Bursaspor’un aklı ve mücadele gücünü birleştiren futbolunu izlerken insan gerçekten büyük keyif alıyor. En son Gordon Milne dönemindeki Beşiktaş’ın bu kadar senkronize bir takım oluşunu hatırlıyoruz. Ayrıca, Bursaspor kolej takımdan üniversal bir şekle doğru hızla kendisini geliştiriyor, şampiyonluk unvanına yakışan bir futbol oynuyor.
Galatasaray’ı her yönüyle yendi. Oyunun sinir mücadelesini de kazandı. Sarı kırmızılı oyuncuların büyük bölümü maçın sonunu getiremezken Bursaspor galibiyetin de verdiği moral ve motivasyonla her topa ayağını uzattı, ayakta kaldı.
Galatasaray bu maçı neden kaybetti?
Bunun temelinde yatan şeyin fizik kondisyon olduğu bu karşılaşmada net olarak görüldü. Maçın başında sağ kanatta oynayan Arda’ya üst üste dört top atıldı. Dördü de kötü paslardan oluşuyordu; Arda da zaten toplara koşamadı bile. Galatasaray golü yedikten sonra zaten sınırlı olan gücünü psikolojik olarak tüketmeye başladı. Hemen her pozisyonda hakeme itiraz etti. Haklı ya da haksız bu
Beşiktaş’ın teknik kadrosu yeni olduğu için bu sonucu ve ortaya konulan taktiğe toleransla ile yaklaşmamız gerekiyor. Schuster Türkiye’yi tanıyacak, buradaki futbolun, örneğin İspanya’dakine benzemediğini anlayacaktır.
Ancak üç büyük kulübümüzün başına gelen bütün yabancı teknik adamlar aradan kaç yıl geçerse geçsin bir şeyi anlayamıyor, tanıyamıyor ya da aşamıyor:
Abdullah Avcı!
Beşiktaş taraftarı bütün maç boyunca kendisiyle uğraşsa da şu bir gerçektir ki Türkiye’de futbolu ve büyük takımlarımızı çok yakından tanıyan, bilen ender teknik adamlardan bir tanesidir kendisi; başarılarının tesadüf olmadığını bir kere daha kanıtlamış oldu.
Beşiktaş yeni bir takım ve birbirlerini tanımayan futbolculardan oluşuyor. Bu bir takım için başlı başına sorundur. Ancak dün gece Beşiktaş sadece yabancılıktan kaybetmedi. Teknik kurgusu da tamamen sorunluydu.
Schuster’in aklı hafta arası oynanan Avrupa Kupası maçında kalmış olacak, Türkiye’deki takımlara karşı da serbest bir dizilişle oynayabileceğini
Kadıköy’de oynanan Young Boys karşılaşması öncesinde Alex, PAOK maçından önce de Aykut Kocaman sahada daha farklı bir Fenerbahçe olacağını müjdelemişlerdi. Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nden elenmesine neden olan maçın futbol açısından ne büyük bir hayal kırıklığı olduğunu bir çok Fenerbahçeli hatırlamak bile istemiyor.
PAOK maçının ilk yarısında işte o Fenerbahçe vardı. Üst üste üç pas bile yapamadığı için topları ileri şişiren, rakibi ancak faullerle durdurabilen; hatta birçok pozisyonda çaresiz kalan, 19. dakikada da basit bir gol yiyen Fenerbahçe için kalan dakikalar çok zor geçeceğe benziyordu.
Dia sakatlanmış, Stoch çok basit bir kırmızı kartla cezalı duruma düşmüştü ve Fenerbahçe’yi geçen seneden farklı kılan sahada Caner ve İlhan vardı. Ancak bu iki fark Fenerbahçe’yi geçtiğimiz senelerden daha kötü bir görüntüden kurtaramıyordu. Kuşkusuz birçok kişinin aklından Fenerbahçe’nin haftasonu
Fransa Futbol Federasyonu Dünya Kupası finallerinde teknik direktör Raymond Domenech ile tartıştığı için oyuncusu Anelka’ya 18 maç ceza verdi. Bu ceza şekil itibarıyla zaten Fransız snopluğundan başka bir şey olmasa da düşünülmeyi ve üzerinde kafa yormayı hadi hepsini geçtik bir tepki gösterilmeyi hak ediyor.
Ceza neden verilir?
TDK bakın cezanın karşılığını nasıl açıklıyor:
“Uygunsuz davranışlarda bulunanlara uygulanan üzüntü, sıkıntı, acı verici işlem veya yaptırım.”
Peki ceza sonucunda ortaya ne çıkması beklenir?
1. Yaptırıma uğrayan kişinin durumdan ders çıkarması
2. Diğerlerine örnek olması
Fransız federasyonu Anelka’yı cezalandırmak yerine diğerlerine örnek teşkil etme kaygısını daha fazla hissetmişe benziyor. Çünkü zaten ortalama bir futbolcu milli takım formasını 50 ile 80 kez giyebildiğine ve Anelka da 31 yaşında olduğuna göre bu ceza dolmadan muhtemelen milli takımda forma giyme şansını çoktan kaybetmiş olacaktır.
