Son iki hafta içinde arka arkaya gelen kararlarla Danıştay her ikisinin de bankalarının kendilerine iadesi kararını aldı. Her iki karar için de yargı süreci halen bitmemesine rağmen, Danıştay'ın hem Demirbank'ı hem de Kentbank'ı eski sahiplerine iade edeceğine kesin gözü ile bakılıyor.
Danıştay'ın bu kararının diğer el koymalar için örnek teşkil edebileceği yolundaki iddialar yanlış. Çünkü, Danıştay her olayı kendi içinde ve kendi şartlarına göre değerlendiriyor. Zaten, Danıştay'a başvurusu olan bir veya iki dava daha var. öte yandan, sadece Demirbank ve Kentbank'a el konulmasının yanlışlığı Meclis Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu Raporları'nda da dile getirilmişti.
Danıştay'ın bu kararı kesinleşirse, hem Halit Cıngıllıoğlu hem de Mustafa Süzer için kesin bir "iade - i itibar" gerçekleşecek. Süzer isterse, tekrar bankacılık yapabilecek. Cıngıllıoğlu ise, daha değişik bir konuma sahip ve halen bankacılık yapabiliyor.
Ancak, her ikisine de bankalarının iadesi konusunda önemli çıkmazlar var. Çünkü, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu(BDDK) belki böyle bir yargı kararı beklemediğinden, belki de durumu "oldu bitti"ye getirmek için her iki bankayı da yok etti. Birisini toptan satarak, diğerinin de şubelerini satarak. Danıştay'ın kesin kararı belli olduğunda, BDDK ile Cıngıllıoğlu ve Süzer masaya oturacaklar. Kendilerine "banka kurma izni" ve muhtemelen de tazminat verilecek.
Buraya kadar anlattıklarım, işin hikaye kısmı. Bundan sonra,
a) Bu bankalara haksız yere nasıl, neden ve kimlerin emriyle veya kararıyla el konulduğunun araştırılması gerek.
b) Ekonomi tarihimizin en büyük krizine ve en büyük yolsuzluğuna neden olan bürokrat ve politikacıları sorgulamak gerek.
c) BDDK'nın çalışma sistemini, sorumluluklarını ve karar sürecini yeniden gözden geçirmek gerek.
Cıngıllıoğlu, zamanın Merkez Bankası Başkanı'nı sıkıntılar için aradığında "Merak etme, sen dediğimizi yap, aynı gemideyiz" cevabını almıştı.
Şimdiki Merkez Bankası Başkanı o zaman Başkan Yardımcısı olarak tüm para politikası ve piyasalardan sorumluydu. Kendisini uyaran, ismi bende mahfuz en büyük özel bankanın en üst düzey yöneticilerinden birine "Sıkıntılar geçer, elimizde senin bilmediğin daha ne enstrümanlar var" diyordu.
Zamanın Hazine Müsteşarı "Ne yapabiliriz, IMF'e verdiğimiz sözler var" diyebilmişti.
Zamanın BDDK Başkanı bankacılıktan ve kriz yönetiminden hiç bir şey anlamayan, bu konularda bilgisi ve tecrübesi olmayan, sadece temizlik konusunda sınıfını geçmiş biri idi.
Zamanın politikacıları, bürokratların sözünden çıkamayacak kadar ipi kaptırmış veya ekonomi bilgisinden yoksun kişilerdi.
İşte geldiğimiz yer burası.
Olan, onlara değil; Türk özel sektörüne, Türk bankacılığına ve bize oldu.