyordur ve sonuca bakarsak hayatımızı böyle devam ettiriyor olduğumuzu da itiraf etmeliyiz.

Fatih Terim ve Mustafa Denizli Galatasaray ve milli takım için çok iyi şey yaptılar. 1980’li yılların ortalarından itibaren her iki teknik adam futbolun saha içindeki rollerini bırakarak kenardakini devralmaya başladılar. Bunu yaparken de yeni bir jenerasyonla hareket ettiler.

Neden?

Her ikisi de gençti ve

Yazının Devamı

Hiddink olmadı; Löw'ü getirsek olur mu?

8 Ekim 2011

Gomez’in attığı birinci golden sonra Süper Lig takımlarımızın başında bulunan bir çok yerli teknik adamın maç sonunda aynı yorumu yapacağını düşündüm bir an.

“Basit bir gol yedik!”

Evet, gerçekten çok basit bir goldü; ancak hem yedik hem de yine ders almadık. Zaten temel mesele futbolu basitleştirmek değil mi?

Niye zorlaştırmaya, karmaşıklaştırmaya çalışıyoruz ki?

Bu o kadar içimize işlemiş olmalıdır ki karşılaşmanın en mahkûm oynadığımız anlarında yakaladığımız iki net pozisyonu gole çeviremedi oyuncularımız.

Hamit’in sağ çaprazdan kaleciye nişanladığı şutu ellerinde yumuşatan Neuer’in eliyle başlattığı atak üçüncü pasta gol oldu.

Basit bir goldü ve biz o golü yedik.

Almanların basit goller attığını mı iddia edeceğiz şimdi?

Yazının Devamı

Kadıköy'den yükselen hesap edilememiş muhalif güç

4 Ekim 2011

Fenerbahçe taraftarını yıllardır hiç bu kadar tutkulu, bilinçli ve ne istediğini bilen bir şekilde görmemiştim. 3 Temmuz süreci Fenerbahçe’ye ve taraftarına benzer davalardan çok daha farklı bir direnç kazandırıyor.

Üstelik her geçen gün biraz daha siyasileşiyor ve toplumsal muhalefetin iktidarın hiç de hesap edemeyeceği bir tabanı haline geliyor. Merkezinde Fenerbahçe’nin olduğu bu mahkeme süreci eğer diğerleri gibi zamana yayılırsa, 2-3 yıl gibi, önümüzdeki dönemde iktidarın temsilcileri mevcut rakiplerine karşı sağladıkları baskın gücün etkisini burada hissettiremeyebilirler.

Şimdi burada biraz duralım.

Büyük güçler, devletler kendisinden çok daha küçük oluşumları yok etmek için süreci zamana yayarlar. Kendi kütlesinin dayanımından yararlanırlar.

Örneğin, ABD 1991 ile 2003 yılları arasında Irak’ı dört bir yandan kuşattı, ablukaya aldı, zamanı geldiğinde hem bölge çevresinde, hem ülke içinde artık müdahale ve yeniden yapılanma için her şey hazır hale gelmişti.

Benzer şeyin sene başından bu yana Arap Baharı için de yaşanmış olduğunu söyleyebiliriz.

Zaman her şekilde güçlü olan tarafın lehine çalışır, geliştirir.

Güç iradeyi kırdığı veya teslim aldığı andan itibar

Yazının Devamı

Beşiktaş'a tarihin tekerrürü uyarısı

3 Ekim 2011

Maç sonundaki görüntülerde ve Lig TV kameraları önünde Carvalhal’in yüzü gülüyordu; birinde 9 kişi kalmış olmasına ve kötü futbola karşın Gaziantepspor deplasmanından 1 puan almanın, diğerinde de Burcu Esmersoy ile karşılaşmanın verdiği heyecanı vardı.

Hiç eleştirmeyelim; siz futbol programının içine Burcu Esmersoy’u getiriyorsanız, Carvalhal’in de yorumuna ondan başlamasına bir şey demeyeceksiniz.

Kaç maçtır üst üste izliyoruz, konuşuyoruz, yazıyoruz, artık netleşmeye başladı; Beşiktaş’ın Portekizlileri maçın ikinci yarısının hemen başında oyundan düşüyorlar.

Dün Quaresma milli maç karışıklığı nedeniyle zaten sahada yoktu, Simao kendisini sol çizgiye dayadı, maç boyunca da orada saklandı durdu. Bir kere orta alana geleyim de bir top alıp ileriye doğru atak geliştireyim demedi.

Çizgide etkili miydi?

Hayır.

Gerisinde Aurelio, yanında Necip varken Fernandes’in bu takımda ne yapıyor olduğunu anlamak hiç kolay değil.

Bütün maç 60-70 metre içinde bir oraya bir buraya koşturmaktan Necip’in başı o kadar döndü ki kontrolü kaybedip son adama çarptı, tuttu, indirdi ve kırmızı kartı gördü.

Yazının Devamı

Bir sonbahar aşkının fotoğrafıydı Fenerbahçe’nin taraftarıyla buluşma anı.

2 Ekim 2011

Bir sonbahar aşkının fotoğrafıydı Fenerbahçe’nin taraftarıyla buluşma anı. Heyecanlı, sevgi dolu; kalplerde çoğalan tutkuydu.

Gökhan Gönül ve Stoch’un ilk günüydü.

Aykut Kocaman bir ilginçlik yapmış, maça Gökhan Gönül’ü Orhan Şam’ın önünde ileri uçta başlatmıştı. Mehmet Topuz ise Emre Belözoğlu’nun yerinde oynuyordu.

İlk yarı bu değişikliğin getirdiği acemiliklerle doluydu. Orhan Şam, Gökhan Gönül ve Mehmet Topuz üçü birden bulundukları pozisyonu yadırgamış olacaklar sürekli yerlerini kaybettiler, yetmedi topları hiç olmadık yerlerde rakiplerine teslim ettiler.

Öyle olunca da İBB ilk 45 dakika boyunca kendi oyun karakterlerini sergileyecekleri hızlı hücumlarla Fenerbahçe’yi, 5’e 4, bazen 3 yakaladı.

Ancak bunların hiçbirinde sonuç alıcı oyunu oynayamadılar, golü bulamadılar.

Hele kale önünde bir pozisyon var ki İBB’li oyuncular Volkan’la burun buruna gelmelerine karşın son vuruşu yapamıyorlardı.

Fenerbahçe bu yarıda en etkili ataklarını sol kanattan geliştirirken; Stoch ile Ziegler’in pas trafiği Caner’le olanın nerdeyse on katıydı.

Yazının Devamı