Osman Cavit Ertan geçen hafta aramızdan ayrıldı. Ülkemize 200 milyar dolardan fazlaya mal olabilecek bir krizi önlediğimizde, o Merkez Bankası Başkan Vekili idi.
Yıl 1995. Tansu Çiller Başbakan. Ben Merkez Bankası başkanıyım. Enflasyon bir yıl içinde yarıdan fazla indirilmiş. Merkez Bankası döviz rezervleri bir yıl içinde 3.5 milyar dolardan 18.5 milyar dolara çıkarılmış. IMF ile sürdürmekte olduğumuz program başarılı. Özelleştirme hariç, bütün hedefler tutmuş. Ancak, IMF Türk lirasının değerli tutulmasında ısrarlı. Çiller ve ben ise, "gerçekçi kur" dediğimiz, "enflasyon kadar kur"dan yanayız.
IMF sonbahar toplantılarında Türkiye'yi temsil ediyorum. Yaptığımız resmi görüşmelerde, IMF ülkenin seçimlere gideceğini, bu aşamada yeni bir stand - by yapmak istemediğini ve kurulacak yeni hükümetle birlikte ilişkilerin yeniden gözden geçirileceğini bildirdi. Biz de, Çiller'e danışarak bu öneriyi kabul ettik. Zaten, bundan sonrasını kendimiz yürütecek güçteydik.
IMF ile ilişkinin bitirildiği dile getirilmedi. Anlaşmamız gereği, IMF de bu yönde bir açıklama yapmadı. Seçim kararının alınmasıyla, çok samimi söylüyorum, milletvekili veya bakan olup bürokrat iken yapmama olanak bulunmayan hizmetleri yapmak ve zinciri tamamlamak üzere politikaya atılmaya karar verip, sürem olmasına rağmen istifa ettim. Yerime de, en kıdemli Başkan Yardımcısı olan Osman Cavit Ertan'ı vekil bıraktım.
Merkez Bankası hem Türk Lirası'nda hem de dövizde piyasanın tek hakimi idi. Merkez Bankası döviz rezervleri, tüm döviz borçlarının üzerindeydi. Yani, şimdiki gibi kur riski rasyosu ekside değildi. Üstelik, şimdiki gibi bankalara borçlu da değildik.
Ama, ülkesinden çok kendi küçük çıkarlarını düşünen Türkler vardı. Bunlar seçim öncesi bir ekonomik kriz çıkarıp Çiller'i yıpratmak ve iktidara gelmek peşindeydi (aynı kişiler, seçimden sonra kurulan ANAYOL hükümetini de yıktılar. Bunu sonraki bir görüşmemizde Mesut Yılmaz da itiraf etti). Bu kişilerin IMF Direktörü Fischer ile yakın ilişkileri de vardı. Bir biçimde, Türkiye - IMF ilişkisinin bittiğini yabancı bankacılara yayıp, ülkemizden dövizlerini çekmeyi ve ülkemize olan kredileri yavaşlatmayı sağladılar. özellikle etkin oldukları Türk bankalarını da devreye sokup, bir "döviz krizi" çıkarmaya çalıştılar.
Olanlardan Çiller'in haberi yoktu (birçok gerçeği de şimdi öğrenecek). 1 milyar dolara yakın rezervimiz erimişti. Yapılmak istenileni sezmiş, çare düşünüyordum. Çünkü, kriz çıkarmak isteyenlerin banka içinde, hatta Çiller'in çok yakınında uzantıları vardı. Alınacak tedbir çok ani ve gizli olmalıydı (nitekim, bu tedbirden Çiller'in bile haberi olmadı. O zaten seçim işleri ile meşguldü. Ben bu işlerle uğraşırken, Çillerler nezdinde yeterli kulis yapamamış olacağım ki, tesadüfen tam tedbirleri uygulamaya soktuğum gün, beni birinci sıra beklerken 7 milletvekili çıkacak olan Afyon ilinden üçüncü sıraya koydular ve bu uygulamaları gazetelere manşet oldu).
Cumartesi günü bütün gün, Osman Cavit Ertan ve Para Piyasaları Genel Müdürü Necdet Hüddam ile durumu tüm detayları ile inceleyip, çeşitli olanaklar ve olası gelişmelerin hesabını yaptık. Ayrıldık. Kararı ben verecektim. Bir gün, boyunca düşündüm.
Osman Cavit görevli olarak İstanbul'a gitmişti. Zaten, dışarıdan hiçbir şey sezilmemeli idi. Pazar akşamı, görevli Başkan Yardımcısı rahmetli Selçuk Abaç ve Necdet Hüddam'ı çağırdım. Abaç yapılacakları el yazısıyla not tuttu.
Ertesi sabah olanları sonraki yazımda anlatacağım. Esas bunlar mühim.