Maçın son çeyreğine girerken ekrana yansıyan bir istatistik vardı. Beşiktaş topla oynama istatistiğinde %71’lik bir orana ulaşmıştı. Yani rakibini bir anlamda ezmişti. Sayıların gösterdiği şeyi zaten o dakikaya kadar çok yakından takip etmiştik. Beşiktaş topu ayağında yan paslarla tutarak oyun kurmaya çalışmıyordu. Dikine, derinlemesine ve bilinçli paslaşmalar vardı. Bu pasları sahada birbirine aktarabilen usta ayaklara sahipti Beşiktaş.
Futbol kaliteli futbolcular tarafından oynandığında seyir zevki üst düzeye çıkıyordu.
Hele dakikalar 65’i gösterdiği sırada Guti ile Quaresma’nın paslaşmaları sonunda Q7 topu ayağında iki defa sektirerek çeyrek daire etrafında dönüp üçüncüsünde öyle bir şut çekecekti ki o bütün Beşiktaş taraftarını zevkten dört köşe yapacak gole dönüşecekti.
Beşiktaş sahaya birbirini tamamlayan sekiz yabancı oyuncu ile çıkmıştı. Bu yabancılardan Ferrari, Tabata, Hilbert ve Zapo gönderilmeyi bekleyen sıradaydı. Hatta Zapo geçen sene Bursaspor’a kiralanmış, Tabata da taraftar
Moda ifade ile ligin son şampiyonunun sezonun ilk haftasının kapanış karşılaşmasında ne yapacağı “merak” konusuydu. Özellikle Süper Kupa finalinde alınan farklı yenilgi bir anda Bursaspor’un önemli başarısının üzerine puslu bir hava bırakmıştı.
“Bir musibet bin nasihatten iyidir” atasözünü doğrularcasına o finaldeki başarısızlık Bursasporlu futbolcuların akıllarını başlarına almalarına da vesile olmuş gibiydi.
Bursaspor her haliyle ligimizde çok farklı bir konuma geldi. Açıkçası rakip Konyaspor Bursaspor’un gerçek kimliğini test etmemize olanak vermeyecek kadar zayıf bir ekip görüntüsündeydi. Ne orta sahası ortası sahaya benziyordu ne de forvet hattı… Fakat bir şekilde 11 kişiyi bir araya getirmişti ve Ziya Doğan bu kalabalığı belli bir şablon etrafında toparlayabilmişti. Tek yapabildikleri de yerlerini korumak oldu. Ancak Ziya Doğan’ın işi hiç de kolay değil.
Böyle bir takım karşısında son şampiyona “iyi oynadı demek” bizi yanıltabilir. Fakat futbol sadece rakibe bakılarak değerlendirilemeyecek kadar da standartları olan bir oyun.
Artık yaşı ve misyonu itibarıyla Evliya Çelebi’ye dönmüş Ceyhun Eriş Galatasaray’ın ipini çekiverdi. Her hattıyla lige hazır olmadığı çok açık olan Galatasaray’ın bu maçı 2-1 ile tamamlamış olduğuna sevinmesi gerekiyor.
Galatasaray geçen seneki kadrosu özellikle ileride rakip takımı dağıtıcı özelliğe sahipken bu sezon hem bu özelliğini kaybetti hem de zaten problemli olan defans kurgusunun sorunlarını katmerlendirdi. Artık Galatasaray için herşey biraz daha zor olacaktır.
Ceyhun’dan söz edelim biraz.
Ülkemizin yetiştirdiği önemli yeteneklerden bir tanesi ancak bu maçta da görüldü ki futbolculuğunun devamlılığı yok profesyonel de değil. Yoksa Beşiktaş hariç neredeyse bütün takımları dolaşmış olan bu büyük yeteneğin bir yerde dikiş tutturması gerekiyordu. Ceyhun ve kuşkusuz Sivasspor’un bir diğer önemli oyuncusu Mehmet Yıldız biraz daha dikkatli olsa ve ciddiyetlerini korumuş olsalardı Galatasaray sezona çok açık bir farkla yenilgi ile başlayabilirdi.
Ceyhun Galatasaray’ın hem şansızlığı hem de
Yeni sezon bugün başlıyor. Takımların ne kadar hazır olduğu konusunda sezon öncesinde biraz fikir sahibi olmuş olsak da önceki gün oynanan milli maç bütün futbolseverleri karamsarlığa sürükledi. Oysa Dünya Kupası sırasından en çok konuşlan konulardan bir tanesi “bu turnuvada bizim takımımız iş yapardı” inancıydı.
Futbolumuzdaki temel sıkıntı sanki “yaratıcı futbolcu azlığından” kaynaklanıyor. Yıllardır orta sahası dirençli ve rakibi bozan bir anlayışa sahip bir takım yaratma düşüncesi sonunda teknik kapasitesi giderek düşen bir yapıya dönüştü. Milli takımımıza baktığımızda yaratıcılık anlamda göze çarpan tek futbolcu Arda Turan’dı. Emre’nin on yıl önceki futbolcu olmadığı kesin. Özellikle son iki sezondur Fenerbahçe’de çok farklı bir bölgede oynuyor ve bu teknik kapasitesini düşürüyor olsa gerek.
Bütün bunlar bir araya geldiğinde milli takımımız oyunu kurma ve rakibin sahasına yığma konusunda çok ciddi zafiyetler yaşadı.
Kuşkusuz sadece milli takım olarak