Geçen sene Galatasaray’ı ligin diğer takımlarından ayıran temel özelliklerden bir tanesi sağlı sollu hızlı hücumlarla rakibin bütün dengesini bozarak kolay şekilde gole gitmesiydi. Kuşkusuz kadro da tam buna uygundu.
Dün gece Gaziantepspor karşısına öyle bire kadro ile çıktı ki Rijkaard, Galatasaray’ın bu temel farkını tamamen ortadan kaldırdı. Sağ kanatta oynayan Elano neredeyse ilk yarıyı yürüyerek tamamladı. Onun arkasında oynayan Ali Turan da çok farklı oynamıyordu. Solda ise Galatasaray’ın bütün umutlarını bağladığı Kewell tek başına atakları sürüklüyordu, ancak yeterli olmuyordu. Klasik orta saha kurgusu zaten üretkenlikten uzaktı. Daha ilk maçına çıkmış Misimoviç ise takımını tanımaya çalışıyordu.
Ağır çekim film gibiydi Galatasaray; gol Himalayalar’ın ardındaydı, bir anlamda.
İkinci yarı sağ kanadın tüm oyuncuları saha kenarına geldi. Bu değişiklikler ve belki de soyunma odasında Rijkaard’ın bir uyarısı sonrasında ikinci yarıya fırtına gibi giren Galatasaray peş peşe pozisyonlarla golü de buldu.
Pazar
Fenerbahçe elbette yenilecektir. Futbol kesin matematiksel doğrularla oynanmıyor; üstelik Kayserispor hem çok iyi bir takım hem de bu sezon yepyeni bir hava yakaladı. Fenerbahçe’yi yenecek gücü de var, futbolu da yeteri kadardır.
Ancak, dün akşam Kayseri’deki Fenerbahçe’nin oyununda insanın aklını karıştıran bir takım detaylar var.
Nedir bunlar?
Merkezinde Alex var. İlk yarı sahadayken de kötü bir Fenerbahçe izliyorduk, ikinci yarı o çıktıktan sonra takımı tanımak asla mümkün değildi. Sanki futbolcular el frenlerini çektiler, hatta oynamayı da bıraktılar Kayserispor’u izlemeye başladılar.
Bir kere daha altını çizelim, Kayserisporlu okurlarımızı gücendirmeyelim, haklarını da yemeyelim.
Fenerbahçe’nin bu iniş çıkışlı grafiğinde; özellikle milli futbolcuların geçen hafta gösterdikleri performansı Fenerbahçe forması altında tekrarlayamamalarını anlamakta zorlanıyorum. Özellikle rakip Kayserispor dikine toplarla ve verkaçlarla Fenerbahçe defansını açabilirken bu kadar basit bir oyunu sarı
Bu eserin sahibi Tanjeviç'tir.
Yunanistan maçının ekstra motivasyon olduğu iddia edilebilirdi. Çin’e karşı atılan açık fark için de rakibin zaten turu geçmeyi garantilemiş olduğu söylenebilirdi. Her şey bir yana grup maçlarının bir sonraki turda rakibi seçme opsiyonunu kullanmak için değişik stratejilerin devreye girebileceğini de tartışmak mümkündür. Ayrıca Yunanistan’ın bu opsiyonu kullanmak için elinden geleni yaptığını da biliyoruz.
Ancak…
Önce Fransa maçında sonra da Slovenya karşısında izlediğimiz bize kendisinin bambaşka bir fenomen olduğunu gösterdi.
Fransa ve Slovenya maçları neredeyse birbirinin kopyası gibiydi.
Çok sağlam bir savunma, dengeli hücumlar sırasında kullanılan isabetli ve doğru atış tercihleri ile daha ilk periyotta rakibin bütün direncini ortadan kaldırmak üzerine kurulmuş bir oyun anlayışıyla oynuyor milli takımımız. Üstelik bu taktiği mükemmel uyguluyor.
Slovenya maçının ilk periyotunda 13 sayılık, ikinci periyotta da 6 sayılık toplamda ilk yarıda 19 sayılık bir avantaj sağladı ve bunu
Bu karşılaşma milli takımımızın bir eşiği aşma mücadelesiydi; çok zor oldu ancak 3 puan bizim hanemize yazılmış oldu. Şimdi her şey bizim lehimize gelişecektir. Almanya karşılaşması Belçika ve Avusturya eşleşmelerinden daha kolay olacaktır, bunu yaşayarak göreceğiz.
Çok zor bir eşik maçı oynadık, diyoruz, bu nedenle taktiksel detaylardan çok psikolojik etkenlerin ön planda olduğu gerçeğini de eklemeliyiz. 2’de 2 yaparak bu anlamda avantajlı hale gelmiş bulunuyoruz.
Bu tarafa kadar her şeyi pozitif ve pembe gözlüklerle değerlendirdik. Eleştirilecek taraflarımıza gelecek olursak bu anlamda ciddi bir madde listesi çıkaracağımız ortadadır. Bu notları Hollandalı teknik adamın da aldığını tahmin ediyorum.
Karşılaşmayı bir bütün şeklinde oynayamıyoruz.
2-1’den sonra 2-2’yi hazırlayan pozisyon ve kalecimizin hatası bu zincirin en önemli halkası olarak sonuca direkt olarak etki ediyor. Defansı bu kadar yanlış tercihler kullanan az Avrupa takımı var. Öyle olunca da zaten goller peş peşe kalemize geliyor.
