Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Pazartesi ve cuma günkü yazılarımda, ülkemizin 1995 yılında 200 milyar dolara yakın bir zararını nasıl önlediğimizi anlatmaya başlamıştım. Neden 200 milyar dolar? Çünkü, kriz önlenememiş ya da son krizde yapıldığı gibi hatalı davranılmış olsaydı, ülkemiz son krizde karşılaştığı ekonomik yıkıntı ile karşılaşabilecek; bankalar batacak ve insanımız fakirleşecekti. Son ekonomik krizde bu fakirleşme toplam 200 milyar doları çok aştı. Yaptığımız operasyonun neyi önlediğini kimse tahmin edemez ama karşılaşılabilecek toplam yıkıntının 200 milyar doları rahatlıkla aşabileceğini tahmin edebiliriz.
Başbakan Çiller olayın öneminin ve önlenen yıkıntının büyüklüğünün hiçbir zaman farkında olmadı. Biz de ona uzun uzun anlatamadık. Zaten, Türkiye'den yapılanın hiçbir önemi yoktu. Ülkesinden çok kendi küçük çıkarlarını düşünen Türkler, Anayol hükümetinin hem Çiller hem de ANAP kanadında yer aldılar. Sonra da, Çiller'i tamamen yok etmek için bu hükümeti bitirdiler. Çiller yapmasaydı, Erbakan'la Mesut Yılmaz ortaklık yapacaktı. Çiller'in Erbakan'la koalisyon kurarak beklentileri kırmasıyla, ülkesinden çok kendi çıkarlarını düşünen Türkler 28 Şubat sürecini desteklediler, Çiller'i ve Erbakan'ı bitirdiler. Bu süreç aslında, öngörüldüğü gibi dine dayalı partinin yok olmasını değil, güçlenmesini sağladı. 28 Şubat süreci darbe ile neticelenseydi, kurulacak olan teknisyenler hükümetinde ülkesinden çok kendi küçük çıkarlarını düşünen Türkler vardı. DYP'den ayrılıp, ANAP'a geçişlerin önemli bir bölümü işte bu oluşumu engellemek ve Çiller'i korumak için yapıldı. Çiller'in oyunun bu boyutlarını anlayıp anlayamadığını bilmiyorum.
Kriz çıkarmak isteyenlerin banka içinde, hatta Çiller'in çok yakınında uzantıları vardı. Merkez Bankası para piyasaları ve Fon Yönetimi Genel Müdürlüğü'nün "arka servisi"nde ve Kambiyo Genel Müdürlüğü'deki kişiler bazen bilgi sızdırarak bazen de aktif karşı çıkmalarda bulunarak krizi önleyen vadeli döviz satışlarını durdurmaya çalıştılar. Bu işlemin talimatlara aykırı olduğunu ve Banka Meclisi Kararı gerektirdiğini iddia ettiler. Yapılan vadeli döviz satışı işlemlerinin her banka için bir sınırı olması gerektiğini savundular.
Vadeli döviz satışına aktif olarak ve yetkisini aşarak karşı çıkanlar arasında maalesef, şimdiki Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti de vardı. Oysa, banka limitleri bankaların birbirleri ile olan işlemleri için Merkez Bankası tarafından konulmuştu. Döviz müdahalelerinin bir limiti yoktu. Müdahalenin limitle yapıldığı söylenseydi zaten sonuç alınamazdı. Kaldı ki, Merkez Bankası'nın bu işlemler için dahili limitleri vardı. İşin komik tarafı, 2000 yılında yaşadığımız son krizde Serdengeçti Başkan Yardımcısı idi ve müdahalelerden sorumluydu. Net iç varlıklar, döviz pozisyonu gibi IMF limitleri aşılamadığı için ülkemiz krize sürüklendi ve 300 milyar doları aşan zarara uğradı.
Ülkemize 200 milyar dolardan fazlaya mal olabilecek bir krizi önlediğimizde, geçen hafta rahmetli olan Osman Cavit Ertan Merkez Bankası Başkan Vekili idi. Osman'dan başkası bu görevde olsaydı, bu operasyon fiyasko ile neticelenirdi. Çünkü, kriz çıkarmak isteyenler gazetelerde "çıkarılacak talimatı hiçbir bürokrat imzalamak istemiyor" gibilerinden haberler yaptırmaya başlamışlardı. Bazı başkan yardımcıları ve Banka Meclisi üyeleri bile yanlış yapılabilme olasılığını düşünüyorlardı. Birçoklarının direnme cesareti ve nedeni yoktu.
Osman, artık aramızda yok. O, iş nedeniyle, belki ben dahil birçoklarımızı kırmıştı. Ama, katıksız ve cesur bir vatanseverdi. Bunu kimse inkar edemez. Hakkımız helal olsun. Nur içinde yatsın.