Birileri, birileri aracılığı ile Başbakan'a kadar ulaşıyorlar. Ellerinde 5 milyar dolarlık bir fon bulunduğunu ve bunu uygun bir yolla Türk hükümetine vermek istediklerini söylüyorlar. Hükümet ve bürokratları, paranın ancak bir işadamına verilmesi ve sorumluluğun bu işadamı tarafından yüklenilmesi ile hem sorumluluk alınmayacağını hem de paranın ele geçirilmesiyle bütçede bir rahatlama sağlanabileceğini düşünüyor. Sonunda, durum BDDK Başkanı'na açıklanıp, ondan bu fonu kullanabilecek bir gurup bulması isteniyor. Bulunan gurup, Çukurova.
Kendilerine aktarılan bu plan Çukurova'nın hoşuna gidiyor. 5 milyar doları getirecek olan yabancı sermayedarlar İrlanda'da Norhtway Petrolium Services adlı bir şirket kuruyorlar. Çukurova'ya dolayısıyla hükümete 5 milyar dolar bu şirket aracılığı ile verilecek. Yeni kurulduğu için, bu şirketin ne son bilançosu ne de bir yerde hakkında bilgi var.
Çukurova grubu, BDDK'ya yeni bir plan sunuyor. 5.2 milyar doları 2 yıl içinde ödeyip borçlarını silmeyi teklif ediyorlar. 2004 sonunda TMSF'ye 2.7 milyar dolar, 2005 yılı sonunda da Yapı Kredi'ye 2 milyar dolar ve toplam 1 milyar dolar da faiz ödeyip, borçlarını silecekler.
Muhtemelen haklılar da. Açıkladıkları gibi, Çukurova borcundan bir indirim almıyor. Daha önce yaptıkları anlaşmalara ek, indirim talepleri yok. Danıştay'da yürütmeyi durdurma kararı aldıkları davalarından vazgeçtikleri için kendilerine libor+0.5 faiz ve 15 yıl vade sağlanmıştı. Parayı alırlarsa, borçlarını erken ödeyecekler. Toplam borçlarının şimdiki fiyatı da aşağı yukarı bu. 5.2 milyar doları öderlerse TMSF'nin elindeki Yapı Kredi ve Türkcell hisselerini alma hakları da var. Gelecek paranın Karamehmet'in yurtdışındaki parası filan olamayacağı da belli. Zaten, bu hesaplar önemli de değil. Bir hesap hatası varsa, düzeltilir.
Ama, bu işten bir yanık kokusu geliyor. Bu işte hem hükümeti hem de Çukurova'yı ilgilendiren traji - komik durumlar var. Bu bir "aşk hikayesi" değil de parayı getireceklerini söyleyenlerin bir "dolandırıcık hikayesi" ise yalnız Çukurova grubu değil, hükümet de zor duruma düşer. Yüce Divan da bu işin içinden çıkamaz. Ben bu yazıyı "eleştiri" olsun diye değil, "uyarı" olsun diye yazıyorum. Ne hükümetle ne de Çukurova ile sorunum var.
Her "yeni hükümet"in başından böyle bir macera geçer. Evren'in de, Özal'ın da, Demirel'in de, Yılmaz'ın da, Çiller'in de geçmiştir. Tecrübem diyor ki:
- Ya bu parayı getirenler önden masraflar için küçük bir miktar alıp, ortadan yok olacaklardır.
- Ya da konsorsiyum! senetler, teminat mektupları vs. alındıktan sonra piyasaya çıkıp, parayı bulmaya çalışacak; Türkiye'nin adını piyasada rezil edecekler.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti "dördüncü dünya" ülkesi değildir. "Kayıt dışı para" olmayan fonlar bankalarda tutulur. Kredileri bankalar verir. Uluslararası fonlar paralarını borsalara veya piyasa enstrümanlarına yatırırlar; şirketlere doğrudan borç vermezler. Borç vermek için de İrlanda'da şirket kurmazlar.
Neden hep "yeni hükümet"leri denerler? Bilmecem bu.