Futbol kaliteli ayaklarla oynandığında güzelleşiyor.
Vasatı aşamayan
Kazakistan karşısında net bir skorla 3 puan alan milli takımımızın 2012 eleme grubunda neler yapabileceğine yönelik net bilgi sahibimizi olmamızı sağlayacak maç bu akşam Kadıköy’de oynanacak.
Belçika ve Avusturya takımları bu grubun kaderini belirleyecektir.
Nasıl dünya kupası eleme grubunda Bosna Hersek bizim yol haritamızı çizmişse bu iki ülke ile oynayacağımız maçlar belki de Almanya ile yapacaklarımızdan çok daha önemli olacaktır.
Millilerimiz basketbol maçını büyük bir keyifle izledi; biz de kendilerini elbette… Eğlenmeleri, birbirlerinin üzerine çıkmalarına bir diyeceğimiz yok; ancak basketbol takımımızın 12 oyuncusunun birbirlerini tamamlayan ve oyun konsantrasyonlarının bir an düşmeyen görüntülerinin futbol takımımıza örnek olduğunu umuyorum.
Ayrıca kendilerine güç veren basketbolcu arkadaşlarının bir gün sonra oynayacakları maça hazırlamak da futbolcularımıza düşüyor.
Başarı birbirini tetikleyen önemli bir motivasyon unsurudur. Basketbol milli takımının Fransa karşısında aldığı galibiyet ister istemez
"Vay vay vay... Basketbola bak!"
Fransa milli takımının basketbolcularının yüzüne daha henüz 5. dakikada yayılmıştı; çaresizlik. Hücumda çoğalamıyorlar, pota altına giremiyorlar, uzun mesafeli atış yapacak boşluk bulamıyorlar, hatta topa bile sahip olmakta büyük güçlük çekiyorlardı. Bu çaresizlik duygusu zaten maç boyu Fransa milli takımının üzerine yapıştı kaldı.
İşte bu dakikalar yaşanırken Fransa devlet başkanlığı konutunda Sarkozy’nin surat ifadesini görmeyi çok isterdim. Çünkü herhalde dünya üzerinde Fransızlar kadar kendini beğenmiş, başkalarına yukarıdan bakan ve bunu herkese göstermekten de çekinmeyen bir başka millet görmek çok zordur.
Bugün gazetelere yansıyan Kevin Durant’ın açıklamalarını okurken medyamıza duymak istediği şeyleri söylüyor, diye içimden geçirmiştim. Basketbol takımımızın savunmayı çok iyi becerdiği, çok yetenekli ve geçit vermez uzunlara sahip olduğu ve turnuvanın en istikrarlı basketbolunu oynadıkları için de şampiyonluğu
Transfer sezonu kapandığına göre takımların yeni sezon öncesinde yaptıkları takviyeleri belli şablonlara oturtarak modelleyebilir ve bunun ileriye dönük projeksiyonunu yapabiliriz.
Yıllandırılmış Beşiktaş Modeli
Bu senenin transfer şampiyonu hiç kuşkusuz Beşiktaş oldu. Geçen sene futbol oynamayı unutan takıma yönetim hem teknik anlamda yeni bir soluk ve anlayış getirdi hem de sporcu çeşitliliği bakımından bir zenginlik yarattı. Kulüplerin zaman zaman böylesi hareketler yapması taraftarı da heyecanlandırıyor; stadyumlara çekiyor. Açıkçası Guti ve Quaresma transferleri sadece Beşiktaş taraftarı için değil bütün futbol severler için bir merak duygusu oluşturdu.
Ancak bu heyecan ve çeşitliliğin takım olma konusundaki etkisini tartışmamız gerekiyor. Burada Schuster’e çok büyük iş düşüyor. Beşiktaş ve Bursaspor bu sene Avrupa’daki iki temsilcimiz olarak kadro derinliğine ihtiyaç duyuyorlardı. Buradan baktığımızda Beşiktaş’ın alternatifi bol bir kadro oluşturduğunu söylememiz gerekiyor. Bursaspor geçen sene ligi
Yunanistan’ın sadece 2-0 öne geçebildiği geri kalan zamanda millilerimizi yakalamaya çalıştığı savunmaysa savunma, hücumsa hücum, psikolojik savaşsa savaş, FIBA’nın spor ahlakından uzaklaşmış hakemlerine rağmen Türkiye’nin muhteşem basketbolunu resitali izledik.
Sanırım bugünlere aşama aşama ulaşıldı. Fildişi Sahili, Rusya maçları tam da Yunanistan maçının kıvamına getirdi, takımı. Fildişi Sahili’nin 47, Rusya’yı 56 sayıda tutan millilerimiz; turnuva ortalaması 85 olan Yunanistan’ı da 20 sayı eksik bıraktırdı.
Bunun nasıl büyük bir başarı olduğunu Tanjeviç’in maç sonu yüz ifadesinde gördük. Bir basketbol adamı için bundan daha rahatlamış bir gülümseme olabilir miydi?
Maçın heyecanına bu kadar kaptırmışken kendimizi şimdi düşünüyorum da karşılaşmada aksayan bir tarafımız var mıydı, diye; açıkçası vardıysa da bunun spor, hataları ve başarılarıyla bir bütün olduğunu bilerek hemen unutuveriyoruz.
Ancak bu maçın da bir kahramanı olacaksa onun adı Ersan İlyasova’dır. 31 dakikalık